17. Bölüm: BEKLENEN AN

8K 222 59
                                    

"Bunu yapmak zorunda mıydın?" diye sordum eve geldiğimizde. Yol boyunca hiç konuşmamış, arabayı doğrudan eve sürmüş ve poşetleri mutfağa bırakmıştı. Bense mutfak tezgahının önünde durmuş, hayretle ona bakıyordum. Sanki çok normal bir şey yaşanmış gibi davranıyordu. "Ya ölürse?"

"Umarım," dedi umursamazca.

"Katil olursun!" dedim.

Evin kapısını kilitledikten sonra bakışlarını bana çevirdi. "Sence bu benim umurumda mı?" diye sordu, sakince. "Oradan bakıldığında bu durumu çok takıyormuşum gibi mi duruyor?"

"Hayır!" dedim hemen. "Bu yüzden söylüyorum!" diye devam ettim, hızla. "Ne yaptığının farkında değilsin sen!"

Bana doğru ilerleyerek, "Ben ne yaptığımın farkındayım Yağmur," dedi. "Sen de o ses tonunun farkına var ve bana bir daha bağırma."

"Sen birini öldürdün!" dedim, bunu kabullenemiyordum. "Bunu nasıl normal karşılarsın?"

"Kimse sana bakamaz!" dedi bağırarak. "Benim yanımdayken bir de! Asla kimse sana bakamaz!"

"Bunu ona konuşarak anlatabilirdin!" dedim.

"Parmağımızda yüzük vardı amına koyayım, onu da mı görmedi orospu çocuğu?!" diye söylendi öfkeyle. "Boşuna mı taktım ben o yüzüğü!"

"Söyleseydin!" dedim, ben de öfkeyle. "Şart mıydı onu öldürmen?"

Sakince, "Herif seni gözleriyle becerirken benden nasıl sakin kalmamı bekleyebilirsin?" diye sordu. Gözlerimi kaçırdım. Tam karşıma geçti. "Sen benimsin Yağmur. Sadece benim. Sana yan gözle bakanın celladıyım ben."

"Ben senin değilim," dedim.

Kafasını sallayarak, "Tam da öylesin," dedi.

"Polislerden de mi korkmuyorsun?" diye sordum, gözlerine bakarak. "Ya senin yaptığın ortaya çıkarsa?"

Geri çekilirken, "Kimse bir bok bulamaz," dedi, netçe. "Neyi nasıl yaptığımızı biliyoruz herhalde."

Hâlâ aklım almıyordu. Az önce gözlerimin önünde birini vurmuştu ve sanki bunu her gün yapıyormuş gibi rahattı. Bir an duraksadım. Kaşlarım çatıldı istemsiz.

"Sen," dedim, siyaha çalan gözlerine bakarak. "Daha önce birini öl-"

"Çok soru soruyorsun be kızım!" dedi ve arkasını dönerek mutfaktan çıktı. "Ben duşa gireceğim. Sen de o poşetleri yerleştir."

"Bana bir sözün vardı!" diye seslendim arkasından. Tam salonun oraya geçmişti ki bana çevirdi bedenini. "Sonuçlarıma bakacaktım."

Kafasını salladı. "Poşetlerin içindekileri yerleştirdikten sonra yukarı gel," dedi ve yeniden önüne dönerek ilerlemeye devam etti. "Ayrıca o çikolata poşeti senin. Ben ağzıma sürmem." Merdivenlere doğru ilerleyerek yukarı çıkarken, ben de teker teker poşetleri boşaltıp içindeki tüm malzemeleri yerlerine yerleştirmeye başlamıştım.

Poşettekileri yerleştirme işlemi yirmi dakikada bitmişti ama sırf Cihan duştan çıksın diye ekstradan on dakika daha beklemiştim. En sonunda yukarıdan gelen su sesinin kesildiğine emin olduğumda yukarıya çıkacak poşetle beraber merdivenlere yöneldim. Üst kata çıktığımda karşımdaki banyonun kapısının açık olduğunu görünce hızla oraya doğru ilerledim ve elimdeki poşeti yere bıraktım. Banyoyu Cihan'ın şampuanının kokusu sarmıştı.

Banyodan çıktım ve Cihan'ı, yatak odasının kapalı kapısının ardında beklemeye koyuldum. Birkaç dakika sonra kapı açıldığında, "Gel," dedi Cihan. İstemeyerek içeri doğru ilerledim. İstemeyerek diyordum çünkü onunla aynı yatak odasında olma fikrinden hoşlanmıyordum. İçeri girdiğimde Cihan'ı yine üstsüz görmüştüm. Altındaysa siyah bir eşofman vardı. Adonis kasına gözlerim takıldığında bakışlarımı hızla yukarı çekmeye zorlayarak yüzüne baktım. Bakışlarıyla karşılaştığımda utanmıştım. Fakat bu kesinlikle tatlı, masum bir utanma değildi, kızgınlık dolu bir utanmaydı. Ne diye bakmıştım kaslarına, daha önce hiç görmemiş gibi? Abimde çok daha fazlası vardı. "Bilgisayar orada."

Başıyla yatağın üzerindeki bilgisayarı işaret ettiğinde, adımlarımı oraya yönlendirerek bilgisayarı elime aldım. "Sağ ol."

"Burada bak," dedi, ben odadan çıkmaya hazırlanırken. Ona döndüm. Bana değil dolaptan aldığı tişörtüne bakıyordu.

Bir şey demeden yatağa oturdum ve heyecanla bilgisayarı açtım. Uzun zamandır hissetmediğim bu tatlı heyecan tüm bünyemi sararken kalbim de hızlı atmaya başlıyordu. Cihan da tişörtünü giyip yanıma oturdu ve keskin ferahlatıcı kokusu doğrudan burnuma nüfuz etti.

Bilgisayar açıldığında adeta nefesimi tuttum ve hızlıca tarayıcıya girdim. "İnternet var mı burada?"

"Telefonuma bağlı," diye cevap verdi kısaca.

Yeniden bilgisayara döndüm ve resmi sitenin adını yazdım. O kadar heyecanlanmıştım ki yıllardır bu anı beklediğimi ancak hatırlamıştım. Cihan mı bana yaklaşıyordu yoksa kokusu mu gittikçe daha yoğun oluyordu bilmiyordum ama kafamı ona çevirdiğimde göz göze gelmiştik.

Bakışlarımı hızla yeniden önüme çektim ve girdiğim siteye giriş yapabilmek için T.C. kimlik numaramı ve şifremi yazdım. Fakat şifrem kabul edilmedi. Çünkü yanlış giriyordum heyecandan! Birkaç kez derin nefesler alıp verdim. Sakin olmalıydım. Fakat ne kadar düşünürsem düşüneyim, şifremi hatırlayamıyordum!

"Yağmur.4171," dedi Cihan. Bakışlarımı ona çevirdiğimde önce bunu nereden bildiğini soracaktım ama sonra bunu ona benim söylediğim aklıma gelince bakışlarımı yeniden önüme çevirmiştim. Şifreyi yazdım ve tam giriş yapma tuşuna basacakken, "Ben baktım senin sonucuna," dedi Cihan.

"Baktın mı?" diye sordum, şaşırarak ona dönerken.

"Evet," dedi.

"Neden bana söylemedin?" diye sordum.

"Kendin gör istedim," dedi.

Yeniden ekrana döndüm ve giriş yap tuşuna bastım. Turuncu ekran önüme açılırken doğrudan sınav sonuçları sekmesine girdim ve oraya tıklamadan önce yine derin nefesler alıp verdim. Heyecandan bayılacakmışım gibi hissediyordum.

"Sakin ol Yağmur," diye fısıldadım kendi kendime. "Sakin ol." Heyecanımın geçmesini bekledim ama nafileydi. Geçmek şöyle dursun, katlanarak arttı ve ben de en sonunda dayanamayarak hızla basmam gereken yere basıp gözlerimi sımsıkı kapattım. "Açıldı mı?" diye sordum, gözlerimi açmadan.

"Açıldı," dedi Cihan.

Gözlerimi yavaşça açarak ekrana baktım. Yerleştiğim üniversiteye ve bölüme bakarken donakaldım. Bugüne kadar çok kez ağlamıştım ama şu anda, uzun bir süre sonra ilk kez mutluluktan ağlıyordum. Gözlerim hızla dolup taşarken bakışlarımı yanımda durmuş beni izleyen Cihan'a çevirdim.

"Kazanmışım!" diye bağırdım, coşkuyla. Mutluluktan havalara uçabilirdim. "Başarmışım!" Bilgisayarı öylece yatağın üzerine bıraktım ve hem gülmeye hem de ağlamaya başladım. Ellerimi yüzüme götürerek bu anı ne kadar çok beklediğimi düşündüm. O kadar mutluydum ki, çok uzun süredir hiçbir şeye bu kadar mutlu olmamıştım. "Kazandım!" diye konuştum kendi kendime. "Kazandım! Yaptım!" Ellerimi yüzümden çektim ve yeniden bilgisayara baktım.

İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yazısına defalarca kez baktım. İnanamıyordum. İçim içime sığmıyordu, ayağa kalktım ve güldüm.

Cihan da benimle beraber ayağa kalkarken, "Tebrik ederim," dedi.

Nasıl yaptım bilmiyorum, bir anda onun boynuna atlayıverdim.

AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin