Daha önce çok kez seyahat etmiştim. Çok farklı sayıda ülke ve şehir görmüştüm. Gezi tecrübelerim fazlaydı yani. Ama bütün bu tecrübelere rağmen böyle olacağını bile bile arkadaşımın gezimize sevgilisini getirmesine bir şey dememiştim.
Şimdi ise hayır diyememenin cezasını otelde boş boş yatarak çekiyordum.
Gözde ile liseden beri en yakın arkadaştık. Can sıkıcı derecede katı bir ailesi vardı. Artık yetişkin sayılabilecek yaştaydık ama hâlâ onu bir yere gönderirken çok fazla uğraştırıyorlardı bizi. Neyse ki son yıllarda bana olan güvenleri iyice pekişmişti. Benim olduğum yerlerde Gözde'nin de olma izni oluyordu çoğunlukla. Bu yurtdışı gezisini de öyle ayarlayabilmiştik.
Tabii ki ailesinin İrfan'dan ve onun burada olduğundan haberi yoktu. Gözde, abartmıyorum, bana yalvarmıştı İrfan'ın da gelmesi için. Ben de zaten tek tabanca takılmaya alışkın olduğumdan kabul etmiştim.
Bugün otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra onlar ayrı, ben ayrı gezmiştim. Zaten Saraybosna'ya daha önce geldiğim için pek de yapacak bir şeyim yoktu. O yüzden otele erken gelmiş ve yemeği birlikte yiyeceğimiz hakkında sözleştiğimiz arkadaşlarımı beklerken onlar baş başa, romantik bir yemeğe çıkmaya karar vermişti.
Ofladım uzunca. Akşam akşam tüm keyfim kaçmıştı. Böyle anlarda Gözde'nin sevgilisinin olmasından nefret ediyordum. Sürekli satış yediğimi hissediyordum çünkü. Hatta Gözde'yi İrfan'dan biraz kıskanıyordum da. Çünkü Gözde'yle önce tanışan bendim, benimle daha yakın olmalıydı.
Kimi kandırıyorum ki? Bir gün evlenecekler, kendi aileleri ve çocukları olacak. O zaman da ağlarım artık beni çocuğundan önce tanıyordun diye.
Odanın içindeki televizyonu açtım ve hiç anlamadığım dilde Ezel izlerken indirdiğim randevu uygulamalarında takılmaya başladım. Burada neden Boşnakça dublajlı Ezel olduğunu ben de bilmiyorum ama var.
Randevu uygulamaları genel olarak leşti. Oradaki herkes amaca yönelik hareket ediyordu. Bense erkekler beni eğlendirdiği için giriyordum genelde. Bir gece seks için yarım saat dil döken kişiler bana çok komik geliyordu. Bunun yanında Bosna Hersek erkekleri ile gözlerimi bayram ettiriyordum.
Maşallah, gerçekten maşallah. Allah size telefon numaram hariç her şeyi vermiş.
Uygulamadaki erkekleri sağa sola kaydırırken üstten düşen aramayla sırıttım.
Bok kafa arıyor...
"Ne?" dedim ters bir şekilde.
"Ne güzel konuşuyorsun abinle Yeşim. Saygı sevgi dolusun maşallah." Abime gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Hayatta beni en çok eğlendiren şey erkekleri sinir etmekse, sinir etmeyi en sevdiğim erkek abim Mert Hakan'dı.
"Abi ne?" Aynı bıkkınlıkla konuştum.
"Kızım seni merak ettik ya."
"Aa kıyamam, merak etmiş."
"Yeşim." Uyarır bir sesle konuştuğunda bu sefer gülmeme engel olamadım.
"Tamam ya bir şey demedik." Doğruldum yatakta. "Ne yapıyorsunuz?"
"İyi işte, dün bıraktığın gibi her şey." Güldüm.
"İyi güzel. Siparişle ilgili birileri arayacaktı seni."
"Aradılar aradılar. Bu arada yeni siparişler geliyor ama daha geç geleceğini söylüyorum herkese."
"Aynen, ben de önceden aldığım siparişlerde demiştim zaten geç gelebileceğini." Babam, çok eski bir mücevherat ve takı atölyesinin sahibiydi. Nesillerdir bu işi yapıyorduk, abimle ben de babamızın yolundan gitmiştik. Ben tasarımlarını, abimse imalatını yapıyordu. Arada atışsak da onlar kardeşliğin şanındandı. İyi bir ekiptik genel olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarajevo Boy / Tarık Biberovic [AU]
FanfictionSıradan gibi görünen yerde beklenmedik olaylar yaşanabilir