Ahmet amca her zamanki gibi oturmuş bizi izliyor bir yandan da çocuğunun kaybına üzülüyordu.
Bundan tam bir yıl önce hayatına kıymış, babasını dinlememiş insanları üzmüştü Mehmet. Babası Ahmet amcaya baktıkça Mehmet'i hatırlıyordum. Hatırlamamakta mümkün değildi; şakaklarına düşen gölge, yeşil gözleri, düz ve kısa saçları... Ahmet amca Mehmet'in aynısıydı.
Ahmet amcanın bundan önce karısı ölmüştü. Karısı kanserden öldükten sonra pek bir şeyi kalmamış oğluyla yalnız kalmıştı. Çok mutsuz bir hayatı olmuştu. Aslında benim içinde farksızdı en yakın dostumu Mehmet'i kaybetmiştim. Tüm bunlardan sonra ağlamış ve ondan kalan kırmızı siyah ekoseli şapkayı önüme koyup uzun uzun düşünmüştüm.
Sonra o şapkayı Ahmet amcaya verdim oğlunundu sonuç olarak. Önceleri istemedi ama sonra zorlayınca aldı ama pek takmıyordu bu gün takmıştı. Kırmızı siyah şapkası, beyaz gömleği, ve siyah kumaş pantolonu onu yaşlı göstermekten ziyade genç bir ihtiyar olarak gösteriyordu. Evet "genç bir ihtiyar" ona bakınca aklımdan geçen tam olarak buydu; çok karizmatik duran ama çok yaşlanmış, hayatın ve yılların alıp götürdüğü bir ihtiyar. Sadece yılları değil oğlunu eşini ve enerjisini de götürmüştü yıllar.
Artık sadece mutsuz bakıyor somurtuyordu, konuşmuyordu bizimle. Mehmet'in gittiği son 2 ayda yaşamdan kopmuştu.
Bazen eski iş yerinin önünden geçerken ağlayacak gibi oluyordu. Karısıyla orda tanışmıştı Mehmet orada doğmuştu en yakın arkadaşı Dursun amcayla da orada tanışmıştı. Sahiden Dursun amca ne yapıyordu acaba şu an.
Dursun amca has Trabzon'luydu. Burnu uzun, gözleri mavi, saçları sarıydı. Çok komik bir adamdı her şeye gülerdi; mutluydu zaten soyadı. Onu çok severdim bize çikolata getirirdi. Yıllarca Ahmet amca onu tavlada yenmişti ama Dursun amca hiç küplere binmemişti. Binse bile hakaret etmez, küfür etmezdi. En fazla Allah belanı versin dediğini duydum, o da çok eskiden bir tanıdığı kızdırdığında demişti ama o zamanda çok fazla kızmıştı hiç o kadar sinirli görmemiştim.
Ama Dursun Amca da gitmişti o da bırakmıştı bizi onada çok üzülmüştük. Gül teyze çok üzülmüştü. Onun için hayatın sonu gibiydi mutsuzluğu umutsuzluğu 40 yıllık eşinin kaybı kalp hastası olmasına sebep olmuştu. Sonucunda ise çok üzücü bir şekilde hayatını kaybetmiş, yitip gitmişti.
Bunları düşünürken 10 dakika geçmişti bile dönüp baktım tekrar Ahmet amcaya; Ahmet amca kalkıp gitmişti evin arkasındaki bahçeye doğru ayak izleri uzanmıştı.
Onları takip etmeye başladım saklanan arkadaşlarımı bulmak içimden geçmedi bile. Tek merağım Ahmet amcayı bulmaktı.
Biraz daha ilerledim bahçenin arkasında geri dönüşüm kovaları vardı. Kafamı sola doğru kaydırdım çöp kovasının üstü kanla doluydu, biraz aşağı bakınca Ahmet amcayı ve göğsündeki mermi izini gördüm. Kanlar saçılmış kırmızı siyahlı şapka düşmüştü. Şapka kanlı olmayan tek parçaydı. Kanım donmuştu çığlık attım, arkadaşlarım geldi ağladığımı ve Ahmet amcayı gördü onlarda çığlık attı. Annelerini çağırdılar ama çok geçti Ahmet amca ölmüş aynı oğlu gibi bana sadece bir tane şapka bırakmıştı...