End Of Our Story

68 21 40
                                    


Baslik final gibi duruyor sanki 🤔🤔

~~~~~~

(Flash Back)

"Matematiğim düşük geldi ama.." Ağlamaklı şekilde konuştuğumda Jisung -birkaç saniye öncesinde gözyaşlarımdan dolayı ıslanan- yanaklarımı kavrayıp baş parmağıyla okşadı. "Bebeğim, 92 kötü bir not mu?" "Anlamıyorsun Jisung! Babam o kadar umutluydu ki yüksek alacağımdan..."

Karne günü yine gelip çatmıştı. Jisung gözlerimden süzülen yaşları daha fazla görmemek için kollarıyla beni sardı. Bir eli saçımı okşarken diğer eli belimdeydi.

"Sana bir hediye verecektim ama sen ağlarsan veremem." Sözleriyle birlikte Jisung'dan ayrıldım. Ellerimle yüzümü kurulamaya çalışıp parmak uçlarımda yükseldim. "Ne vereceksin?" Jisung bu halime gülüp elimi tuttu ve kendisine yürürken eşlik etmemi sağladı. "Pembe kafeye gidelim mi?" Başımı sallarken fazla uzak olmayan yere kısa sürede varmıştık. Masalardan birine yanyana oturduğumuzda etrafı incelemiştim. İlk defa bu kadar boştu burası. "Şimdi gözlerini kapat." "Cidden buna gerek var mı Jisung." "Gerek varmış demek ki~"

Gözlerim kapalıyken tok bir ses duymuştum ve bu merakımın daha da artmasına neden olmuştu. "Gözlerini açabilirsin." Gözlerimi açtığımda, Jisung'un hediyesini tek dizinin üstüne çökerek vereceğini düşünmemiştim. Evlenme teklif ediyormuş gibi bir duruşu vardı. Ellerinin arasında tuttuğu kutunun içinde bir kolye vardı. Mutlulukla ufak bir kahkaha atıp yerimden kalktım. "Jisung.. seni cidden çok seviyorum.." Tabii ben bu sözlerimi söylerken o benim aksime parçalanıyordu... Ayrıldığımızda kolyeyi kutusundan çıkartıp arkamı dönmemi sağladı. Boynuma değen metalin soğukluğu içimi ürpertirken heyecandan ellerim titriyordu.

"Bebeğim, şimdi bana bir söz ver." Beni tekrar kendisine çevirip elimi elleri arasına aldı. Daha sonra cebinden çıkardığı zarfı avcumun içine sıkıştırdı ve tekrar sarıldı bana. Bu sefer hiç ayrılmak istemiyormuş gibi sıkıydı tutuşu. Ama her şey gibi bunun da sonu geldiğinde ve gözlerimiz buluştuğunda hareleri hüzünle parlıyordu. "İyisin, değil mi?" Parlayan gözleri ağlamaya hazır olduğunu gösterirken geri çekildi. Sorumu cevaplamayacağını biliyordum. "Sana verdiğim bu zarfı bir hafta sonra okumalısın. Ama sakın bir haftadan önce okuma. Tamam mı?" Gözleri dudaklarıma kaydığında dudağımın kenarına tüy kadar hafif bir öpücük bırakıp kafeden hızlı adımlarla ayrıldı. Arkasından gidip neler olduğunu sormayı istesem de yapmamıştım. Daha sonra pişman olacağımdan bihaberdim..

(Flash Back End)

O günden sonra Jisung'u bir daha asla görmemiştim. Mektubu tam olarak hatırlamıyordum ama atmadığımdan emindim. Yatağımı kaldırıp bazanın altındaki kutuları teker teker dışarı çıkardım. Ortaokuldaki anı kutumun içinde olabilirdi. Bu yüzden ilk olarak o kutuyu buldum. Tahmin ettiğim gibi oradaydı. Kolyeyi ve kutusunu da mektubun üstüne koymuştum.. Mektubu ilk okuduğum an aklıma gelmişti de.. o sinirle kolyeyi atmamam garipti. Siyah renkli, üstünde beyaz yıldızlar olan zarfı açıp mektubu elime aldım. Yıllardır görmediğim o el yazısını görmek sinirlerimi bozuyordu ama... neyse işte. Mektupta şöyle yazıyordu,

Güzel sevgilim,

Sana bu mektubu bir hafta sonra okumanı söylememin bir nedeni var. Bunu okuduktan sonra bana sinirleneceğini hatta benden nefret edeceğini çok iyi biliyorum güzelim.. ve bunda haklısın çünkü hiçbirine engel olamadım.. esas konuya geçmeden ve en azından sen bana karşı hala bir şeyler hissediyorken ben de sana karşı hissettiklerimi dile getireyim.

Kendine baktığında şüpheye düşüyorsun. Hayır, en az yıldızlar kadar güzelsin. Gözlerin evreni içinde barındırıyor, parıltılarında kayboluyorum. Düşen yıldızlara bak, nedeni şelale gibi bir kehanet olmalı. Biz o gökyüzündeki yıldızlar gibiyiz. Zamanla tanıştık, sevdik ve ayrıldık. Ya da zorunda bırakıldık. Çok iyi biliyorum ki biz ve bizim paylaştığımız duygular... hiçbiri boşuna değildi.

İki insan birbirini gerçekten sevdiğinde araya ne kadar mesafe girerse girsin yeniden karşılaşırlar derler Minho'm. Sana yalvarıyorum.. hikayemizin sonu böyle bitmesin ve yeniden karşılaşalım.

Sen bu mektubu okurken ben Incheon'da olmayacağım. Üzgünüm, biliyorum sonumuz böyle olmamalı. Seninle bir daha ne zaman karşılaşacağımı bilmiyorum bu yüzden yapabileceğim tek şey tekrar karşılaşmamız için dua etmek. Bebeğim, biz kaderiz. Bizi ayırmaya yeminli bu yolda, adımlarımız birbirine uymasa da birlikte yürüyeceğiz.

- Jisung Han

Mektubu okumayı bitirdiğimde ilk okuduğum güne gitmiştim sanki. Aynı duyguları yaşıyordum. Jisung'un bana hiçbir şey söylememesi hala kendimi berbat hissettiriyordu. Yıllar geçmişti ve tam unuttum derken neden bunları yapıyordum ki ben? Neden geçmişin yaralarını tekrar kanatıyordum? Yoksa yeni tanıştığım o Jisung adlı çocuğun benim tanıdığım Jisung olabileceğini mi düşünüyordum? Ah! Tek kelimeyle, saçmalık!

Mektubu bir kenara bırakıp kutuyu karıştırmaya devam ettim. Kutunun içi aşırı tozluydu ve bu iki üç defa öksürmeme neden oldu. En sona kalan şey gözlerimi doldurmaya yetmişti. Ya da tozdan dolayı gözlerim doluyordu, bilmiyorum. Tozlu kitabı elime aldım ve hafifçe silkeledim. Dorian Gray'in Portresi. Yeni tanıştığım çocuğu da bu kitaba bakarken görmüştüm. Sanırım iyi bir zevki vardı.

~~~~~~~~

Lütfen kısa olmasını mazur görün 🐿️

300324

still with you • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin