💫💫💫
Yaşanmaz denilen onca şey yaşanılmış, olmaz denilen onca şey oldurulmuştu bu kısacık günde. Hayat beni yine hiç beklemediğim bir yerden sınava tabiî tutmuştu ancak bu kez hiç de yabancısı gibi değildim bu hislerin. Tek başıma, yapayalnız olacağımı düşündüğüm doğum günüm rüya gibi geçmişti. Belki abartıyordum bazı şeyleri, olması gerekenler olmuştu belki de. Bilemiyorum. Yine de kendi kendimle kalmadığım, dahası Jimin olmak üzere birçok sevdiğim insanla olduğum için mutlu ve huzurluydum.
Dönüp arkama baktığımda bugün yanımda olan o güzel insanların yüzündeki yorgun gülümsemelerden bende de vardı.
"Bugün için çok teşekkür ederim hepinize." Demek istediklerimi altı kelimeye sığdıramayacağımı biliyordum ancak onların beni bildiklerini farz edip bu kadarını söyleyebilmiştim. Hoseok yanıma gelip bugün sayısız kez yaptığı gibi tekrar sarılınca karşılık verdim.
"Lafı mı olur be oğlum? Ne duygusal çıktın sen de bugün, ha! " İkimiz de kimin daha duygusal olduğunu biliyorduk. Beni arkasında bırakıp bizi bekleyen küçük kalabalığa, "Bu gece burada son buluyor gençler, herkese teşekkür ederiz. Yarın görüşürüz kahvede. Jin , sen ve jungkook kızları eve bırakın. Biz de Jimin'i alıp mahalleye dönüyoruz." Herkesle kısaca vedalaştıktan sonra bugün göz göze gelmek için can attığım gülüme döndüm. Onunla konuşmak için ağzımı açmaya fırsat bulamadan o kızlardan biri koşup yanımıza geldi.
"Yoongi oppa, seninle özel bir sey konuşabilir miyiz?" Muhattabı benken Jimin'e bakması hoşuma gitmedi. Ayrıca söyleyeceği şey her neyse o arkasını dönmeye vakit bulamadan Jimin'e söylerdim ki ben. Bu yüzden, "Burada söyleyebilirsin. Bir sorun mu var? Geçen günkü çocuklar mı sataşıyor yine size?" diye sordum. Söylediklerim yüzünü buruşturmasına neden oldu. Benimle yalnız kalmayı istediğini açıkça belli ediyordu. Bu istek sesine de yansımıştı.
"Hayır. Onları bir daha hiç görmedik zaten. Hem o gün için teşekkür edecektim hem de sana hediyeni verecektim."
"Önemli değil, demiştim zaten o gün. Hediyeye de gerek yoktu."
"Olsun. Ben karşılığını bir şekilde vermek istiyorum sana oppa. Al, bunu senin için almıştım." Bana uzatılan mavi yaldızlı hediye paketine uzandım, açmak içimden gelmedi. Jimin bizi izliyordu ve bunun onu inciteceğinin farkındaydım. Bu yüzden kısa bir teşekkür edip ismini bilmediğim kızı Jin ve Jungkook'un yanına gönderdim. Aslında herkes hediyesini verdiğinde hediyesini vermek varken yalnız kalmayı isteyip vermesi niyetini az çok anlamamı sağlamıştı. Bu yüzden bu anın daha fazla uzamaması için tekrar gülüme döndüm.
O şirin suratındaki kaşlar çatılmış, yanakları şişmiş ve kurumuş kırmızı dudakları büzülmüştü.
"Açmayacak mısın hediyeni? O kadar düşünmüş, almış sana. Açsana." Huysuz huysuz konuşması onu daha da şirin yapmıştı. Ellerimi yanaklarına koyup sabaha kadar öpmek istediğim o dudaklarını diliyle ıslatmıştı.
"Yoongi, sen ve Jimin gidin. Benim bir işim var şimdi. Yarın görüşürüz kahvede." Varlığını unuttuğum Hobi'nin gitmesi işime gelirdi.
"Tamam, kardeşim. Hayırlı geceler."
O gittikten sonra sessiz ve karanlık bir sokakta, yıldızsız gökyüzünde tek başına kalmış ayın ışığı altında biriciğimle baş başaydım. O da bunu fark etmiş olacak ki o minik ellerini arkasında birleştirip hafif hafif sağa sola sallandı.
"Üşüyorsan hırkamı verebilirim. Yanakların kıpkırmızı olmuş yavrum."
"Üşümüyorum hyung." Gözleri elimdei pakete kaydı. "Açmadın hâlâ, merak ettim ne aldığını." Hediyeyi ona uzattım. Bu yaptığım o kıza haksızlıktı ve belki biraz da kabaca bir hareketti ancak benim önceliğim her zamaki gibi yine Jimin'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince's Rose || Yoonmin
FanfictionAynı mahallede yaşıyor ancak farklı gökyüzüne bakıyoruz. Mahallenin ağır abilerinden Min Yoongi ve onun biricik gülü Park Jimin... Aşk gerçekten her şeye değer miydi? Küçük Prens'in gülü Yoonmin texting+ düzyazı