Saçlarını rüzgâra bıraktı kadın, hayatı gibi onlar da dağınıktı artık... Rüzgâr sarıyordu bedenini ve o huzurun arşında geç yıllarının da en başında idi...
Aklım şiddetli bir rüzgâr gibiyken kalbim ılık bir bahar esintisiydi. Zihnimin içinde bir sürü ses, her biri farklı şeyler söylüyordu. Biri değersiz olduğumu öbürüne haykırırken öbürü ise sevildiğimi haykırıyordu. Adeta zincir gibiydi, hepsi birbirine bağlıydı resmen. Aklımın bu kadar kalabalık ve gürültülü olması kalbimin sakinliğinden dolayıydı, biliyorum. Kalbim artık tamamdı, tüm parçalar yerine oturmuştu ama zihnim her seferinde beni kıracak, üzecek beni paramparça edecek şeyleri asla unutturmuyordu. Bazıları mutlu ediciydi ama kalbim yeterince sakin ve mutluydu. Zihnimdeki düşünceleri atmak için uğraşmalıydım. Son bir haftada yaşadıklarımı düşününce ya gerçekten kurtuluşa erdiğimi düşünerek bu kadar çabuk adapte oldum ya da gerçekten beynim benden bile habersiz bazı şeyleri bastırıyordu.
Derin düşüncelerimle kendimi tamamen Geceye bırakmıştım. O ise yavaşlamaya başlamış ve durmuştu, durmasıyla birlikte şaşırıp gözlerimi açtım. Önümüzde kimse yoktu ama sol tarafımızda gölün kenarında dinlenen Cesur ve Gündüz vardı. Sanırım Gece onları görmek isteyeceğimi düşünmüştü ve durmuştu. Yavaşça Geceyi o yöne doğru sürdüğümde bize bakan ilk Cesur olmuştu.
Mavi gözlerinin hareleri gerçekten beni benden alıyordu. Bizi görünce hemen ayağa kalkmıştı. Kocaman gülümsüyordu.
"Kaçmadın" dedi yüzünde güzel bir gülümseme vardı, memnuniyet gülümsemesi.
"Kaçmadım" dedim sırıtarak. "İnmeyi bilmiyorum" dediğimde ellerini direk belime atıp beni indirmişti, hafif sendelemiştim ama hemen toparlandım. Yavaşça onun az önce uzandığı yere geçtiğimizde hemen oturduk, aramızda mesafe vardı ama çok değildi. Yavaşça sırtımızı yere bırakmıştık.
Manzara çok güzeldi, gökyüzüne hiç böyle bakmamıştım. Bir sürü uzun ağaçlar gökyüzünün maviliğinin bir kısmını kapatmıştı, mavilikler ise çok güzeldi, rüzgârın verdiği o sesle ağaçların bütünleşmesi harikaydı.
"Daha önce hiç bu şekilde gökyüzüne bakmadım. Keşke baksaymışım, çok güzelmiş"
"Neden gökyüzünden hoşlanmıyor musun?" şaşırmıştı. Halbuki gökyüzüne bakmak sana bakmak gibiydi.
"Aksine sadece gökyüzünün bu tonunu sevmem pek"
"Gündüzü sevmezsin yani" pis pis sırıtıyordu, ses tonundan belliydi ve cümlenin sonunda bana dönmüştü.
"Gece insanıyım o yüzden" bende sırıtarak ve ona bakarak söylemiştim. Ağzından ufak bir kahkaha çıkmıştı.
"İnsan sana bakınca geceyi hatırlıyor evet"
"O kadar karanlık biri miyim ben?"
"Hayır o karanlığı aydınlatan yıldız kadar parlak bir yüzün var" utanmıştım, sadece utanmamıştım kızarmıştım da. Tekrar gökyüzüne bakmaya başladım ve yavaşça gözlerimi kapattım. Huzurluydum dahası da hiç tanımadığım birinin yanında huzurluydum.
Güneşin güzel ışığı yavaşça yüzümü terk etmeye başladığında ne olduğunu anlamamıştım. Gözlerimi açtığımda Cesur üstümdeydi ve bir eliyle ağzımı kapamıştı, fark edince gözlerim kocaman açılmıştı ve tam kıpırdanmaya başlayınca boştaki elindeki bıçağı sol tarafımda kulağıma yakın bir yere hızlıca batırmıştı. Benim ise gözümden bir yaş düşmüştü ve kendimi bırakmıştım. Huzurumun bile on dakikayı geçmediği bir hayat yaşıyorum. Daha sonra Cesur yavaşça elini ağzımdan çekip, üstümden kalktığında bana ne oldu der gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Aktuelle LiteraturHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...