Oldukça düşünceli davranarak mesai saatinin sonlanmasını ve kattaki diğer personelin binayı terk etmesini bekledi. İş arkadaşlarım arasında her hangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için böyle incelikli davranması çok hoşuma gitti açıkçası. Otoparkta kendi arabalarımıza doğru ilerlerken; onu takip etmemi söylemişti. Kendi aracıyla gitmeyi teklif etse de; sabah tekrardan şirkete geleceğim gerekçesiyle bu teklifinden vaz geçirebilmiştim.
Ben yol boyunca üzerimdekiler acaba gideceğimiz yere uygun mu diye dertlenirken, Beyoğlu'nda salaş bir aile restoranına gitmeyi hiç beklemiyordum. Arabasını park etmiş ve beni bekleyen adamın yanına vardığımda "harika mercimek çorbası yapıyorlar, bayılacaksın. "dedii. Mekanın müdavimi olduğunu anladığımda onun hakkında duyduğum merak daha da artmıştı. Ulaşılmaz görülen adamın aslında içimizden birisi olması sık rastlanır bir durum değildi.
Girişte bizi karşılayan ve Metehan beyle aşağı yukarı aynı yaşlarda gibi duran genç adam; benim ortamdaki yabancılığıma aldırmadan samimi bir şekilde konuşmaya başladı.
" Oğlum iki kişilik masa ayır deyince o gevşek Arda'yı getireceksin sanmıştım. Neden söylemiyorsun özel misafirin olduğunu? ona göre hazırlık yapardık. İçerdekinin elinden çekeceğin var, benden söylemesi. "
" Bırakın artık çocuk gibi didişmeyi. İkiniz de birbirinizden mızmızsınız. Sen merak etme ben bir şekilde Fiona'nın gönlünü alırım. "
" O iş sandığın kadar kolay olsaydı, aynı yaşta olmamıza rağmen saçlarım bu kadar ağarmazdı. Ya bu arada kusura bakma lütfen Ben Cenk, Metehan'ın liseden arkadaşıyım. Sen de...?"
" Adım Azra. Metehan beyin şirketinde yönetici asistanı yardımcısı olarak çalışıyorum. "
" Memnun oldum Azra. Anlaşılan bu işkolik herif seni gittiği her yere sürüklüyor. Haklarını savun. Mesai saatleri dışında sana iş yüklemesine izin verme, ben arkandayım. "
" Teşekkür ederim ama mesaim çoktan bitti. Buraya sadece yemek yemek için geldik."
Metehan beye imalı bir şekilde bakıp "anladım" demişti ama ben o imanın sebebini bir türlü anlayamamıştım. Biz gösterilen masaya geçip oturduğumuzda, simsiyah uzun saçlı ve ela gözlere sahip çok güzel bir kadın yanımıza geldi. Metehan bey onu görünce ayağı kalkmış ve sıkıca sarılmıştı. Cenk bey kıskanç bir tavırla kadını kolunun altına çekip şakağından öpmeseydi, Metehan beyle aralarında bir şey var sanabilirdim. Ama olay kısa zamanda açıklığa kavuşunca saçma bir şekilde rahatladım. Kendi kendime gelin güvey olma ve gerdeğe girme çabasından sıyrılıp konuşmalara odaklandığımda, adının Fiona olduğunu öğrendiğim kadının, Cenk beyin hayat arkadaşı olduğunu ve İtalyan olduğunu öğrendim. Kırık Türkçesi ile bizimle muhabbet kurma çabasına girmiş ve hepimizi tebessüm ettirmişti.
Şimdi karşılıklı oturduğumuz masada ikimizde suskun ve sanki biraz da gergin gibiydik. Metehan beyle göz göze gelmemek için ne kadar çaba harcasam da ister istemez bakışlarım onu buluyor ve bir an olsun üzerimden çekmediği gözleri ile tebessüm ediyordu. Bu gergin ortamdan sıkılınca saçmalamak pahasına da olsa bir sohbeti başlatmayı başarabilmiştim.
" Burası çok güzelmiş, ambiyansa bayıldım."
" Evet çok güzeldir. Cenk ve Fiona burası için çok emek harcadı ama sonunda değdi. "
" Oldukça eskiye dayanıyor tanışıklığınız. Hayat telaşesine kapılıp, başka yollara savrulmuş olsanız bile bağınızı koparmamışsınız. Ne mutlu size. "
"Cenk, ben ve Arda lise arkadaşıyız. Cenk ve Arda o zamanda sürekli didişir dururlardı. Anlaşamadıklarından ya da birbirlerini sevmediklerinden değil elbet, tatlı sert bir didişmeydi bu. Koskoca adam oldular yine aynılar tahmin ettiğin gibi. Ne geldi aklına, neden güldün?"