Arayış

9 1 1
                                    

Babam bizi bırakıp gittiğinde henüz 8 yaşında, dünyanın bu kadar kirli ve çirkin olduğundan habersiz küçük bir kız çocuğuydum. O gün abimle okuldan güle oynaya eve gelmiştik. Öğretmenimden pekiyi ve yıldız aldığım için çok sevinçliydim. Sorduğu soruları doğru yanıtladığım için bir de çikolata kazanmıştım. Ben o zaman 2. sınıfa gidiyordum, abimse 4. sınıftaydı. Eve geldiğimizde karşılaştığımız manzara tüm mutluluğumu alıp götürmüştü. Normalde işte olması gereken annem mutfaktaki sandalyelerden birine oturmuş, elindeki kâğıda bakarak ağlıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışarak kapıdan onu izliyorduk. Sırtımızda çantalar, elimizde beslenmelikler öylece dikilip kalmıştık. Annem bizim geldiğimizi fark bile etmemişti. Abim meraklı bir ses tonuyla cevabından hiç de memnun olmayacağımız o soruyu sordu.

- Ne oldu anne?

Annem kızarmış ve şişmiş gözlerle bize baktı. Ardından elindeki kâğıdı abime uzattı.

- Babanız gitmiş.

Gitmek, aynı zamanda gelmek demekti. Babam zaman zaman şehir dışına gider, işlerini halledip birkaç gün sonra geri dönerdi. Annemin niçin bu kadar üzüldüğünü anlamamıştım. Abim de anlamamış olmalıydı ki hemen ona ikinci soruyu yöneltti.

- Her zaman gitmiyor mu zaten? Neden üzüldün?

Annem gözyaşlarıyla ıslattığı kâğıdı masanın üstüne bırakıp derin bir soluk verdi.

- Geri gelmeyecek.

Abimle göz göze geldik. Bunun ne demek olduğunu o anlamıştı; ama benim anlamam haftalar sürmüştü.

O günden sonra kırtasiyeden aldığım pembe kapaklı hatıra defterine babam için günlük yazmaya başladım. Terk edilmenin ne demek olduğunu anlamlandıramadığım için uzun bir yolculuğa çıktığını düşünüyordum. Annemin ona kızdığını, bu yüzden geri gelmeyeceğini söylediğini sanmıştım. Ama öyle olmadı; o bir daha asla gelmedi. Tüm neşem, sevincim; yaşama hevesim yerini koca bir hayal kırıklığına bırakmıştı. Annem doğru söylüyordu, o hiç gelmemek üzere gitmişti. Bunu anlayana kadar her gün pencere kenarında yolunu gözlemiştim. Bomboş sokaktan kimsecikler geçmemişti. O sokak benim gözümde öylesine acımasız öylesine ıssızdı ki seneler sonra bile nereye gidersem gideyim asla o yolu kullanamıyordum artık. Tuttuğum günlüğü de üst kattaki depoya bırakarak ortadan kaldırmıştım. Babamla ilgili hiçbir şeyin bizi huzursuz etmesini istemiyordum. Zaten üçümüz de onun yüzünden yeterince yıpranmıştık. Bu acı annemin fibromiyalji denilen bir tür romatizma hastalığına yakalanmasına, abiminse 2 kez sınıfta kalmasına sebep olmuştu. Bende de obsesif kompulsif bozuklukla kendini göstermişti. Bazı anlarda çıldıracağımı düşünecek kadar zorlayıcı hale gelen takıntılarım yıllar boyu peşimi bırakmamıştı. Sık sık, hiçbir neden yokken ellerimi sabunla yıkadığım için cildim çoğunlukla kuru ve çatlak görünüyordu. Hatta bazı zamanlar öyle çok yıkıyordum ki ellerimde oluşan çatlaklardan kan sızıyordu. Acıdan ellerimi kullanamaz hale gelsem de bundan vazgeçemiyordum. Aklıma terk edildiğimiz o kara gün geldikçe ellerimi daha sert yıkıyor, beni erkenden büyüten bu acıyı ellerimi yıkayarak gidermeye çalışıyordum sanki. Annem defalarca beni çalıştığı hastanedeki psikolog ve psikiyatri uzmanı arkadaşlarına götürüp derdime derman aradı. Ancak bu rahatsızlık beni esir almıştı, tam geçiyor derken bir yolunu bulup yine nüksediyordu. Üstelik tek takıntım bu da değildi. Kullandığım tüm eşyalar bana özeldi. Evde ortak kullanılan hiçbir şeye dokunamıyordum. Kendime ait havlum, tabağım, bardağım, çatalım ve kaşığım; hatta bıçağım bile vardı. Onları benden başka kimse kullanmıyordu. Bazen kendi eşyalarımı kullanırken bile temiz olduklarını bildiğim halde ellerimi kirlenmiş gibi hissederek soluğu lavaboda alıyordum. Sırf bu takıntılarım yüzünden bazı zamanlar okula ya da gideceğim diğer yerlere geç kaldığım oluyordu. Aynı şekilde insanların benimle paylaştıkları yiyeceklere çıplak elleriyle dokundukları kısımları yiyemiyordum. Ahmet bile benim bu halime alışmıştı, paylaştığı çikolataların açık kısmını kendisi alıp paket içinde kalanını bana veriyordu. Kantinci Ünal amca bana poğaça, simit ve tost gibi elleriyle kağıda sardıkları yiyecekleri vermiyordu çünkü adama illallah ettirmiştim. Acıktığım zaman kantinin arka tarafına geçip istediğimi alıyordum. Bu durumum yüzünden küçüklüğümdeki gibi sosyal ve dışa dönük birisi değildim artık. Okulda çok arkadaşım vardı ama yine de samimi olduğum kişi sayısı oldukça azdı. Babasız olduğumu Saniye, Emine ve Beyza dışında kimse bilmiyordu. Tabi obsesif kompulsif bozukluğumun olduğunu da.

Evden UzakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin