28.bölüm

4.4K 188 9
                                    

Birkaç şeyi netliğe kavuşturmak istiyorum:

1) Kadınları aşağılamak gibi bir niyetim yok.

2) Bu bir kitap ve süreklilik için bir şeyler olması gerekiyor.

3) 1990 ve 2000 li dönemlerin bir Anadolu köyünü anlatıyor. Yani o zamanın düşünce sistemi bu ve bunun yanlış olduğunu ben bu şekilde anlatıyorum.

4) Yoruma açık olduğum aklınıza geleni yazıp küfür edebileceğiniz anlamına gelmiyor. Lütfen topluluk ve ahlak kurallarına uyarak yorumunuzu yapın.

*Şimdi bölüme geçebiliriz oylamayı ve takip etmeyi unutmayın bu 2000 ler serisinin ilk kitabı yakında ikiyi yayınlıyacağım.*

___________________________________________

Mahkeme günü:
Sabahın erken saatlerinde kalktım ve miğde bulantılarıyla geçen berbat bir haftanın ardından aldığım kaçıncı ilaç olduğunu bilmediğim ağrı kesiciyi içip dolaptan birşeyler alıp üzerime geçirdim.

Bugün mahkeme günüydü ama Melih hala ortalıkta yoktu. Bu da hem Azad hem de Baran için iyiye işaret değildi. Üzerimi giyinince odadan dışarı çıktım ve kapının önünde oturan Nurhan anneyi gördüm.

Yanına doğru yürüdüm lakin beni ne gördü ne de duydu bende ses tonunu arttırıp konuştum. "Günaydın anne"

Bana doğru döndü ve yorgun bakışlarını gördüm bir haftadır yüzünü güldüren tek şey belki babamdı. Başka hiç bir şey onu mutlu etmiyordu.

"Günaydın kızım, çıkalım hadi."

Ayağa kalktı ve arkasını dönüp beklemeden kapıya doğru yürüdü. O sırada merdivenlerden inen babam konuştu "beni almadan mı gidiyorsun hanım?"

Arkasını döndü ve "hadi" dedi sadece bu mutlu haber bile ona acısını unutturmaya yardımcı olmuyordu.

Kapıyı açıp dışarı çıkınca Yasin arabanın kapısını açtı ve bizi bindirdi kendisi gelmedi. Şoförle yola düştük.

Yasin'in geliceğini elbette biliyordum ama asıl soru ne zaman geleceğiydi. Bu konu biraz meçhuldü. Acaba Melihden bir haber almış mıydı? Alsa bana söyler miydi o da vardı gerçi.

Mahkeme salonunun önünde durduk duruşmaya bir saatten fazla vardı. Arabadan inince bizi avukat karşıladı. "Hoşgeldiniz Zeynep hanım, davayla ilgili bir gelişme yok malesef. Hala Melih beyden bir haber alamadık."

"Anladım hayırlısı." Artık gücüm bitmeye yaklaşmıştı söyleyecek ne vardı ki. Ortada suç duyurusu yapan adam bile yokken ben ne yapabilirdim? Allah yardımcımız olsun diye dua etmekten başka.

Nurhan anne bu sefer sormaya başladı. "Nasıl yok avukat, sizin işiniz onları içerden çıkarmak değil mi? Ne demek bir gelişme yok?"

"Elimizden geleni yapıyoruz buna emin olabilirsiniz hanımefendi. Lakin ortada yaralanan adam yokken bizim elimizden ne gelebilir ki?"

"Anladım."

Babam annemi omuzlarından tutarak geri doğru çekti ve banka oturttu. Bende yanlarına oturdum. "Nurhan avukatın suçu ne ona kızsak ne geçecek elimize?"

Bu seferde babama patlamıştı. "Ne demek niye bağırıyorsun? Tonla para veriyoruz daha iki adamı içerden çıkaramıyor. Ne yapalım ne demek? Tüm şehrin yarısı senin hala ne yapalım diyorsun. Bir şeyler yapsana adam."

Babam derin bir iç çekti. "Yaptım, yaptım Nurhan hanım emin ol. İçin rahat etsin onu da hallettim sen nolursun biraz sakin ol, tansiyonun çıkacak."

"Ne yaptın ağam, kurtaracak mısın oğullarımı?"

"Yaptım bir şeyler inşallah kurtarıcaz."

Bu da son konuşma olmuştu yarım saat sonra mahkeme salonunun önünde beklemeye başlamıştık. Azad ve Baran'ı da getirmişlerdi şimdi.

Azad'a doğru yürüdüm ve ona sarıldım o da kelepçeli ellerini başımın üzerinden geçirip bana karşılık verdi. O sırada askerler konuşup aramıza girdi "hanımefendi çıkın uzaklaşın mahkumdan. Yasak!"

Boynundan ellerimi ayırınca yakından yüzüne baktım ve geri çekildim. "İyi misin Azad, Baran?"

"İyiyiz babam ayaklanmış nasıl kötü oluruz."

Baran'a gülümsedim ve babamın yanına doğru yürüdü annemde Baran'ın saçını okşadı. "Geçmiş olsun Ali ağa." Diye gülerek konuştu.

"Sağol oğlum inşallah bugün iyleşicez hepimiz." Bununla neyi kast ettiğini anlamıştım pek tabi ama umarım bir aksilik olmazdı.

Sonunda mahkeme salonunun kapısı açılmıştı ve içeri girmiştik. Hakimde gelince dava başlamıştı. Salona girmesiyle hepimiz ayağa kalkmıştık. "oturun"

Hakim gözlüğünü takıp önce bizimkilere sonra ise karşı masalarında oturan avukata baktı. "Melih kim?"

Avukatı ayağa kalktı ve "Melih bey bizlere katılamayacak vekili olarak ben varım hakim bey."

"Katılmasını istemiştim."

"Malesef şehir dışına çıkması gerekti önemli bir iş için."

"Peki. Azad Yılmaz Baran Yılmaz?"

Azad ve Baran ayağa kalktı.

"Evet dava başlasın.." tokmağına iki kez vurdu ve dava başladı. Sesiz ve sakin geçeceğini ümit etmiştim ama ne mümkündü böyle bir şey. Dava kötü gidiyorken mahkeme salonunun kapısı açıldı ve içeri Yasin girdi arkasından ise Melih.

Hakim dik dik onlara bakınca Melih konuşmaya başladı. "Geç kaldığım için özür dilerim hakim bey ben Melih. İfademi vermek için geldim."

Hakim gözlükleriyle Melih'e baktı "konuş o zaman."

"Ben arsa meselesi yüzünden kin duyuyordum zaten onlara bu yüzden yaptım herşeyi. Başıma gelen bu kazayıda onların üzerine attım. Çok pişmanım hakim bey şikayetimi geri çekmek istiyorum."

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Adaletle oyun mu oynuyorsun? Şimdi şikayet hakkı karşı tarafın biliyorsun demi?"

Melih başını salladı "biliyorum"

"İyi biliyorsan konuşma saçma sapan. Şimdi karar." Herkes ayağa kalkmıştı "Sanıklar Azad ve Baran Yılmaz'ın serbest bırakılmasına, lakin Melih Yılmaz'ın başka bir davada tekrar yalancı şahitlikten yargılanmasına karar verilmiştir."

İki kez tokmağını vurdu ve dava bitti.

Köy AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin