1.4

47 6 4
                                    

♤♤♤

    Ilkbaharın gelmesiyle havanın sert soğuğu biraz yumuşamıştı ancak hâlâ üşütüyordu bizi. Ağaçlar geçen sonbahar döktüklerinin yerini doldurmak için can havliyle dallarını yeşile boyuyordu. Dallarda renk renk çiçekler görmek istesem de erken olduğunun farkındaydım. Hafif bir rüzgâr esiyordu, her esintide saçlarım hırçınlaşıyordu. Bir ara kessem çok güzel olacaktı.

     Bugün 9 Marttı. Benim doğum günümdü. Jimin'im gece yarısı oldukça duygusal bir doğum günü mesajı atmıştı bana. Aslında yeterli olmalıydı o mesaj ama ben onu görmek istiyordum bugün. Yirmi ikinci yaşımın ilk gününü onunla güzelleştirip tüm yaşı onunla geçireceğime inanmak istiyordum. Dersi vardı ve benim için gitmemesini istemek bencillikten başka bir şey değildi. Bu yüzden daha fazla bu konuya takılmadan yürümeye devam ettim.

   Yürüdüğüm sokakta top oyunları oynayan erkek çocuklar ve ip atlayan, seksek oynayan renkli elbiseli , bıcır bıcır kız çocukları hiç güzel olmayan şu hayatın biraz çekilir yanlarıydı. Yüzümde oluşan tebessüm ve baharın habercisi şu çocuklar, kuş cıvıltıları... Hayat iç ve dış şartlar farklı olsaydı belki de gerçekten yaşanmaya değerdi.

   Ayağıma gelen sokaktaki sular yüzünden çamurlaşıp ağırlaşan topu havalandırıp o yaştaki çocuklara oldukça havalı gelen bir iki hareket yaptım. Topu ayağımdan çıkarıp hakemleri gibi duran çocuğa attığımda kahvenin önünde oturan amcalar ve orada bulunan tüm çocukların alkışları benim içindi. Ufak bir kahkaha attım ben de onların şenliğine katılarak. Bugün gerçekten güzel ilerliyordu, umarım bu yaşım en az bu sabah kadar güzel geçerdi.

   Aslında birkaç yıldır dilek dilemek bile içimden gelmemişti ancak şu an Jimin'in varlığı başta olmak üzere kendimi mutlu edecek bazı şeyleri dilemekten çekinmeyecektim.

    "Yoongi abi, sen de bizimle oynar mısın? Aşağı mahalledeki mahalle takımını Namjoon abi çalıştırıyormuş. Bizi de sen çalıştırsana, bu sene de kazanalım şu mahallelerarası turnuvayı." Hakem çocukla yüz yüze gelebilmek için eğildim ve başını okşayarak konuşmaya başladım.

    "Çok isterdim yakışıklı ama benim işe gitmem gerekiyor. Bu sene hiç müsait değilim. Ama gidip Minho ile konuşursan size yardımcı olur." Konuşmanın başında düşen suratı sonlara doğru masum bir gülüşe evrildi.

   "Sen Minho abiyle konuşur musun? Bizi pek ciddiye alır mı, emin değilim."

   "Olur, konuşurum kaptan. Maçlarınıza beni çağırmayı unutmayın, yoksa çok darılırım size." Tekrar bir alkış selinin içinde buldum kendimi. Diğerlerine göre daha kısa olan esmer bir çocuk, "Tabii ki seni çağıracağız Yoongi abi. Herkes senin bizim arkamızda olduğunu bilmeli." deyip elini yumruk yaptı ve bir zafer kazanmışçasına havaya savurdu. "Senin gibi havalı bir abi onların gözünü korkutur, bize okulda hiç bulaşmazlar."

    Çocuklarla biraz daha sohbet edip işe geç kalmamak icin restoranta doğru koşmaya başladım. Mekânın önüne geldiğimde kapının kapalı olduğunu gördüğümde kaşlarım çatılmıştı bile çünkü bugün pazartesiydi ve yoğun günlerdeki kadar olmasa da oldukça fazla müşteri geliyordu. Kapıyı bir kere daha zorlayıp telefonumu benimle beraber bu mekânda çalışan arkadaşı aramak için cebimden çıkardığım an mekânın kapısı açıldı.

   "Ah, Yoongi! Kusuruma bakma, kapıyı kapalı unutmuşum. Hadi gel içeri, bugün iki doğum günü etkinliği var bu yüzden mekânı kapattırdılar." Bugün benim de doğum günümdü.

   İçimden çocukça bir kıskançlık gelip geçti. Benim de doğum günüm, ben de istiyorum demek istedim şımarık bir tavırla. Ama dönüp geriye baktığımda bunu kime söyleyeceğimi bilemedim çünkü şımaracağım kimsem yoktu sanırım, babam beni bırakıp gideli hayli zaman oluyordu.

Prince's Rose || YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin