Geceyi sabah etmişti o gün savaş, gözlerinden uyku aksa bile bir gram uyuyamamıştı. Üstünde şuursuzca uyuyan adama içten içe bileniyordu, neden bu kadar değişken olmak zorundaydı, neden bir kere olsun gözünü karartmıyordu, amacı ne idi? Kafasında dönen sorularına çözüm bulması çok zordu oysa çözümü tam üstünde horul horul uyuyordu ama ne mümkündü Kurtuluş Bey'e yanaşmak? Kaçardı, giderdi ya döver, ya söverdi. Herifin lugatında vardı şerefsizlik, lisede belli etmişti kendini; Ne diye o zaman sökememişti kalbinden şu kumral kılıklıyı. Sevgi diye adını bahşettiği duygu gitmiyordu içinden kolay kolay, üstüne acısı ve hasreti katıldıkça canı yanıyordu işte. Gıkını çıkarmak istese bile ne diyebilirdi ki? Yıllardır aşığım diye dikilemezdi öylece karşısına, hareketleri kendini belli ediyor diye düşündü yeteri kadar. Anlamamak isteyen kurtuluş ise elinden bir şey gelmezdi artık. Susup kalması en iyisiydi her zamanki gibi, olur da kurtuluş kendisini anlarsa belki o zaman tam anlamıyla konuşabilirdi onunla. Seher vaktinin geldiği bile anlamamıştı savaş, namaza kalkan orhan amca ve birkaç kişiyle göz göze gelmişti. Orhan amcanın kuşkucu bakışlarını üstünde hissetse de ses etmemiş ve lavaboya geçenleri izlemişti göz önünden kaybolana kadar. Biraz kestirirse iyi olurdu diye düşündü çünkü cidden gözleri kan çanağına dönmüştü esmerin, yaşaran gözleri de cabasıydı şuan. Yarım olan battaniyesini üstüne tamamen çekti ve uyumaya çalıştı, kulağına gelen sesleri işitse de bir süreden sonra kulak kabartmayı bırakmıştı. Bir süre sonra Orhan amcanın varlığını yanında hissetse de uyanamamış ve kendisine cevap verememişti, Orhan amca da pek üstelememişti zaten anlamıştı halini.
Kahvaltı vaktinin geldiği haber eden sesler ve ranzadan inenlerin gürültüsü, kısa süren uykusundan uyandırmıştı savaşı. Sofraya doğru ilerleyen kumralı izledi bir süre oturana kadar baktı, öfkesinin gece olanından daha da harlandığını hissetti şimdi, üstündeki battaniyeden kurtulduktan ve metal dolaptan giyeceği kıyafeti aldıktan sonra lavaboya geçmişti. Uğurun bakışlarını üzerinde hissetse de umursamamaya çalışmış ve tuvalet kabinlerinden birinde giyinmeye koyulmuştu. Aslında koğuşta böyle bir düzen yoktu ama Uğur salağı yüzünden ve açıklama yapmaması yüzünden tuvaletlerde giyiniyordu şimdilik. Pijamalarını koltuğunun altına alıp aynadaki tipine baktı bir süre cidden dağılmıştı, uykusuz olduğu her halinden belliydi. Gramaj hesabıyla çektiği uyku ise kendisine yetmemişti besbelli. Yere çömelmiş Uğura baktı, kendisine bakıldığını farkettiğinde Uğurda aynı şeyi yapıp savaşa bakmaya başladı. İkilinin birbirine kitlenmiş şekilde bakmalarını ayıran şey alel acele lavaboya dalan tahsin olmuştu.
"Neden kavga eden kediler gibi bakışıyorsunuz?...Savaş bakma şu lağam faresine"
Tahsin hızlı hızlı konuşurken çoktan kabinlerden birine girmişti, savaşı uyarsa da ikili hala birbirine bakmayı kesmemiş,sadece tahsini görünce bakışlarını birbirinden kısa süreli ayırmıştı.Çekişmeli bakışma tekrar bölünmüş bu sefer lavaboya gelen Polat olmuştu.
"Lan neden burdasın? Gidip kahvaltı etsene dingil!" Esmer ensesine inen tokatla neye uğradığını şaşırsa da, tahsinin gülüşü ve polatın yanında ayrılmasıyla olayı idrak edebilmişti, yerde bağdaş kurmuş Uğura baktı tekrar. Yaka silkip, iğrenerek bakması bile değmezdi ama içinde kalmasından iyidir diye düşündü sonra da çıkıp gitti lavabodan. Polat ise Tahsinle uğraşıyor onu sinir ediyordu, ikili yarı aç yarı tok kavgaya tutuşmuşlardı
"Aç lan kapıyı! Üstüne işerim şaka yapmıyorum" Ayağıyla tekme atarken bir yandan tahsine tehditler savuruyordu esmer ve pala bıyıklı adam.
"Bir sürü tuvalet var git orada hallet işini, bana mı meraklısın?" Tekmeye tekmeyle karşılık veren ve işini çoktan halletmiş olan Tahsinin kabinden çoktan çıkması gerekirken hala çocuk gibi inatlaşıp çıkmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR | BXB
General FictionSana batan çakıl taşları, benim yüreğimi kanatan canının kırıkları.