1.Bölüm-"Siyah Kuğu"

264 27 32
                                    

Elanor

Elbisemin omuzuma dokunan demir taşları beni sinir ediyor olsa da binlerce insanın huzurunda ve kral konseyinin gözlerinin önundeyken her daim gülümsemem gerektiği daha küçük yaşlarımda öğretilmişti.
Şu an dikkatle yürüdüğüm alanda bugün beni koruyacak olan askerimin belirlenmesi sebebi ile artık son raound olan düelloya çıkacakları alan önceden hazırlanmış,dük ve seçkin konuklar davet edilmişti.

Kuzey İskoçya birinci bölgeyi kapsayan krallığımız adına düşman tarafından planlanlanacak her türlü saldırı için önlem almak babam ve konsey adına çok önemliydi.
Çünkü ailemin tek çocuğu bendim ve yapacağım iyi bir evlilik sayesinde krallığımızı ben devam ettirecektim.
Düşman aileler ve yerimize geçmek isteyen küçük yönetimler yüzünden
yiyeceğim yemekler dahi bir sürü güvenlik tedbirinden geçiyordu.
Bir kaç kez ölüm ile burun buruna gelmiştim.
Odama kadar girebilen kılıçlö bir saldırgan ve etolümün cebine sıkıştırılan ölüm tehdidi içeren bir mektup bulmamız artık işin rengini değiştirmişti.

Uzun bacaklarımla zarifçe indiğim taş merdivenlerden sonra kralımın yani babamın önünde nezaketle eğildim.
Hemen yanında değerli taşlar ve üzerindeki göz alıcı kırmızı elbisesi ile duran anneme de sevgi dolu bakışlar attım.
Ben yerime oturduğumda bu kez kural gereği asker ve korumalar da beni eğilerek selamladı.
Her şey nasılda düzgün ve itinalı görünüyordu.
Tıpkı bir prenses gibi yaşıyordum.
Zaten de prensestim.

Bu sahte,kurallı ve ihtişamlı krallıkta bana öğretilen tüm bilgileri eksiksiz yerine getiriyordum.
Muhtemel sonum olarak kralımın seçtiği soylu ve asıl bir delikanlı ile evlenecek krallığımızı koruyacaktım.

Yerime geçerek oturduktan yarım saat sonra meraklı ve ilgilenirmiş gibi görünen bakışlarla elemelerin yapılacağı meydanı izliyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yerime geçerek oturduktan yarım saat sonra meraklı ve ilgilenirmiş gibi görünen bakışlarla elemelerin yapılacağı meydanı izliyordum.
Birincisi,ikincisi ve üçüncüsü derken sona kalan altı kişinin içinden elenerek sadece iki asker kalmıştı.

Biri diğerine göre daha kısa boylu ve yapı olarak zayıf kalıyor olsa da ortaya iyi bir düello çıkarıyorlardı.
Kaslı ve güçlü görünen asker en son hamle olarak diğer askerin boğazına kılıcını dayandığında bundan sonra beni koruyacak olanın o olduğunu anlamıştım.

Kahverengi saçlı,uzun boylu ve heybetli bir görüntüsü vardı.
Ayrıca istemeyeceğim kadar yakışıklıydı üstelik.
Üstüne üstlük kılıcını kullanışında en küçük bir kusur görünmüyor,elleri gayet becerikli bir şekilde hareket ediyordu.

Ben tüm bu olup biten sahneleri izlerken o artık kendinin kazandığından emin olan bakışları ile etrafa gururla bakıyordu.
Bir ara bana dönük bakışlarını yakalamış olsam da ikimizde hemen gözlerimizi kaçırmıştık.

Coşku dolu alkışlar eşliğinde bu gosteri bitmiş sıra kralın onuruna düzenlenen küçük gösterilere gelmişti.
Nedimem ve benim en yakın arkadaşım olan Biana kulağıma eğilerek;

-Prensesim,öyle görünüyor ki artık çok yakışıklı ve yetenekli bir şövalye tarafından korunacaksınız,
dedi.

Ona sadece gülümseyerek cevap verdim çünkü o esnada annem pür dikkat bakışlarıyla beni süzüyordu tıpkı her zaman olduğu gibi.

Hemen bakışlarımı oturduğum masaya doğru kaydırdım.
Gümüş kadehler içinde duran üzüm suyu ve başlangıç olarak yanında kuru meyveler iştah kabartıcı görünüyordu.
Dük ve ailesi için özel hazırlanan menüde  düzgünce temizlenmiş ördek içi sebzeli pilav ile doldurularak kızartılmış ve yanına özel baharatlarla harmanlanmış fırın patates eşliğinde sunulmuştu.
Tatlı olarak annemin özel isteği üzerine kızartılmış elma üzeri ceviz ve krema ile kaplanmıştı.

Kadehi parmaklarımın arasında sıkıca kavrayarak dudaklarıma götürdüğümde bir taraftan da meraklı bakışlarla seçildikten sonra ortalarda görünmeyen askerimi arıyordum.
Sanıyorum kutlama yapmak için sessizce bir köşede yemek yiyordu.

Bir süre ben de yiyeceklerin tadına bakarak ve etrafı izleyerek oyalandım ama
nezaket gereği bir an önce dük ve eşinin bulunduğu masayı ziyaret ederek kibarlıkta bulunmam gerekiyordu.

Eteklerimden tutarak esnek hareketlerle oturduğum sandalyeden kalktım.

-Ekselansları...

Masalarının önüne geldiğimde onları gülümseyerek selamladım.O esnada daha önce fark etmediğim bir şekilde onların masasında oturan genç bir subay dikkatimi çekti.
Bana gayet imalı ve cesur bakışlarla bakıyor,adeta gözleri ile hayranlığını dile getiriyordu.
Nedense ondan hoşlanmamıştım.

Ben,bu bakışlardan kaçmak için gözlerimi etrafta gezdirirken dükün eşi olan genç Darcy'in koluma girmesi ile bilinçli olarak botanik alanına doğru yürümeye başladım.

-Ah,ne kadar zarif ve güzel görünüyorsunuz öyle.

Biraz abartılı bir ses tonu takınarak yaptığım bu iltifatlara neredeyse ben dahi inanacaktım.
Oysa o gayet etli,butlu ve zariflikten uzak olan hareketlerle hızlı bir şekilde adım atıyordu.

-Çok mersi prensesim.Sizin kadar asil ve güzel olamam tabii ki.

O da aynı şekilde coşkulu ve sahte bir tavırla karşılık vermişti bana.
Bir süre kol kola dedikodu yaparak begonyalar arasında gülüşerek yürüyüş yaptık.
Elbette ki konumuz güzellik,kıyafet ve ezeli düşmanımız olan aileleri çekiştirmekti.
Bu kısa süren ve benim için sıkıcı olan gezintinin sonrasında,beni tanıştırmak istediği birisi olduğunu belirterek bahçenin çıkışına doğru hafifçe sürükledi.

İşte tam da tahmin ettiğim gibi bakışları ile beni yemek isteyen subayın yanına doğru götürüyordu.

Oraya ulaştığımızda ellerini çok centilmen bir hareketle bana doğru uzatan subay önce kendini tanıttı.

-Prensesim ben Dükün birinci subayı ve yardımcısı olan Alexender Ringer.

Karşılık olarak ben de nazikçe elini sıktım.

-Güzelliğinizin ve zerafetinizin destanını, neredeyse duymayan krallık yok gibi bu tanışma şerefine eriştigim için çok mutluyum,
dedi.

İyi bir asker ve onurlu bir yardımcımıydı bilmiyordum ama tam bir kazanova olduğundan artık emindim.

-Teşekkür ediyorum Alexender...
-Bu güzel sözlerinizle beni çok mutlu ettiniz.

Ne kadar da sahteydim.

Daha fazla konuşmasını önlemek için bir an önce buradan kaçmanın bir yolunu bulmalıydım.

-Prensesim saygılar...

Duyduğum bu yabancı sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde askerimin yanımıza gelerek beni selamladığını gördüm.

Sanıyorum o an ne istesem olacaktı.
Minnet dolu bakışlarla onu hemen selamladım.

-Askerim...

Bu olayı kaçış için bir fırsat bilerek hemen koluna girmiştim.

-Sizden rica ettiğim üzere odama bir göz atabildiniz mi?Malum artık beni siz koruyacaksınız.Neyin nerede olduğunu bilmeniz gerekiyor.

Onun cevabını beklemeden dükün eşi ve o subayın şaşıran bakışlarına aldırmadan onları kibarca selamlayarak koluna girdiğim korumama fısıltı ile  yürümesini söyleyerek oradan uzaklaşmak için hızlandım.

-Tam zamanında geldiniz,
dedim.

Kısa bir an icin durdu ve yakışıklı yüzü ile  gülümseyerek beni cevapladı;

-Her zaman Prensesim.














KAF DAĞININ PRENSESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin