Felix gece gördüğü rüyadan sonra bir daha uyuyamamıştı. Bir süre sonra rüyanın etkisinden çıkmıştı ama gördüklerinin gerçek olması ihtimali hala gerilmesine sebep oluyordu. Kahin ona yıkım yaşayacağını söylemişti. Yıkım böyle bir şeyse bunu kaldıramazdı.
Salondaki koltukta tek başına oturmuş telefonuna bakıyordu ama telefonla ilgilenmek yerine yine düşüncelere daldığını fark etmişti. Elindeki telefonu kenara bırakıp tavanı izlemeye başladı. Gidecekti. Kafasına koymuştu. Bugün Hyunjin dışarı çıktığında gidecekti. Herkesten uzaklaşacaktı. Kimseye zarar vermeden yaşamaya çalışacaktı sonuçta onu özleyen bir annesi de yoktu artık. Hyunjin de bir süre sonra unuturdu.
"Unutursun dimi Hyunjin?"
"Neyi unutuyormuşum ben?"
Hyunjin gülümseyen yüzünü tavan ile Felix'in arasına sokmuştu. Felix gördüğü rüyadan beri pek iyi gözükmediği için kendisi yüksek bir enerjiyle davranmaya çalışıyordu. Felix, biraz önce sesli düşündüğü için kendine kızsa da iyi bir yalan söyleyebilirim diye düşünmüştü.
"Kahve."
"Kahve mi?"
"Kahve içmedim bugün. Demlemeni istemiştim. Ondan bahsediyordum."
Hyunjin, Felix'in ona böyle bir şey söylediğini hatırlamıyordu ama umursamamıştı. Hızlıca kahve makinasına kahveyi koyup demlenmesini beklemeye başladı. Bir yandan da hala tavanı izleyen sevgilisini bakıyordu. Hyunjin yıllarca çapkın biri olarak gezmişti ama Felix'ten sonra resmen kişiliği naif bir erkek arkadaşa dönüşmüştü. Bu durumda en büyük etki Felix'in düzelmeyen ruh durumuydu. Üzerine gitmekten ve onu daha kötü yapmaktan çok korktuğundan sanki bir bebekle ilgilenir gibiydi. Kahve makinasının son damlasının da akmasıyla iki bardağa da sıcak kahveleri doldurup Felix'in yanında yerini almıştı. Kahvelerin birini Felix'e uzattı.
"Al bakalım kahveni."
Felix kahvesini eline almış bir yandan ona gülümseyen yüzü inceliyordu. Onu bırakıp gideceğini düşünmek canını acıtıyordu. Hyunjin onu unutsa bile o nasıl Hyunjin'i unutacaktı. Ya Chris yalan söylüyorsa ve Hyunjin masumsa. Bunları düşünmek daha da canını yakıyordu ama ona söylenen birçok yalan vardı ortada. Kapıya kadar geldiklerinde yalan söylemişti. Know'la konuşmaya gittiğinde yalan söylemişti. Yarı bekçi olduğunu öğrendiği zaman yalan söylemişti. Belki kim bilir kaç yalan daha vardı Felix'in haberi olmayan. Bunları düşündükçe kafası çatlayacak gibi hissediyordu. Her seferinde iyi düşünerek başlıyordu ama eşeledikçe şüpheler gün yüzüne çıkıyordu.
"Hyunjin ben ölsem yaşamaya devam edebilir misin?"
"Edemem." dedi Hyunjin. Doğru söylemişti. Devam edemezdi. Edememişti de zaten.
Felix yine ona bakan yüzü inceledi. Hyunjin tereddüt bile etmeden vermişti bu cevabı. Yüzünde hiçbir yalan belirtisi yoktu fakat bunun peşine yine aynı düşünceler Felix'in aklına akın ediyordu. Öncekilerde de böyle bir belirti görmemişti. Bir şeyleri değiştiremezdi. Böyle düşünmekten kaçamıyordu. Kendini Hyunjin'e inandırmak için çabalıyordu ama her seferinde büyük bir yenilgi ile sonuçlanıyordu.
"Ne düşünüyorsun?" dedi Hyunjin, Felix'in uzun süre sessizce kahvesine baktığını görünce.
"Sen bir süredir fazla anlayışlısın. Benim sapık bekçi nereye gitti diye düşünüyordum."
Hyunjin kahkaha atmaya başladı. Felix de fark etmişti tabi ona nasıl davrandığını ama o zamanki Hyunjin'den bahsedeceğini düşünmemişti. Felix, birçok kez insanların böyle hareketleri sevmediğini söylemişti bundan dolayı şu anki halini sevdiğini düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guard Angels / Hyunlix
FanfictionFelix doğduğu günden beri sebebini bilmeden birilerinden kaçmıştı. Ta ki bir gün barda o siyah saçlı oğlana denk gelene kadar. Küçüklüğünden beri sakladığı güçleri artık sır olarak kalabilecek miydi? Canlılar aleminde nefes alması yasaklanmışken...