Merhabalaar, biz geldik!😌
Bir önceki bölümde Sevda Çiçeği için bir çekiliş var, aranızda hala katılmayanlar varsa beklerim, çok yakında sonuçlarını duyuracağım çünkü🌸
Bölüme geçmeden önce bir not; senelerdir bu platformda yazıyorum ve benim bölüm uzunluklarım hep aynıdır, neredeyse standart ve geçen bölüm uzunluğu da kitap için standart bir uzunluktu, tıpkı önceki bölümler gibi. O yüzden rica ediyorum, bölüm kısaydı vs. gibi yorumlardan kaçınalım, anlaştık mı? Finale birkaç bölüm kalmışken, kimsenin kalbi kırılmadan tatlı tatlı bitirelim hikayemizi💓
Yeni bölüm için bol bol yorum ve oy isterim! 1600 oy 400 yorum diyelim mi, hadi bir deneyelim?💫
41 çok severek yazdığım bir bölüm oldu, umarım sizler de seversiniz, keyifli okumalar!♥️
***
"Sonra ne oldu peki?"
"Ne olacak, salak gibi gülüp dalga geçtim..." Başımı iki yana sallayarak yüzümü buruşturdum çünkü o günü katiyen hatırlamak istemiyordum. Hayatımın en boğucu ve öte yandan en korkutucu dakikalarıydı.
Aslında Alparslan'a bir şeyleri itiraf etmem için harika bir zamanlamaydı. Sonuçta bu öylesine saklayabileceğim bir sır değildi. Sadece çok yakın bir zamanda karnım büyüyeceği için de değil, Alparslan'ı da çok yakından ilgilendirdiği için... Baba olacağını bilmeye hakkı vardı, aksi hem ona hem de bana haksızlıktı ama sözcükler bir türlü dilimden dökülmüyordu. Gözleri gözlerime tutulduğunda içimi bir ateş basıyor, ensemden aşağı bir damla ter akıyor ve ellerim titremeye başlıyordu.
Alparslan'ın bir bebek fikrine sevineceğine inanmak istiyordum ama kimi zaman inancım beni bile yolda bırakıyordu. Bu bebeği her şeyden çok istiyordum ve tek istediğim Alparslan'ın da onu en az benim kadar istemesiydi.
Buse onaylamazcasına başını iki yana salladığında sessizce iç geçirdim çünkü haklı olduğunu biliyordum. "Ben..." Bir an için duraksadım. "Ben sadece... korkuyorum, hepsi bu... Önceden söylemememin tek nedeni Alparslan'ın bebek yüzünden benimle birlikte olmasını istemememdi. Bunun onu zorlamasını istemedim ama şimdi..."
"Gülden... Her ne karar verirsen ver arkanda olacağımı emin olabilirsin ama sadece... Sadece pişman olacağın bir şey yapma, anlaştık mı?"
Uslu bir kız gibi başımı salladım ve Gülten Teyze'nin elinde yeni bir tabakla salona girdiğini gördüğümde gülümsedim. Görüşmediğimiz son birkaç ayda biraz incelmişti ama hala yaşına rağmen çok güzel ve çevikti. Üzerindeki bluzuyla aynı leopar desenine sahip kedi gözlüklerini burnunun dibine iterek tabağı masaya bıraktı ve ardından Buse ile aramdaki boşluğa oturdu. Aslında orada bir boşluk yoktu ama Gülten Teyze yerinden memnun gibi görünüyordu.
Evimin anahtarını ona bırakıp gittiğinde daireme çok iyi bakmıştı. Evimi sık sık havalandırmış, ona verdiğim çiçekleri sevgiyle büyütmüştü ve İstanbul'a döneceğimi haber verdiğimde dip köşe temizlik yapmıştı. Kapıdan içeri girdiğimde kendimi beyaz sabun ve çiçek kokularının içinde bulmuştum. Her yer tıpkı bıraktığım gibiydi ve bunu fark etmek gözlerimin dolmasına neden olmuştu.
Şimdi ise, geleli iki gün olmuştu ve bugün tıpkı aylar öncesi gibi bir altın gününe davetliydik. Bu kez misafir ağırlama sırası ise kısır yapmayı bir türlü beceremeyen -benim sözlerim değildi- boklu Melahat'teydi. Kadınlar devasa yemek masasının etrafında, koltuklarda ve sandalyedelerdi. Öyle kalabalıktı ki içerideki klima olmasa nefes bile alamayacağımızdan emindim. Bir an için göz göze geldiğimizde Buse'nin de aynısını düşündüğünü anladım. Daha çok burada ne işimiz var, der gibiydi ama bence bu, yapılabilecek en güzel aktiviteydi. Sadece benim için değil, onun için de öyleydi çünkü kendini düğün telaşının içinde öylesine kaybetmişti ki, ne kadar yorulduğunu ve strese girdiğini görmemek için kör olmak gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN KOYNUNDA
Genel KurguBeni iyice tezgâha yaslayarak "Gülden," dediğinde "Bitti," diye tekrar ettim. "Unuttun mu? Aramızdaki her şey bitti?.." "O yüzden mi gözlerime öyle bakıyorsun?" diye sataştı bana. "O yüzden mi beni kıskandırmaya çalışıyorsun? O yüzden mi delirtiyors...