1.BOLUM(Karşılaşma)

16.4K 355 167
                                        


Yine bir sabah uyandım. Saat 07:00. Gözlerimi ovuşturup tavanı bir süre izledim. İçimde garip bir his vardı ama nedenini tam çıkaramıyordum. Lavaboya geçip rutin işlerimi hallettim. Aynada kendime şöyle bir baktım; göz altlarımda yorgunluk izleri vardı ama içimdeki hareketlilik, uykusuzluğu bastırmış gibiydi.

Sonra kardeşimi uyandırdım. Her zamanki gibi suratını yastığa gömmüştü. Hafifçe yanağına dokundum, o da gözlerini kırpıştırarak bana baktı. "Beş dakika daha..." demesini bekliyordum ama sessizce başını salladı ve kalktı. Bu bile garipti. Bugün bir şeyler farklıydı.

Üzerimi giyindikten sonra kardeşime sarıldım.

"Ben çıktım, güzelim," diyerek yanağından öptüm.

O da bana tebessüm edip kahvaltısıyla ilgilenmeye devam etti. O an, onun bu masum hali içimi ısıttı. Onu mutlu etmek için ne gerekiyorsa yapacaktım.

Okula vardığımda daha zil çalmamıştı. Sınıfa geçip sırama oturdum. Telefonumu elime aldım, ekranı kaydırırken mesaj kutuma bakındım ama boştu. Aslında kimseyle çok iletişim kurmazdım. Sessizliği severdim. Zaten okulun son günleri olduğu için kimsenin derslere odaklandığı falan da yoktu.

Zil çaldı ve öğretmen sınıfa girdi. Tahtaya bir şeyler yazarken ben pencereden dışarıya bakıyordum. Şehir yavaştan uyanıyordu. Gürültü, koşuşturma, karmaşa... tam da bu hayata yakışır bir sabah.

(2 saat sonra)

Dersler bittiğinde iş yerine doğru yola koyuldum. Bir kafede çalışıyordum. Genelde kalabalık olurdu, ama ben kalabalığı dinlemeyi severdim. İnsanların yüzlerinden hayat hikâyeleri okumak, bazen en iyi kaçış yoluydu.

Bugün maaş günüydü. Kardeşime sözüm vardı: "Maaşımı aldığım gün seni istediğin yere götüreceğim," demiştim. Bu sözü verirken onun gözlerinin nasıl parladığını hatırladım. Belki onun kadar heyecanlı değildim ama mutluluğu benim için yeterliydi.

Akşam olmuştu, kafenin ışıkları sönmeye başlamıştı. Melis yanıma gelip, "Müdür seni çağırıyor," dedi.

Kafamla onaylayıp müdürün odasına yürüdüm. Kapıyı tıklattım.

"Gel," dedi içeriden. Usulca içeri girip selam verdim. Cenk Bey otuzlu yaşlarında, siyah saçlı, kahverengi gözlü, genellikle sessiz biriydi.

"Bugün maaş günün, biliyorsun değil mi?" dedi.

Gülümseyip başımı salladım. "Evet efendim."

"Buyur, maaşın," diyerek zarfı bana uzattı.

Tam elimi uzatırken:

"Efendim, sizden bir şey rica edeceğim..."

"Söyle bakalım," dedi dikkatlice bakarak.

"Yıllık iznimi kullanabilir miyim?"

Kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Bir aylık mı? Hayırdır, ciddi bir şey mi var?"

"Yok efendim, kardeşime bir sözüm vardı. Tatil..."

"Anladım," dedi ve kısa bir sessizlik oldu. "Tamam. Ama sakın bir gün bile gecikme!"

Teşekkür edip hızla odadan çıktım. İznimi de aldığıma göre, tek eksiğim nereye gideceğimize karar vermekti.

Yolda hızlı adımlarla yürüyordum. O sırada dikkatsizce birine çarptım.

"Önüne baksana!" dedi sinirle.

RUS MAFYASİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin