6. Bölüm

177 17 14
                                    

"İp attım ucu kaldı da
Daraz da gücü kaldı
Ben sevdim eller aldı
İçimde acı kaldı"

Arabasında, eve giderken radyodan çalan Ankara'nın Bağları şarkısına eşlik ederek söylemeye devam etti Orhan. Bugün oldukça neşeli ve keyifliydi.

"Ankara'nın bağları da
Büklüm, büklüm yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları"

"Memleketimi de özlemişim he." diye hatırlattı kendine tekrar memleket özlemini. Şarkısı devam ederken telefonunun çaldığını duyunca radyoyu kıstı.
Arayan eşi Gülaydı.

"Efendim gülüm?" derken oldukça mutluydu sesi. "Yoğurt bitmiş, gelirken al diyecektim." dedi Gülay. "Tamam getiririm." diyip tam telefonu kapayacakken Gülay'ın sesiyle durdu Orhan. "Biraz başka şeyler dinle Orhan. Bu ne, hep Ankara'nın Bağları?" Haklıydı Gülay, Orhan ne zaman birşey dinlemek için şarkı açsa illa Ankara'nın Bağlarını da açardı. Ee, Ankaralı tabii. Birde memleket sevdalısı olunca bu huyundan vazgeçmezdi.

Neşesini hiç bozamazdı Orhan. "Tamam gülüm, tamam. Haydi görüşürüz kapat."diyip kestirip attı.
Denileni yapıp kapattı birkaç saniye sonra Gülay. Orhanda keyifli keyifli şarkısını dinleyip söylemeye devam etti.

"Ankara'nın bağları da
Büklüm, büklüm yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Kaldıramıyon kolları"

Hep geldikleri bakkalın önünde durdu Orhan, içeri girdi ve yoğurdun olduğu yere doğru ilerledi. "Mekmut amca, üç lirayı deftere yaz babam öder." Orhanın duyduğu ses tanıdıktı. Yoğurdu alıp ödemeye doğru giderken bir yandan da düşündüğü kişinin olmaması için dua ediyordu Orhan.

Mahmut bu bakkalın sahibiydi. 40-48 yaşları arasındaydı. Yuvarlak yüz çehresi ve mavi gözleri ile tatlı bir adamdı, çocukları çok severdi, saçları ve sakallarına aklar düşmüştü. Sevilen, sayılan bir adamdı.

"Oğlum, benim adım Mahmut. Artık öğren şunu, kaç yaşına geldin? Ayrıca her seferinde aynı şeyi yapıyorsun. Sonra babana da söylemiyorsun adamın haberi olmuyor. Bir sürü borcunuz var." Orhan yaklaştıkça bu küçük çocuğun sesini daha da tanıyordu.

"Ya amca, dedim ya, o gün unutmuştum. Bugün söylerim. Haydi sen ver sakızımı ben gideyim." Orhan bu küçük beyin şivesinden az biraz tanır tanımaz oğlu Çınar olduğunu anladı. Orhanı gören bakkalcı Mahmut ise şükür çekti. "Heh! Baban da buradaymış ona anlat derdini."

Arkasına dönüp baktı Çınar, babasını görünce pişmiş kelle gibi sırıttı. Oğlunun ensesinden tutup boyuna gelmek için çömeldi Orhan. "Hayırola, n'oldu bakalım?" Mahmuta döndü bu sefer bakışları. "Yine borç galiba." Onaylar bir şekilde başını aşağı yukarı salladı Mahmut. Ayağa kalktı Orhan.

"Tamamdır Mahmut abi, akşam gelir öderim ben hepsini. Birdaha bu gelirde borç olarak yaz derse geri yolla sen." diye uyardı Mahmutu, bir yandan da oğluna ters bakışlar atıyordu. "İkiyüz otuz iki lira borç var Orhan." diye belirtti Mahmut.

Duyduğu para miktarı ile gözleri fal taşı gibi açıldı Orhanın. Oğluna döndü tekrar. "Lan ben daha geçen hafta ödedim yüz seksen lira bu ne!?"

Omuzlarını kaldırıp indirdi Çınar. 8 yaşında onunda fantezisi buydu, bir yerlerden bir şeyler alıp deftere borç diye yazdırmak ve babasına yüklemek.

Orhan ters bakışlarını oğlundan çekip Mahmuta döndü. "Tamam abi, gelip hallederim ben. Haydi Allaha emanet." diyip bir yandan da Çınarın ense kökünden tutmuş çıkışa ilerliyordu.

"Ee baba, sakız?"

"Yoğurt parasını ödemdin abim."

Orhan önce sert ve ters ters baktı oğluna. "Hâlâ sakız diyor yav. Bekle burda beni." diyip sabır çekerken hemen yoğurdun parasını ödemek için tekrar içeri girdi. Parayı çıkarıp uzattı. "Al abi, kolay gelsin." diyip çıktı.

AY YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin