13 Kasım 1990
Elindeki havluyla lavabodaki sırayı gözlüyordu genç çocuk, buraya tıkılalı tam 1 ay olmuştu. Halinden pek memnun sayılmasa da reçete ona kesilmişti. kendisininde adalete karşı boynu inceydi karşı çıkmazdı, çıkamazdı.
Aklında deli sorular elinde havlusu ile çoktan sıra kendisine gelmişti. batmaya başlayan ve rahatsız hissettiği sakallarını kesti, zar zor içeri sokturmuştu bu jileti. orhan abi sağolsun ona el verdiği kadar yardım ediyordu, bundan bile razıydı fazlasında gözü yoktu.
Bugün görüş günüydü, hala bir umut onu bekliyordu. Mahkeme geçeli görmemişti o gül cemalini sevdiğinin. hala affetmeme ihtimali onun içine taş gibi oturuyordu. Musluktaki suyla yüzünü yıkayıp işini bitirmişti, sırada bekleyen diğer bir kişiye yol verirken içeri geçti, ranzasına oturdu. Mahkeme günü yaşadıkları onu ne uyutuyor ne doğru düzgün yaşatıyordu.-
13 Ekim 1990Savaşın dilinden;
"Belirli gün ve saatte 1. celse açıldı. Açık duruşmaya başlandı." hakimin gür sesi mahkeme salonuna dağılırken gözlerim annemle babamı izliyordu, bir yandan kurtuluşun yolunu gözlüyordum, gelecekti biliyordum.
"Sanık, Savaş Topçu kalk ayağa" denilene uydum ve çevreyi kolaçan ettiğim gözlerimi artık hakime sabitledim.
"Tolga Topçu ve Züleyha Topçu oğlu, Savaş Topçu sen misin?"
"Evet benim"
Babamın gözlerini sırtımda hissederken gerim gerim geriliyordu vücudum, adam yaralamak kastım değildi. Bulunduğum yer ve kurtuluşun sorgulanması beni en geren şeylerden birisiydi.
"Hakkında 6 Nisan 1990 akşamı, Kuzgun sokakta Kenan Ataç'ı kolundan yaralamak sûretiyle suç işlediğin iddia edilmektedir. Bunu doğruluyor musun?"
Bakışlarımı arkama döndürdüğümde annemin yaşlı gözleri ve babamın yere eğdiği suratıyla karşılaştım. Babam gıkını çıkartmazdı 'cezası neyse çeksin' derdi, çocukluğumdan beri bir kere tokat atmıştır belki bana. Annem hep bizim aramızı yapmaya çalışsa da içten içe olan o mesafe hep saygıyla korunmuştu, babanın lafı üstüne laf söylenmeyeceğini 7 yaşımda çoktan öğrenmiştim. Suratımda patlayan o okkalı tokat şimdi tekrar acısını hissettiriyordu, babamın utancı yüzünden çok net belliydi. Bilmez miydi oysa o Savaşının böyle bir şey yapmayacağını? Doğru,bilmezdi. suçsuz bile olsa suçladığı olmuştu oğlunu, kapı önüne attığı da olmuştu. Büyüklüğüne vermişti babasının, her baba aynıydı. laf edemezdi onun bu hallerine. Ne hâced ki zaten? Hakkı yoktu.
Önüme döndürülürken ne diyeceğimi tartıyordum şimdi"Kasten yaralamadım."
"Elimizde deliller var ama" Bana doğru uzatılana baktım, parmak izlerinin olduğu beyaz kağıt ve bir adet silah resmi vardı
"Silahın üstünde senin parmak izin var, silah senin değil mi?"
Hakimin söylemlerine karşı başımı hayır anlamında salladım
"Silah bana ait değil, bir tek askerdeyken silah tuttu elim."
"Delil apaçık ortada iken gözümüzün önünde yalan mı söylüyorsun!"
Başımı öne eğdim ve askerler tarafından yerime geri oturtuldum. Kenan'ın fısıltılı sesi kulaklarımı doldururken ellerimle uğraşıyordum, avukatına birşeyler demişti kesin. onlarla göz teması kuramamam beni daha suçlu duruma sürüklüyordu, oysa göğsümden yaralanan bendim cezayı da ben alıyordum... Şimdi karşı çıkarsam tanık beni haksız çıkarabilirdi, susman en iyisiydi zaten Kurtuluşun başına bir şey gelir korkusu çivi gibi etmişti beni olduğum yere
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR | BXB
Aktuelle LiteraturSana batan çakıl taşları, benim yüreğimi kanatan canının kırıkları.