Yolculuk sona erip pek de konuşmadan eve varmışlardı. Sessizlikleri, motor yolculuğunun verdiği heyecanın onları yormasından olsa gerekti. Jungkook, anahtarıyla kapıyı açtığında tek kişinin yaşaması için fazla büyük olan apartman dairesine girmişlerdi sonunda. Son dakikada yapılan bir karar olduğu için evden çıkarken etrafı toparlayamamıştı ama zaten pek dağınık olacak kadar eşyası yoktu.
Taehyung, evin sevdiği kokusunu aldığında bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Onun kokusunu en yoğun aldığı yer eviydi, henüz odasına girmediği halde böyleyse orasının nasıl hissettireceği konusunda meraklanmadan edemiyordu. Jungkook; onu odasına almayı, ilk ödev için geldiğinde bile istemişti ama daha özel olduğunu düşündüğü bir ana saklamaktı kararı. Belki bu gece gibi bir zamanda.
Taehyung, sırt çantasını salondaki koltuğa bırakmanın ardından oturdu, motorda son yaşanan olaydan dolayı evine her geldiğindeki gibi çekingendi.
"Eşyaların çok az, keşke benim de böyle olsa ve dağıtmasam." dedi loş ışık altında yanaklarında gölgeler oluşturan kirpiklerini kırpıştırarak. Jungkook ise çoktan yanında, koltuğun yan tarafına yaslanarak Taehyung'a dönmüş şekilde oturuyor ve esmer bedeni seyrediyordu. Güzelliği, o an titrek bir nefes almasına sebep olurken pek garipsenmeyecek bir duraksama sonrası cevap verdi.
"Eşyalarım çoktur aslında ama odamda hepsi. Ailem dönecekmiş gibi tüm eve yerleşmemeye özen gösteriyorum. Boşa da olsa vazgeçmemiş oluyorum işte."
"Jungkook," Taehyung üzüntüyle gevşemiş kaşlarıyla yanındakine biraz yaklaşarak kendisi de karşılıklı olacak şekilde yan oturdu, "Muhteşem bir evlat olduğuna eminim, mutlaka hatalarını anlayacaklardır."
Jungkook, onun bu şefkatli tavrına karşı tebessüm etti ve gözlerinin önüne kadar gelmiş olan saçlarını parmaklarıyla düzeltti. Taehyung, en güzel haliyle karşısında, evindeyken ailesini düşünerek bu anı mahvetmek istemiyordu. Esmer olan ise bu hafif hareketi karşısında dayanamayarak gözlerini yummuştu. Suratındaki parmaklar devam etti, yanaklarını okşadılar yavaşça.
Nefesleri hızlanmıştı ve parmak uçlarında hissettiği elektrik, bir yere dokunsa orayı çarpacak gibi hissettiriyordu. Huylandıracak kadar hafif dokunuşlarla zarifçe hareket eden parmaklar, yanaklarından boynuna doğru ilerledi ve soğuk zincirde duraksadılar. Kolyesini almıştı ellerine.
"Bunu sana veren kişi," dediğinde Jungkook, karşısında heyecandan içi kıpır kıpır olan çocuk anlık olarak iç dünyasından sıyrılmış ve gözlerini açmıştı. Devam etti bakışlarını birleştirmenin ardından, "Bana, 'Aklımda başkası vardı o zamanlar.' dediğin kişiyle aynı mı?"
Bu konuyu açması Taehyung'u şaşırtmıştı, bu dediğini hatırlaması ise daha çok. Aklındaki kişi, en zor zamanlarında ona yardımcı olmuş ve zaman zaman kim olduğunu bile bilmeden mutlu etmişti onu ama bu fazla sürmemişti. Zorbalıkların son bulduğu an, bu yabancıyla etkileşimlerinin de son bulmasıydı. Çoğu günler, elinden -çizimle alakasız bile olsa- alınan eşyaları, günün sonunda mutlaka sırasının üstünde gizemli bir şekilde tekrar beliriyorlardı ancak bu anonim kahramanın kendini tanıtmak gibi bir niyetinin olmaması onu fazlasıyla üzmüştü, bunları yapmayı bırakması da işin tuzu biberi olmuştu.
"Bilmiyorum, umarım."
"Sana bir şey söylemem lazım, Tae." dedi Jungkook parmaklarını diğerinin boynundan çekip onun ellerini avuçları içine alırken. Taehyung'un gözleri, ciddileşen diyalog sebebiyle merakla parlıyor, dudaklarını ara ara ısırıyordu. Kafasını olumlu anlamda salladı.
"Annem ile babam, sürekli evi ve beni bırakıp gitmeye başladıklarında 13 yaşındaydım. Doğum günümde ise bana aldıkları bir kolye vardı ve üzerindeki taşın tüm korkularımı alacağını, artık büyük bir adam olduğumu söylemişlerdi. O kolyeyi öylesine sahiplendim ki, evde yalnız olduğumda her ışığı açık bırakan ben, cesur yürek kesildim bir anda. Saçma bir inançtı ama tutunacak bir dala, bahaneye ihtiyacım vardı sanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
desperate | taekook ✓
FanfictionKendimi kimseye açmama kararım seni neden bu kadar rahatsız ediyor? [text+düzyazı]