"Bunu yapmak zorunda mıyım gerçekten" dedim sinirle başımı iki yana sallayarak. Yüzündeki haylaz gülümsemesi ne kadar sinir bozucu olsa da hoşuma gidiyordu. "Zorla ben mi içireyim?" dudağını kenarı yukarı kıvrıldı, gözümü başka tarafa kaçırarak ofladım "İstemiyorum dedim!" masanın üzerindeki zehre benzer sıvıyla dolu olan bardağı eline aldı "Bu beni öldürmek için yaptığın bir büyü demi? Hah! ölsem de kurtulsam." gözleri sinirli bakmaya başlarken bardağı kırarmışçasına sıktığını hissettim. "Bazen o kadar saçmalıyorsun ki benim kadar akıllı bir adamın nasıl ikiz alevi olduğunu düşünmeden edemiyorum!" kıçımın akıllısı "Bu nasıl bir ego be?" sağ eliyle saçlarını karıştırdıktan sonra dik dik bakarak üzerime yürümeye başladı. "İçmemekte ısrarcısın galiba." geriye adımladım "Bana da başka çare kalmadı o zaman." vücudumun titremesini sağlayan şeytani bir gülüş attı, tedirgince ellerimi göğsüne koyarak ittirdim, yerinden oynamadı bile. Artık bir nefes kadar yakınımdaydı, yüzünü görebilmek için kafamı iyice kaldırmam gerekiyordu. Meydan okuyan bakışlarımla gözlerinin içine bakmaya başladım, "Ne yapacaksın Lordum" son kelimeyi uzatarak ince bir sesle söylediğimde gözleri kısıldı. Biraz daha yakınlaştığında artık vücutlarımız birbirine değiyordu, yutkundum. Yüzündeki şeytani gülümsemesi genişledi, gözlerinin derinliği çıldırtacak derece etkileyiciydi, başımı yana yatırdım "Hadi ama, ne yapabilirsin ki?" çocuk gibi sesimi yumuşatarak konuşmuştum sırf onu sinirlendirmek için, başını iyice eğerek tam gözlerimin içine baktı "Unutma küçük, ben bir şey diyorsam onu yaptırana kadar durmam, yapmıyorsa..." onun gibi gözlerimi kısıp sırıttım "Yapmıyorsa?" sözümün bitmesini beklemeden atladı "Yaparım." sert nefesleri yüzüme çarparken gözlerimi bir kaç defa kırpıştırdım.
Aniden kollarımı tek eliyle arkamda bağladığında nefesim kesildi, siyah saçları dağılmış yüzüne dökülmüştü. "Anlaşıldı mı?" gülümsemem yüzümden silindi, kollarımı kurtarmaya çalışmam hiçbir etki etmiyordu, tutuşu canımı yakmıyordu ama elinden de kurtulamıyordum. Hırsla daha fazla çırpınırken bu hallerimi keyifle izleyen gözlerine kaydı bakışlarım. "Bırak beni!" elindeki bardağı yüzüme yaklaştırdı "A yap bakalım." ağzımı sıkıca yumdum, lağımdan çıkmış gibi kokan o sıvıyı içmeyecektim işte! Diğer eliyle yüzümü tutup ağzımı araladı, kafamı iki yana salladığım anda eliyle hemen hareketlerimi engelledi. "Bana zorluk çıkarıyorsun Jayla." Sinirle kaşlarımı çattım, aralanan ağzıma soğuk bardağı dayayıp içindeki iğrenç sıvıyı döktüğünde aldığım tatla tüm sıvıyı yüzüne püskürttüm. "Şu lanet ilacı yut artık!" bağırdığında gözlerimi kaçırdım. Tekrar bardağın dibinde kalan ilacı içirdiğinde bu sefer zorla yuttum, ıslanan saçları alnına yapışmıştı. Kolumu bıraktığında geriledim "Bir daha içirmeyeceksin değil mi? Hem bak artık gayet iyiyim." daha sakin bir ses tonuyla "Bakarız." hiddetle elinin tersiyle yüzünü sildi. "Eğer bir daha yüzüme püskürtecek olursan bu sefer sakin karşılamam." dilimi çıkartıp koşar adımlarla mutfaktan dışarı çıktım, sırtımdaki bakışlarını hissedebiliyordum. Odama çıkan merdivenlere geldiğimde sürekli gölgem gibi olan muhafızın peşime takıldığını fark ettim, fazla aldırış etmeden odama girdim. Yaşanan olaydan sonra günlerce Roodthdan hiç ses soluk çıkmamıştı. En son ne zaman dışarı çıktığımı hatırlamıyordum, beni resmen bu sarayın içine hapsetmişti! Üzerimdeki mavi elbiseyi çıkararak rahat bir şeyler giydim. Ailemi git gide daha çok özlüyordum, bu saraydan kurtulmanın yollarını bulamamışken bu dünyadan kurtulmayı nasıl başaracaktım ki? kendimi yatağa atıp tavanı seyretmeye başladım.
Oda artık karanlık bir hal almıştı, ne zamandır öylece tavanı seyrettiğimi kestiremiyordum. Kapının aralanma sesi geldiğinde o tarafa bakmadım, yalnızca gözlerimi yumdum. Odayı kaplayan kokusundan kim olduğunu anlamıştım zaten. "Seni bu kadar düşündüren ne?" gözlerimi tekrar açıp yerimde doğruldum, onu pijamalarıyla görmeyi beklemiyordum. "Bazen nasıl bir Lord olabildiğini anlamıyorum, ya da sihirli bir yaratık." Yatağıma yaklaşarak yanıma oturdu "Uyku tutmadı." söylediklerime cevap vermeyi es geçerek konuyu değiştirmişti, karanlıkta parıldayan ortası kırmızı harelerine kilitlendim. Gözlerinin altı yorgunluktan simsiyah olmuştu "Peki ben ne yapabilirim sevgili Lordum." birden hiç beklenmedik şekilde başını dizime yatırdı. Şaşkınlıkla ağzım bir karış açılmıştı, nefesini dizlerimde hissederken elim istemsizce saçlarına gitti, yavaşça okşamaya başladım.
"Jayla hanım." saçlarının yumuşak dokusu hep dokunmak isteyeceğim türdendi "Jayla hanım Lord sizi bekliyor."
Gözlerimi araladığımda artık odam karanlık değildi ve kucağımda yatan bir adet lord yoktu, nasıl yani ne nasıl oldu bu nasıl bir rüya? Şaşkınlıkla gözlerimi açtım, karşımda yüzüme merakla bakan Elvent hizmetliyle karşılaşınca aynı gözlerle ben de ona baktım. "Jayla hanım iyi misiniz?" ellerimi saçıma geçirip tepinmeye başladım "Tanrım sana geliyorum!" kadın aniden elimi tuttu "Jayla hanım kendinizi kötü mü hissediyorsunuz? Hemen şifacı çağıracağım." endişeyle yüzüme bakarken her şeyin bu kadar ironik olması sinirden gülmeme sebep olmuştu. Güldüğüm an elimi bırakıp geri geri gitti "Hayır hayır Jayla hanım delirdi, şimdi ben ne diyeceğim Lordumuza?" odanın içinde kendi kendine konuşurken turluyordu, yüzümde şaşkın bir ifadeyle başımı yana yatırdım "Ben nereye düştüm ya." bir elimle alnıma vurup gözümü yumdum. çıldıracaktım, ben bu sarayda kafayı yiyecektim! O rüya neydi öyle? Nasıl bu kadar gerçekçi olabilirdi?
Kadın aniden durup beni iterek tekrar yatırdı, parmaklarıyla gözlerimi açıp bakmaya başlayınca daha fazla sabredemedim "Benim hiçbir şeyim yok." elleri duraksadı "Gerçekten iyi misiniz?" sabır "Evet." kalkıp dolaptan bir elbise çıkardım "Lordunun benimle işi neymiş?" yüzünde gülümseme oluştu "Sizinle konuşacakmış, galiba akşam düzenlenen parti hakkında." parti mi? "Peki, çıkabilirsin." odadan ayrıldı, dolaptan kaptığım siyah tüllü elbiseyi üzerime geçirdim. Bugün bir değişiklik yaparak saçlarımı toplamaya karar verdim.
Odamdan çıktığımda muhafız beni yemek salonuna götürdü, içeri girdiğimizde Lordun geniş omuzlarına ve sırtına kaydı gözüm, arkası dönük camdan dışarı bakıyordu. Muhafız odadan ayrılıp kapıyı kapattı "Beni çağırmışsın." yavaşça arkasını döndü. Üzerinde siyah bir takım ve kırmızı gül işlemeli şık bir pelerin vardı, saçları özenle taranmış güzelce şekil verilmişti. "Evet, otur konuşmamız gerek." Başımla onaylayarak rastgele bir sandalyeyi çekip oturdum "Akşama bir partiye davet edildik." karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu "Partilere bayılırım." m harfini uzatarak söylemiştim "Bu parti senin bildiğin partilere benzemez küçük kız." Merakla tek kaşımı kaldırdım, oturduğu yerde iyice arkasına yaslandı "Genelde soyluların olduğu, yetişkinlerin davet edildiği şarap içilen türden partilerdir." kollarımı önümde birleştirdim "Aman ne sıkıcı, gelmiyorum be-" sözümü bitirmemi beklemeden "Geliyorsun."
"Gelmiyorum." omuzumu silktim "Ben bir şey diyorsam onu yaptırana kadar durmam, yapmıyorsa yaparım." gıcık ya, öz gıcık. "Gel-me-ye-ce-ğim." şakaklarını ovarken sert bir şekilde nefesini verdi "Yolun sonunda benimle geleceğini bilmene rağmen inat etmenin amacı ne?" tekrar omuzumu silktim "Wendy hazırlanmana yardım edecek." cümlesini bitirir bitirmez ayağa kalkıp odadan ayrıldı. Sinirle sandalyeden aşağı doğru süzüldüm, biri beni bu pozisyonda görse yaşayacağım rezillik aklıma gelince hemen doğruldum "Bon borşoy doyorsom ono yoptorono kodor dormom, yopmoyorso yoporom." egolu pislik. Gördüğüm rüya aklıma gelince yanaklarım alev alev yandı, "Kendine gel Jayla! Ne bu kızarmalar?" kendi kendime tokat attım "Saçmalama Jayla."
Yeni bölümü nasıl buldunuzz? Bölüm geç geldi üzgünüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜLLERİN LANETİ: İkiz Alevi
FantasíaPorsiusda yaşanan büyük savaşın sonucu olarak doğan minik bebek ortaya yeni bir element çıkardı, genç büyücü bebeği insanların dünyasında saklayarak olabilecek tehlikelerden korumuştu, öyle sanıyordu. 18. yaşına basan Jayla doğum günü gecesinde, te...