Hyunjin yeri yumruklayan Felix'in yüzünü kendine çevirdi. Göreceği görüntüyü tahmin etse de Felix'in kırmızı irislerini görmek korkmasına sebep olmuştu.
"Ne oluyor, Lix?" O da aynı Felix gibi bağırıyordu.
"Hyunjin canım yanıyor sanki. Nefes alamıyorum gibi hissediyorum. İçim... içim."
Göğsünü tutmuş nefes almaya çalışıyordu ama sanki vücudu alev alıyor gibi hissediyordu. İçindeki yok oluş enerjisi sanki normalin yüz katına çıkmış, Felix'in vücudunu parçalayıp çıkmaya çalışıyordu.
"Hyunjin, yanıyorum. Vücudum karıncalanıyor. İçimdeki var oluşu hissedemiyorum bile. Sadece... sadece yok oluş. Öfke."
Hyunjin, Felix'i tutup kaldırmaya çalıştı.Felix ise ona dokunan elleri var gücüyle ittirdi. Felix'in ittirmesinin şiddetiyle Hyunjin yaklaşık yirmi metre ilerideki bir ağaca vurup yere düşmüştü.
"Lanet olsun. Uzaklaş benden! Git buradan Hyunjin."
Avazı çıktığı kadar bağırmıştı Felix. Herkes uzak durmalıydı ondan. Kontrolü hala elindeydi ama daha ne kadar tutabilir bilmiyordu. Ne oluyordu tam olarak? Öteki taraftan çıkması neyi değiştirmişti? Elleriyle bacaklarını sıkmaya başladı. Tam o sırada hissetmişti cebinde bir şey olduğunu. Elini cebine atıp yok oluş taşını çıkardı.
Gördüğü an anlamıştı bunun ne olduğunu. Hyunjin söylemişti ona. Taşa odaklandı iyice bir şey oluyordu hissediyordu. Bir ses duyuyordu. Taş onunla konuşuyor olamazdı. Felix hissettiği yok oluştan kaynaklı kafayı yemiş olmalıydı. Çektiği acı yüzünden sertçe sıktı avucundaki taşı. Fısıldamıştı tekrar aynı ses.
"Hatırla. Kendi benliğini hatırla."
~1421 Yılı, Kral Sejong Yönetiminde Joseon Hanedanlığı~
Joseon Hanedanlığı'nın huzurlu günlerinin geçtiği yağmurlu bir gecede küçük bir bebek doğmuştu. Annesi henüz yirmi yaşında genç bir kızdı. Zamanın şartları ve halkın durumu göz önünde bulundurulduğunda kimsenin varlığından haberdar olmaması gereken bir bebekti. Yanında sadece babası ve genç kızın annesi vardı.
Genç kız bebeği doğururken son nefesini vermiş oğlunu kucağına bile alamamıştı. Babası ise gözünden akan yaşları silmeye çalışırken bir kolunda oğlunun cansız bedenini bir elinde de sevgilisinin cansız bedenini tutuyordu. Islak bakışlarını genç kızın annesine çevirdi.
''Oğluma iyi bak olur mu? Onun senden başka kimsesi olmayacak.''
Kadın kızının kaybını sindirmeye çalışırken karşısındaki adamın söylediklerini anlamaya çalışıyordu. Doğan bebek de kızı da ölüydü. Bebeğin bakabileceği bir yanı yoktu. Üstüne üstlük kızı da bu bebek uğruna yitip gitmişti. Kadın bakışlarını adama çevirdi.
''O bebek öldü.''
''Hayır yaşayacak. Onun yaşaması için ben yok olacağım ve sen onu koruyacaksın.''
Adam son kez sevgilisine sarılarak yanağına bir öpücük bıraktı ardından kendi gözlerinden akan yaşları sildi.
''Senin gibi çok güzel bir yüzü var, Daeun.''
Genç kızın cansız bedenini nazikçe yere bıraktı. Bu sefer bakışları ölü doğan oğlunun üzerindeydi. Narin narin yüzünü okşadı. Oğlunu nefes alırken göremeyecekti. Bir insan ve bekçinin çocuğu ölü doğardı. Adam yıllar önce bir arkadaşında şahit olmuştu bu duruma. Öteki tarafın ruhu için sadece somut bir beden oluşturabilirdi bu iki varlığın birleşimi. Eğer bekçi içindeki tanrısal enerjiyi bu bedene aktarırsa o zaman tanrının ruhu bu bedende ortaya çıkabilirdi. Bu bilgilerin hiç birini bilmese de o oğlunu yaşatmaya kararlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guard Angels / Hyunlix
FanficFelix doğduğu günden beri sebebini bilmeden birilerinden kaçmıştı. Ta ki bir gün barda o siyah saçlı oğlana denk gelene kadar. Küçüklüğünden beri sakladığı güçleri artık sır olarak kalabilecek miydi? Canlılar aleminde nefes alması yasaklanmışken...