Daha yeni yeni öğrenirken başladım bu kitaba. İlk 5 bölüm 7 dakikalık bölümler oluyor. Ama istem üzerine uzun yapmaya çalıştım. Yani 7 dakikalık bölümleri 25-32 dakikalık bölümlere çektim.
İyi okumalar 🙃😻
***
" Şşşt sessizlik! Bugün en mutlu günüm ,
Şşşt sessizlik! En güzel sahne, en tatlı bölüm."
Bilgisayarda çalan şarkı devam ederken ben yatağımın üzerine sermiş olduğum onca kıyafetten hangisini giyeceğimi düşünüyordum. "Ya aslında hiç süslenmeme gerek yok" diye sesli bir şekilde düşünürken aralarından birine gözüm çok takılmıştı. Askıyı elime aldım ve aynanın karşısına geçerek ' yakışır mı? ' diye bakmıştım. Böyle bir kıyafetim yoktu. Kesin bu annemin işi.
Elbiseyi askıdan çıkartıp giymeye karar verdim. Beyaz renkte dizime kadar gelen güzel bir abiyeydi. İnce askısı omuzlarımın altına geliyordu. Yırtmacı ise ayrı bir güzellik katıyordu. Giyindikten sonra saçımı yapmak için aynaya baktığımda sadece taramanın yeteceğini düşündüm. Çünkü bu elbiseye ne topuz ne de başka bir şekil yakışırdı. Saçımı tarayıp düzleştirdikten sonra aynadan yüzüme baktım. Aslında hiç makyaja gerek yoktu. Yüzümü gören zaten makyaj derdi. Tenimin açıklığı ve dudağımı kaplayan kırmızı doğum lekesi bunu açıklıyordu. Hafif zümrüt kolyeyi nazikçe boynuma taktım. Kolum boş kalmasın diye benimkilerin hediye ettiği kol saatini taktım. Çekmecenin üzerinde duran beyaz kol çantasını alarak kapıya yöneldim.
" Hazır mısın? " evet, annem yine meraklanmış kapıma gelmişti. Kapıyı açarak yüzümdeki büyük gülümsemeyle anneme baktım. Annem saçlarımdan başlayarak beni baştan aşağı süzdüğünde " Düğüne mi gidiyorsun " dedi sırıtarak. İyi bir şey söyliyeceğini düşünen ben somurtarak anneme baktım.
" Nasıl yani, güzel olmamış mı ? "
" güzel olmuşta... "
dudaklarını birbirine bastırarak gülmesini engelledi. Saatin geç olduğunu farkettiğim an arkamı dönerek bilgisayardaki şarkıyı kapattım. Heycanlıydım. Annemi iki yanağından öperek odadan çıktım. Annem arkadan " Dikkatli ol " dediğinde beyaz zarif topuklu ayakkabımı giyiyordum. Garip bir heyecan vardı üzerimde. Derin nefes alarak evden çıktım ve hızlı adımlarla sokakta yürümeye başladığımda o gün aklıma gelmişti.
" Altı ay çabuk geçer süslü. " deyince ağlamamak için zor tuttum kendimi. Göktuğ yine sözleriyle bizi ağlatmayı başarıyordu.
" Bana bak, kızları falan dövmek yok! " Uğur'un ortaya attığı sözle hepsi gülmeye başladı. Oysaki benim yüzümde burukluk vardı. Gözlerimde bir korku vardı. O korku ölüm korkusuydu. Kardeşlerim dediğim insanların askere gidip de geri dönememesi gibi bir his vardı içimde. Umarım bu hissimde yanılırdım. Gözümden yaşlar akmaya devam ederken kendimi uğur'un göğsünde buldum. Vakit kalmamıştı, gitmeleri gerekiyordu. Uğur'dan sonra Göktuğ, Eren ve Oğuz'a sımsıkı sarıldıktan sonra derin bir nefes aldım.
" Sapasağlam dönün olur mu ? "
" Eğer ölürsek diriltip tekrar öldüreceğini bildiğimiz için söz sapasağlam döneceğiz! "
Oğuz yine esprileriyle güldürmeyi başarmıştı. Gittiler... Altı ay sonra geleceklerine dair söz vererek gittiler.
Ve altı ay su gibi geçip gitti. " Geldik hanım efendi! " Önümde oturan şoförün sesiyle geçmişten koptum. Orta yaşlarda bir adamdı. Hafif beyaz saçları ve gözlerine taktığı güneş gözlüğü onu daha da karizmatik hale getirmişti. Çantamdan çıkardığım parayı uzatarak taksiden indim. Sonunda havaalanına varmıştım. Buraya onları ben getirdim ve şimdi buradan da ben alacağım. Serin rüzgarda saçlarım savrulurken adımlarımı büyük büyük atıyordum. Etraf kalabalıktı. Kafamı sağa çevirdiğimde bir çiftin sarıldığını gördüm. Adamın kolları kızın belindeydi ve kızı döndürüyordu. Kendilerini dışardan görseler nasıl hissederlerdi acaba. Biraz ilerisinde iki genç kızın sımsıkı sarıldığını gördüm. Çok güzellerdi. Kıskanmadım desem yalan olur. Gördüğüm bu görüntü sanki içime oturmuştu. Hiç kız arkadaşım olmamıştı. Bir türlü hemcinslerimle anlaşamazdım. Bunun için de tüm kızlardan nefret ediyorum. Bu benim sorunum değil karşı tarafın sorunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH (+18)
Fantasíaİntikamın gölgesinde kaybolan bir ruhun zaferi içsel bir yıkımın başlangıcıydı... Savaşı kazanmıştı. Ama kim? Uzaklarda onu kahkahalarla izleyen şeytan mı? Yoksa sonsuz bir acıya sıkışan ruhu mu?