Buz pateninden çıkmış arabaya binmiştik. Emre'yle okula doğru yol alıyorduk. Okulun kapısın önüne gelince arabayı park edip içeri girdik. O da benim gibi üniversiteye gidiyordu. Çocukluk arkadaşı olduğumuz için her zaman aynı okullardaydık. Ne yazık ki okul da istemediğim tek kişi,Doruk Öztürk'dü.
Senelerdir hayatta en nefret ettiğim şahısla aynı okullara gitmek zorunda kalıyordum. Ailelerimiz zoruyla aynı okullara gidiyorduk zaten. En azından onun kız kardeşi Naz iyi biriydi. Emre'yle okulun bahçesinde Alev ve Naz'la karşılaştık.
Onların yanına yürümeye başladık. Naz'ın yanına oturup "Hello gençlik!" dedim neşeyle. Her zaman patenden sonra enerjik olurdum. Bunun etkilerinden biri de sabah 5.00'de kalkıp 6.00'da buz patenin de olmam olabilirdi tabii.
Herkes gülerek karşılık verdi. Alev söze girdi,"Buz pateni nasıl geçti?" dedi merakla. Alev'in adı gibi kızıl saçları vardı. Ela gözleri ışıldıyordu. Sorusuna "Her zamanki gibi" diyerek cevap verdim. Cevabımdan tatmin olmamış olacak ki Emre'ye dönüp bakmaya başladı.
Emre kollarını iki yana dudaklarını büzdü. Bu haline kahkaha atmaya başladım. Naz da gülüyordu. Alev'e kedi gibi bakmaya başladım bi anda. 'Ne var?' der gibi baktı o da bana. "Benim yerime imza atar mısın?" dedim ı'ları uzatarak. "Off" dedi derin bir nefes vererek. "Peki,tamam" dedi sinirle.
Zafer kazanmış gibi bir gülümseme yerleşti yüzüme. Ta ki arkamı dönüp Doruk'u görene kadar. Bi an da yüzümde ki gülümseme soldu. Onun yerini nefret dolu bakışlar aldı. "Sen beni mi takip ediyorsun?!" dedim sinirle.
Kafasıni iki yana salladı. "Hayır,fark ettiysen kardeşim burada" dedi Naz'ı göstererek. Dik dik bakmaya devam edip "Kardeşinin burda olması senin her kafana estiğin de yanımıza gelmen gerektiği anlamına gelmiyor" dedim tek nefeste. Dudakları kıvrıldı.
İyice sinir olmuştum. Kendisi benden nerdeyse 2 metre daha uzundu ama ona kafa tutuyordum. Çünkü ondan ölesiye nefret ediyordum. Bazılarınıza bu komik gelebilir farkındayım ama nefret insana herşeyi yaptırıyordu.
Dişlerimi sıktım. Gözlerimi yumdum ve saymaya başladım. Sakinleşmek için. Yavaşca açtım. Bana bakıp sırıtıyordu. Bu beni daha delirtmeye yetmişti. Alev'e döndüm. "Sen imza atarsın bizim yerimize" dedim. "Bize derken?" dedi Alev. "Emre ve bana. Daha fazla kaymamız gerekiyor" dedim Emre'ye bakıp.
Ofladı. Kaymayı elbet seviyordu fakat bu ara Maria'dan dolayı baya zorlaşmıştı. 3 ay sonra Dünya Şampiyonası vardı. 1 ay sonra da Türkiye Şampiyonası. Maria bu yüzden gerçekten bizi zorluyordu.
Maria bizim eğitmenimizdi. Kendisi rus. Yarı türk yarı rus desem daha doğru olur.
Emre'ye kaş göz yapıp kalkmasını işaret ettim. Aslında buz patenine gitmemize gerek yoktu. Bugün yeterince çalışmıştık. Ama Doruk'tan kurtulmam gerekiyordu. Hepsi bunu biliyordu. Doruk'da dahil. Herşey de olduğu gibi buz patenin de de birlikteydik.
Onun eşi ise Aysu. Kız gerçekten güzeldi yalan yok. Öne çıktığı tek nokta siyah saçları ve fiziğiydi. Başka hiç bir artısı yoktu bana göre. Emre kalktı. Koluma girdi "Hadi gidek" dedi gülerek. Doruk kolumuza baktı. Sırıtması soldu.
Umursamayıp zıplaya zıplaya uzaklaştık. Arabaya bindim ve derin bir oh çektim. "Gerçekten buz patenine mi gidicez?" dedi Emre yan koltuğa oturup. Ben ise sürücü koltuğundaydım. "Maria'yı çekecek havam da değilim" diyerek yanıtladım.
Kafasını geriye atıp ohh dedi. "Her zaman ki kafeye gidelim mi?" diye bir soru yönelttim. "Olur!" dedi hevesle. Arabayı çalıştırdım. Kafenin önüne geldiğimiz de arabayı park ettim ve indik. İçeri girdiğimiz de diğer günlere nazaran daha tenha olduğunu gördüm. Hep bu kafeye gelirdik.
Bi masaya oturduk. Ayağa kalkıp "Kahveleri söyleyip geliyorum" dedim. Yürüyecekken arkamdan "Bol kremalı!" diye bağırdı. Ben ise her zaman filtre kahve içerdim. Filtre kahveye ölüp bittiğim falan da yoktu. Ama her zaman zayıf kalmam gerekiyordu. Annem böyle derdi hep.
Emre'ye bol kremalı bana da filtre kahve alıp masaya döndüm. Neşeyle kahvesini içmeye başladı. Kış günü kahve içmek bambaşkaydı benim için. Kahve bardağına parmaklarımı doladım.
Dışarda yağan kar tanelerine bakmaya başladım. Cam kenarına oturmuştuk. "Artık vakti geldi" dedi Emre. Ona dönüp "Neyin?" dedim. "Doruk hakkında konuşmanın" dedi kahvesinden bir yudum alarak. "Uf Emre daha kaç kere diyeceksin?" dedim ufak bir sinirle.
"Peki,birşey soracağım" dedi bir yudum daha alarak. "Sor" dedim bende kahvemden içerek. "Ondan niye bu kadar nefret ediyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak. Emre'yi ilk defa bu kadar ciddi görüyordum. "Bilmiyorum. Fakat her hücrem ondan nefret ediyor" diyerek yanıtladım.
"Bu bir sebep değil" dedi Emre. Cama döndürdüm bakışlarımı. "Peki niye Aysu'dan da nefret ediyorsun?" dedi bu sefer. "Gıcık bir kere" dedim bakışlarımı ona çevirerek. "Evet gıcık ama güzel bi kız ya" dedi sırıtarak. "Emre!" diyerek bacağına vurdum.
"Ah acıdı" dedi gülerek. "Acısın" dedim hafifçe gülerek. Acaba gerçekten niye nefret ediyordum? Sebebim neydi?
Kafamda ki sorularla kahvemi yudumladım.
***
Hello gençlik! Benim de içimden bir Selen çıktı ksbzxkxbskx neysee nasıl ilk bölüm? Çok heyecanlandım ve aksiyon olmadığı için çok zorlanıyorum KSBAKSAHSK ha hadi size ufak spoi Emre Selen'den falan hoşlanmıyor merak etmeyin. O kadar da klişe olmıcak canım kdbadjsnxkx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşten Kaçmak
RomanceSelen Yıldırım ve Doruk Öztürk birbirinden ölesiye nefret ediyorlardır. Ama kader onları birleştirip durur. Peki ya birbirlerinden nefret etmeye devam mı edecekler yoksa kendilerini birleştirecekler mi?