"Bana bir şeyler anlat." dediğinde gözlerimi devirdim. Bugün ve yarın tatil günü olduğu için istediğim kadar Han'la görüşebilirdim. Sesi beni rahatlatmıştı.
"Neden bu sefer sen anlatmıyorsun? Hep ben anlatıyorum." dedim.
"Anlatabileceğim büyük bir travmam yok." dedi hiç düşünmeden.
"Elbette var." dedim.
"Öyle mi? Ben niye bilmiyorum acaba?" diye dalga geçti.
"Şu video var." dedim tereddüt etsem bile. "O büyük bir travma değil mi sence?"
İç çektiğini duydum telefonda. "Sanırım öyle." diye mırıldandı.
"Sana bu konuyu soramadım, ancak dinlemek isterim. Yani, sen her zaman anlatmanın iyi geldiğini söylersin. İyi gelecekse anlat. Ne olduğunu ve kimin yaptığını; ne zaman ve hangi cehennemde yaptığını anlat." ses tonumun yumuşak çıktığından emin olmaya çalışıyordum ancak Han'ın böyle bir şey yaşadığını bilmek beni sinirlendiriyor ve üzüyordu.
"Haklısın." dedi. "Sana pek fazla şey anlatamadım."
"Şimdi anlatabilirsin. Üstelik dilersen telefonu hoparlöre alıp kendi kendine konuşur gibi içini dökebilirsin." diye tavsiyede bulundum. Yatağıma yüz üstü uzanıp yorganımı başıma kadar çektim ve onu dinlemeye başladım.
"Aslında bu olay eskide kaldı, sanırım o zamanlari ikimiz tanışmıyorduk bile."
"O kadar eski mi?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Aa, hayır." dedi. "O zamanlar tanışıyorduk. Üstelik yeni tanışmıştık." bu sözleri duyduğum an aklımdan geçen tek şey Han'la yaptığımız ilk telefon konuşması olmuştu.
"Seni yanıma çağırdığım geceyi hatırlıyor musun?" diye sordu sanki unutaleceğim bir geceymiş gibi.
"Elbette hatırlıyorum."
"O gece onunla karşılaşmıştım." dedi. "Videodaki çocukla." diye açıkladı. Sessiz kaldım ve hikayenin devamını dinlemek için onu bekledim. "O da bardaydı ve kafası yerine değildi. Beni görmeden dışarıya çıkar ve evime dönerim diye düşünmüştüm ama çoktan beni görmüştü işte. Ben de... korkmuştum ve seni aramıştım. Çünkü telefon konuşmasında onu duymuştum ve eğer bir şekilde öğreneceksen senden başka birisinin daha öğrenmesini istemedim. Ne kadar fazla kişi bilirse o kadar kötüydü benim için. Bu yüzden senin öğrendiğini varsayarsak seni çağırdım. O videoda bizim konuşmamızda hemen sonraya ait..." sahte olduğunu bilsem bile kahkaha attı. "Anlatmak bile midemin bulanmasına yetti."
"O telefon konuşmasında bir şeylerin döndüğünü anlamıştım. Senin yanına gelip iyi misin diye kontrol etmeliydim. Üzgünüm. Çok üzgünüm." diye mırıldandım acı veren bir suçluluk hissiyle. Yine güldü. "Beni tanımıyordun bile. Üstelik nerede yaşadığımı nasıl bileceksin ki?"
"O olay senin evinde mi yaşandı? Evinin nerede olduğunu biliyor mu? O herif ne halt yiyor lan? Lütfen onu ihbar ettiğini ve tutuklandığını söyle bana."
Eğer hala setbestse Han güvende sayılmazdı. Gerçekten evini biliyor muydu o manyak herif? Kim böyle bir saplantı yapardı bir insanı?
"O olaydan beri onu hiç görmedim... Yani bir kere gördüm ama bir şey olmadı. Sorun yok. Changbin Hyung onunla biraz kavga bile etti. Eminim bir daha gelmez."
Bir an için bunu Hyunjin'in yaptığını düşündüm. Eğer bu video Han'ın evinde çekilmişse Hyunjin'in bu videoya erişmesi neredeyse imkansızdı.
"Hyunjin mi?" diye sordum. Sesimin soğukluğu bir an için beni bile ürpertti.
"Ne? Hayır. Hyunjin'i sevmiyor olabilirim ama bunu yapan kesinlikle o değil."
"Öyleyse kim yaptı bunu?"
Han'ın iç çektiğini duydum. "Onu tanımadığına neredeyse eminim. Üstelik onun gerçek adını bilmiyorum, sadece torbacılık yapan bir psikopat." dedi.
"Tanrım! Şu piçi ihbar et, Han."
"Adını bilmiyorum dedim." dedi benim gibi sesini yükselterek.
"Adını bilmen şart mı yani?" diye homurdandım kendi kendime.
"Elbette." diye cavapladı beni. Nefes alamaz gibi derin ve titrek bir nefes aldım. "Sadece kendine dikkat et Han."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
END-O | Minsung ✓
FanfictionBu fici baya bi önce yazdım o yüzden baya cringe şeyler karşınıza çıkabilir lütfen dikkat edin.🪽 "Yıllardır nefes almadan yaşadım. Ve bir gün onunla tanıştım. Bana nefes almayı öğretti, sonra da derin sularda beni terk edip gitti." Kendine zarar ve...