Yeni bir sabah karanlık ve yağmur.
Sevdiğim bir havaydı, ama içimi daraltıyordu, duvarlar üstüme geliyor nefesim daralıyordu.
Okuluma ara vermiştim, yakınımın ölümünden sonra. Bazı insanların kahpeliklerini de kaldırmam lazımdı 1 haftalığına ara vermiştim.
Ölümü fazla kaldıramıyordum. Her gece aklımda, rüyalarımdaydı kendisi. Çok özlüyordum ama ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Aileme de yük olmak istemiyordum geceleri sessizce odamın camına oturarak ağlıyordum kimse duymuyordu. Sadece ben ve hıçkırıklarım vardı, yapayalnızdım her zamanki gibi. Elimden birinin tutmasını, ağlamalarımı duyup yanıma gelip bir şey sormadan sarılacak biri lazımdı bana. Daha fazla dayanamıyordum fazla ağırdı bu olanlar herkesi her şeyi kaybetmek. Bari biri olsaydı yanımda duysaydı beni ve hıçkırıklarımı ama hiç bir zaman duymadı kimse. Bu ölümden sonra intiharı çok düşündüm annem gibi gördüğüm beni anlayan tek insanı kaybetmiştim. Ondan ayrı kalmak beni hep korkuturdu ve artık ayrıyız. Onun yanında olmayı sarılmayı, öpmeyi, anılar biriktirmeyi çok isterdim. Fazla anımız yoktu ama onu çok seviyordum gidişi beni fazla üzmüştü her gece aya bakarak düşünüyordum sessiz sakin bir sokaktaydım zaten beni görseler de bir şey demeyeceklerini biliyordum. Bu yönden kafam rahattı fakat gün geçtikçe daha fazla özlüyordum ama dediğim gibi elimden pek bir şey gelmiyordu. Sadece uyuyordum.
Tam tamına 1 haftamı düşünerek ve uyuyarak geçirmiştim, okula dönmeye pek hazır değildim ama dönmek zorundaydım evde olduğum sürece daha da kafayı yiyordum.
Sabahtı. Okula dönme vaktimdi. Zorda olsa yataktan kalkmış giyinmiştim, kahvaltı yapmayı sevmediğim için sadece kahvemi aldım ve kimseye ses vermeden evden çıktım. Kulaklıklarımı taktım ve yürümeye başladım. Gözlerim şişmişti, midem bulanıyor, bir şey anlamıyordum bile.
Yol boyunca şarkı dinleyerek okuluma vardım. Kapısında geri dönmek istedim çünkü kapıyı açtığım gibi bütün bakışlar bana döndü, fısıltılar kulağıma geliyordu. Bir anda omzuma bir el geldi, hızlıca kafamı çevirdim. Tanımadığım biriydi ve bir anda yürümeye başladık artık kimsenin bakışlarını hissedemiyordum artık rahatlamıştım fakat yanımdakini tanımıyordum. Salak gibi durmak yerine tanışmaya karar verdim;
"Sen kimsin, Yabancı?" dedim bakışlarımı üzerinde gezdirirken,
"Biraz daha nazik olabilirdin ama sadece bundan anlıyorsan bir daha sana yardım etmeyebilirim orada bırakıp okuldan ağlayarak kaçmana izin verebilirim." dedi yabancı. Duraksadım ve evet ağlayarak geri dönmek istemiyordum,
"Kusura bakma fazla düşünerek konuşamadım kafam dağınık bu aralar. Yeniden bir başlangıç yapabilirim, İsmini öğrenebilir miyim?",
"Brave, Marcus Brave. Peki ya sen?",
"Murphy, Isabella Murphy. Tanıştığıma memnun oldum ve teşekkür ederim.",
"Bende memnun oldum Izzy, rica ederim her zaman." dedi gülümseyerek, istemsizce bu iyiliği karşılığında bende gülümsedim.
Uzun zamandır böyle içten gülmemiştim. Tatlı birisiydi bana göre, fakat etrafa bakılınca gözleri apaçık şekilde bizi izleyenler vardı. Neler olduğunu anlayamıyordum. Dikkatim fazla dağılmıştı, stres olmuştum. Bana bakmalarından oldukça rahatsızdım. Bir anda gözümün önünde el belirdi, irkildim ve Marcus'a baktım.
"Dalmıştın o yüzden yaptım, sınıfın neresiydi bırakıp gitsem iyi olacak.",
"Sorun değil kendim giderim, görüşürüz.",
"Bir şey olursa burdayım, görüşürüz." güldüm o da güldü ve gitti arkasından gidişini izledim. Sırtıma biri atlamıştı.
Bunun Jessica olduğuna emindim. Jessica benim yakın arkadaşlarımdan biriydi. 1.68 boylarında kıvırcık saçlı, buğday tenli, kahverengi gözlü, eğlenceli biriydi. Sırtımdan indi ona döndüm ve sıkıca bana sarıldı. Buna gerçekten ihtiyacım vardı, o da bunu anlamıştı. Sarılmayı bıraktı ve
"Izzy, seni çok özledim kızım mesajlarıma yanıt bile vermedin kapına geldim ama kimse kapıyı açmadı nerdesin kızım sen?",
"Sakin, cenazemiz vardı evde de kimse kapıya bakmıyordu. Üst katta bende duymadım mesajlar dediğini de görmedim telefonum 1 haftadır kapalı.",
"En azından haber verebilirdin Izzy seni çok merak ettik.", merak ettik neydi başka kim merak etmişti ki,
"Ettik derken?",
"Sophie merak etti, küssünüz evet ama özür diliyor ve çok pişman bunu anlayabilir musun?",
"Onla barışmayacağım o benim için bitti. Bize ihanet etti, bunun geri dönüşü yok canım ve bunda oldukça netim yanıma bile gelmesin.", buruk bir gülümsemesi oldu fakat kabul etti ama bir şey soracak gibi bakıyordu belliydi.
"Noldu Jess? Bir şey mi var?",
"Izzy, bugün neden Marcusla girdin okula nerden tanışıyorsunuz? Ne ara bu kadar samimi oldunuz. Bize yazmazken Marcusla mıydın?" bütün soruları yine sıralamıştı,
"Hayır, bugün tanıştık beni anlayışla karşıladı ayrıca samimi değildik. Size yazmıyorken neden Marcusla olayım aklını mı kaçırdın?",
"Izzy, dikkatli ol."
"Neden dikkatli olmam lazım Jess?",
"Marcus'u tanımadığını bana söyleme sakın." ona bilmiyorum dercesine baktım,
"Izzy, o çocuk belanın teki hiç bir arkadaşı olmaz anlayışla kimseyi karşılamaz herkesten nefret eder gülümsemez ve senle ilgileniyor, sana gülüyor, bakıyor, hatta şuan uzaktan bizi izliyor ama sakın arkaya bakma.",
"Şaka yaptığını söylemek için geç değil Jess." nolur şaka yapıyor olsun bakışımı atmıştım ama Jess kafasını hayır anlamında salladı.
Zil çalmıştı, Jess'i yanağından öpüp sınıfa kaçtım. Dersler çok sıkıcı geçiyordu, Marcus'u hiç görmemiştim sabahtan beri Jess benle çok konuşuyordu ama anlamıyordum bir yandan üzüntümü bir yandan ise Marcus'un nereye kaybolduğunu sorguluyordum. Son derste bitmişti, Jess'e el sallayıp dışarı çıktım.
Kulaklıklarımı taktım şarkımı açtım fazla yüksek sesten korktuğum için sesi fullemiyordum etrafı duyabiliyordum. Arkamdan Izzy diye birinin seslendiğini duydum, arkamı döndüm ve şaşırmıştım. Marcus motorun üzerinde bana gülümsüyordu, yanına gittim.
"Ne oldu Marrcus?",
"Boşuna yürüme eve bırakmamı ister misin?" bir düşündüm ama yeterince yorgundum,
"Çok iyi olur, teşekkürler." abimin öğrettiği gibi motora bindim ama kollarımı onun beline saramadım çekinmiştim.
"Kollarını saracak mısın yoksa düşmeyi göze mi alıyorsun?",
"Düşmem ben sen devam et." sırıttı ve bir anda gaz verince geriye düşmek üzereyken beline sarıldım kahkaha atmıştı. Kaskına kaskımla vurdum ve bende gülmüştüm, ona yolu tarif ettim ve güle güle eve gelmiştik.
"Yeniden teşekkür ederim Marcus." arkasından indim kaskı çıkardım,
"Ne demek her zaman güzelim, yarın sabah görüşürüz." gülümsedi ve gitti yine arkasından bakakaldım, güzelim demişti. Bunları sadece abimden duyabiliyordum, garip gelmişti ama hoşuma gitmişti. Eve girdim yemeğimi yiyip odama çıktım. Kitabımı okudum, okula gitmediğim günlerin ödevlerini tamamladım. Akşam olmuştu, cama çıkıp şarkımı dinlemeye başlamıştım. Üşüyüp içeri geçtim ve yatağa uzandım yorulmuştum. Mesajlara bakmaya karar vermiştim, babam her gün mesaj atıp bize ulaşmaya çalışmıştı hemen sildim. Jess bir sürü mesaj yazmıştı onları da sildim başka kimseden mesaj yoktu.
Aklıma Marcus geldi ınstagram'a girip adını arattım ama asla çıkmıyordu iyice uykum gelmişti ama onu da bulmak istiyordum. Biraz daha arama yaptıktan sonra pes etmiştim. Uykuya yenik düşüyordum. Telefonu kapattım ve ilk defa bu kadar uykuya rahat dalmıştım.