18. Bölüm: ŞOK GERÇEK

7.8K 223 31
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Keyifli okumalar. 🤍

İnsan bazen mutlu olunca saçmalayabiliyordu. Hele bir de bu mutluluğun içinde az da heyecan varsa daha da saçmalıyordu. Aslında psikolojisi günlerdir darmadağın olan bir insanın saçmalaması pek de abes kaçmazdı.

Kendimi Cihan'dan öyle bir geri çekmiştim ki bir anda, sanki o, son anda fark ettiğim bir alevdi ve ben yanmamak için hızla kendimi geriye atarak ateşine düşüp kül olmak istemediğimi fark etmiştim.

"Pardon," dedim, gayriihtiyari kollarımı silkeleyerek. Ona dokunmak kendimi kötü hissettirmişti. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kollarımı silen ellerime baktığını gördüm. Kollarımı neden siliyordum ben de bilmiyordum. Daha yeni duştan çıkmıştı, tertemizdi, üstelik gerçekten güzel kokuyordu ama zaten benim kollarımı silmemin sebebi fiziksel bir kirlilikten kaynaklanmıyordu. "Boşluğuma geldi."

Bakışları gözlerimi buldu ve, "Şikâyetim yok," dedi kısaca. Gözlerimi kaçırdım. Sadece hayallerimi süsleyen üniversiteyi ve bölümü düşünmek istiyordum. Tıp kazanmıştım. Bu beni o kadar mutlu ediyordu ki. Cihan, bana doğru ilerlediğinde bakışlarım ona kaydı fakat o yanıma gelmedi, yanımdaki yatağın üzerinde duran bilgisayara uzanarak onu eline aldı. Koca bilgisayarı tek avucunun içine koyarak diğer eliyle bilgisayarı kapattı ve arkasındaki şifonyerin üzerine koydu. "Adına sevindim gerçekten," dedi sonra, yeniden bana baktığında.

"Teşekkür ederim," dedim, gözlerimi onunkilere çevirirken.

"Hayalin miydi?"

"Evet," dedim. Bunu söylerken hafifçe tebessüm etmeme mani olamamıştım.

"Vay be," diyerek dudaklarını kıvırdı. "Hayallerini gerçekleştirdin demek."

"Öyle," dedim.

Her şeye rağmen hâlâ ümitle gülümsememe sebep olan tek şey buydu.

Cihan, bana doğru bir adım atarken sesli bir nefes verdi. "Hayalin tıp kazanmak mıydı?" Yeniden ona baktım. "Başka bir hayalin yok mu yani?"

"Yoktu," dedim. Bunu neden sorduğunu anlayamıyordum.

"Tek hedefin Cerrahpaşa'da tıp kazanmaktı yani?" dedi, kaşları hafifçe havalanırken. Bir şey söylemeden onu izlemeye devam ettim. Dudakları yavaşça iki yana doğru kıvrılırken yine bana doğru ilerledi. "Güzel," dedi sonra. "Ben de her zaman insanların hayallerini gerçekleştirmesinden yanayım."

Şampuanının kokusu yeniden burnuma nüfuz ederken, "Ben yıllardır bu anı bekliyordum," dedim. "Küçükken de hep doktor olmak istemiştim."

"Benim babam da doktordu," dedi küçük adımlarla ilerlemeye devam ederken. "Alparslan Tunalı. Komşunuz."

"Biliyorum," dedim.

"O da küçüklüğünden beri istiyormuş doktorluğu," dedi, dalgın bir edayla. "Öyle söylemişti bana."

"Ne güzel," diye mırıldandım.

"Evet," dedi kafasını sallayarak. "Güzel." Adımları tam dibimde durdu. "O da hayalini gerçekleştirdi ve doktor oldu." Duraksadı. "Şerefsiz bir doktor." Kaşlarım çatıldı. Parmaklarını alnımın kenarından saçlarıma doğru götürürken, "Sence her doktor olmak isteyen bu mesleği icra etmeli mi?"

Kendimi yavaşça geri çekmeye çalışırken, "Anlamadım?" dedim.

"Babam diyorum," dedi, ellerini saçlarımdan çekmeyerek. "Doktordu ama şerefsizin tekiydi. Bence öyle biri doktor olmamalıydı."

Hâlâ bir şey anlayamıyordum.

Ses tonundaki sakinlik, yüzündeki ifadenin dalgınlığı, parmaklarının saçlarımda ve tenimde hareket etmesi beni ürkütüyordu.

"Alparslan Tunalı iyi bir doktordu," dedim, sakince. "Herkes tanırdı onu. Ayrıca iyi bir insandı da."

Hızla birkaç kez üst üste cıkcıklayarak, "Değildi," dedi. "Babam hakkında hiçbir şey bilmiyorsun." Bir an kaşlarını çatarak gözlerime baktı. "Sakın bana doktor olmak istemenin sebeplerinden birinin de babam olduğunu söyleme."

Evet, küçükken ondan çok etkilenmiştim ama tam olarak öyle sayılmazdı. Muhteşem bir doktor, çok başarılı bir cerrahtı ve bana da istemeden doktor olma fikrini aşılamış olabilirdi. Ama yüzde yüz ondan etkilendiğimi söyleyemezdim. Benim bu yola girmemi sağlayan asıl şey babam olmuştu. Onun kansere yakalanmasının ardından doktor olmayı iyice kafama takmıştım.

"Onun da etkisi var," dedim, dürüst olmayı seçerek. "Ama tek neden o değil."

Kafasını iki yana sallarken ellerini üzerimden çekti ve alayla gülümsedi. "Hani bana diyorsun ya kötü bir insansın, iğrençsin diye?" Gözleri yeniden gözlerimi bulmuştu. "Alparslan Tunalı'nın oğlu ancak bu kadar oluyor çünkü."

"Anlamadım?" dedim, kaşlarımı çatarken. "Baban ne yaptı ki?"

Gülümseyerek bakışlarını yere indirdi. "Kaç kardeşsiniz Yağmur?" diye sordu, siyaha çalan gözleri yeniden benimkileri bulurken.

"Üç," dedim, sorusuna bir anlam veremeyerek.

"Sen," dedi sayarak. "Abin ve küçük erkek kardeşin, doğru mu?"

"Evet," dedim.

"Abin kaç yaşında?" diye sordu sonra.

"Neden soruyorsun?" diye sordum. Onunla ailem hakkında konuşmak istemiyordum.

Sakin bir tavırla, "Soruma cevap ver Yağmur," dedi.

"29," dedim.

"Sen 20 yaşındasın," dedi bir yanıt beklemeden. Ama yine de kafamı salladım. "Ve en küçük olan da 9 yaşında."

"Evet," dedim.

"Kardeşinin doğduğu günü hatırlıyor musun?" diye sordu sonra.

"Benim aile geçmişimi mi konuşacağız?" dedim, sertçe.

Kafasını sallayarak, "Aynen öyle yapacağız," dedi. "Şimdi soruma cevap ver."

"Hatırlıyorum tabii ki!" dedim. "Ankara'da, babanın hastanesinde doğdu."

Bir kez daha kafasını salladığında, "Güzel," dedi. "Peki o gün baban neredeydi?"

Kaşlarım çatıldı. "Evdeydi, bizi hastaneye abim götürmüştü. Babam, annemin doğumu ani olduğu için ona doğum çantası hazırlıyordu. Bunları neden soruyorsun?"

"Sen o zamanlar dokuz ya da on yaşlarındaydın," dedi küçümser gibi. "Hatırlayamaman ya da bazı şeyleri bilememen normal."

"Ne diyorsun ya?" diye sordum. Sinirlenmeye başlıyordum. "Neymiş bilmediğim?"

Derin bir sesli nefes verdi. "Annenin doğuma girdiği gece baban babamı dövüyordu." Ona söylediklerine bir anlam veremeyerek baktığımı fark edince boğazını temizleyerek devam etti. "Çünkü doğacak olan senin kardeşin değildi," dedi tebessüm ederek. "Benimdi."

Kelimeleri kafamın içinde dönerken kaşlarımı çattım. "Ne diyorsun sen be?" diye sordum, sinirle. "Ne saçmalıyorsun?!"

"Annen benim babamdan hamileydi, Yağmur," dedi ciddiyetle. "Bunu baban o gece öğrendi, çünkü ona ben söyledim. Benim nereden bildiğimse... Epey karışık ve çetrefilli. Belki sonra anlatırım." Söyledikleri kafamı karıştırıyordu. Gözlerine ciddi olup olmadığını sorgularcasına baktım fakat gördüğüm gözlerde ciddiyetsizliğe dair hiçbir şey yoktu. "Senin o küçük erkek kardeşin," dedi, kulağıma doğru fısıldayarak. "Aslında benim de kardeşim."

AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin