Oel'de yine fırtınalar kopuyordu, Şima'da ise hava güneşliydi. Oel Oya'nın şehri. Oel ölü insanlarının cesetlerinin koktuğu yer insanların bıcaksız silahsız gezmediği yer. Bir zamanlar cumhuriyet tin olduğu güzel anayurt artık sadece bataklık.
Oyanın gözünden
Benim şehrim oel'im sokaktan eve dönerken yürüyordum köşedeki çocuk cesetinin fareler tarafından yenildiğini görünce durumun farkındalığıyla bir kez daha yüzleştim. Eve hızla yürümeye başladım bir kol gördüm hayvanlar tarafından deşiliyordu. Hayvanları besleyen kimse yoktu aç hayvanlar ölü insanların etlerini yiyerek hayatlarını sürdürüyorlardı. Hergün aynı manzaraydı hergün aynı cesetlerdi. Kolumdaki bileziğin renkleri oel'e aitti mavi ve yeşil. Eve sonunda yaklaşmıştım kapıya anahtarı taktım ve çevirdim kendimi eve attığımda salondaki kanepenin üzerine yığıldım. Televizyon'u açtığımda kanalları çeviriyordum. Şimadaki Televizyon kanalına denkgelmiştim haber sunucusu konuşuyordu "Daha önceden dediğimiz gibi şima'da 6 yılın ardından ilk kez cinayet gerçekleşti" oelde hergün yüzlerce kadın,erkek çocuk ölüyordu. Sinirlerim bozulduğunda gülerdim yine güldüm. Arkamdan ses duyulduğunda irkildim yalnız yaşıyordum. Erkek sesi işittiğimde "Cinayetmi işlenmiş tüh ne yazık" "sen kimsin ve evimde ne işin var" koltuğun yanındaki masanın üzerindeki bıçağı aldım sorumu tekrar ettim "sen kimsin ve evimde ne işin var" "benim kim olduğumu boşver babanı ve kız kardeşini görmek istiyormusun?" "Sen onları nerden tanıyorsun?" Hızla konuştu "sorum bu değildi" "görmek istiyorum sen mi göstereceksin" "söylediklerime inanıcakmısın?" Konuştum "kanıt gösterirsen inanırım" bıçağım hala elimdeydi "baban oel'in kse'de general" kse koruma savunma ekibi onu onaylar şekilde başımı salladım "kardeşin senden 3 yaş küçük adı banu akalay en son sen 10 yaşındayken gördün onu. oel ve şıma birbirlerine savaş açtıklarından 4 gün önce onlar şimaya geçmişlerdi bile sen burda kaldın bir başına 10 yaşında bir kız çocuğu tek başına ölmedin" "vay dersine iyi çalışmısın benden ne istiyorsun" "genarelin emriyle seni şimaya götürücem buda kanıt" elindeki mührü uzattı bu babamın mührüydü "sen gerçekten babamın yanınamı götüreceksin beni ama nasıl?" şaşırdım "şima'da doğmuş büyümüş şimada büyük saygı gören bir savcı olacaksın sahte kimlik şimaya adım attığımız'da kimlik kontrölünden hemen sonra seni babana götürücem" "niye bunu yapıyorsun" "o benim komutanım ben onun askeriyim" "rütben ne?" "Yüzbaşı" "adın ne?" "Yunus ege anzeli senin oya akalay" "birazdan şimaya gidicez bavulunu topla" "bavulum yok" "bu savcının genelikle giydiği kıyafetler var bunlardan birisini giy bekliyorum" elindeki bavulu alıp odama geçtim içinden altıma kahverengi bir pantolon geçirdim üstüme ise beyaz g9mlek giydim çıktığımda hazırsan gidelim dedi "bekle" deyip odama döndüm ailemden bana tek kalan şeyi aile fotorafımızı valizin içine koydumdum ege'nin yanına gittim "hazırım" gülümsedim "hadi gidelim"
❄
Trenin içine sonunda girebilmiştik arama işlemleri sonunda bittmişti ege'ye baktım "bu tren kaç odalı" "40" "biz hangi oda'da kalıcağız" "16" "tamam" odaların önünden geçiyorduk 16 odaya geldiğimizde içeriye girdik pencere pencerenin sağında ve solunda yataklar üzerinde şimanın ulusal rengi kırmızı ve beyaz bahtaniye vardı kırmızı rengi onlar için vatanı anımsatırken beyaz rengi masumluğu simgeliyordu evet ellerinde oeldeki kadınların çocukların erkeklerin kanı varken baya masumlardı bunu üzerime örtmeyecektim yatağın sonuna koydum ve yatağın üzerine oturdum egede kendi yatağının üzerine oturdu yeşil gözlü iri bir adamdı. Yataktan kaltı "çatıya çıkalım" "tamam" çatıya çıkttığımızda "şima denildiği kadar güzelmi" "şehrin kendisi güzel insanları değil. Oel'imi özlemiştim keşke daha fazla kalbilseydim" "Oel'lisin değilmi" başını salladı "insan yurdunu özler ister bir avuç toprak olsun ister büyük bir ülke" "yüzbaşı" bana baktı "burcun ne?" Güldü hemde gamzeleri ortaya çıkmıştı ela'ları kısılmıştı "yay" "vayy aralığın kaçı" "2 aralık senin?" "Burcum balık şubatın 20'si" "başlangıç ve bittiş gibiyiz komutanın kızı yada savcı gamze toprak mı demeliyim?" "En iyisi oya de" "içermisin" elindeki votka şişesini uzattı elinden aldım ve kafaya diktim "Şimada sarhoş olmada Oelde özgürsün komutanın kızı" votkadan bir ben yudum alıyordum bir ege ikimizde tiksinmiyorduk. Hala trenin üzerindeydik ayağa kaltım kendi etrafımda döndüm "burası çok güzel" "haydaa! komutanın kızı az iç demedim mi ben sana! Aşağı iniyoruz" kolumdan tutu ve aşağıdaydık ben direk yatağıma kendimi attım ve uykuya daldım
❄
Uyandığımda ege yoktu kendimi direk banyo'ya attım 40 dakika'nın ardından banyo'dan çıktım. Altıma siyah pantolon üzerime siyah gölek geçirdim saçlarımı sardım. Ve makyaj masasına geçtim kaşlarıma rimel duağımın çevresine kalemle geçtikten sonra koyu kırmızı rujumu sürdün sonra gözlerimin yanına eyeliner çektim. Göz altlarımı kapatmıştım makyajım sonun'da bittmişti odaya ege girdi "güzel olmuşun" "kaç saat kaldı" "1saat" az kalmış elindeki tepsiyi ve üzerindeki yemekleri gördüm "acıkmışsındır" "sağol" tepsiyi elinden aldım pirinç bilavı salata tatlı olarakta kadayıf vardı hepsini yemiştim çünkü acıkmıştım "10 dakika kaldı" birazdan inişe geçicez "kaç yaşındasın canım sıkıldığı için soruyorum" "27 sen?" "Bende 27 yaşımdayım" "en sevdiğin yiyecek en sevmediğin yiyecek ne?" "En sevdiğim patates kızartması en sevmediğim yahni senin?" "En sevdiğim mantı en sevmediğim pırasa" "spor yapıyormusun" "evet çocukken judo ve futbol yapıyordum sen?" "Bende bale ve gitar çalmayı seviyordum hepsi geride kaldı artık acı ve kasvetten başka bir şey yok" "inişe geçtik bizi arıyacaklar" "zaten binerken aramadılarmı" "iki kat tedbir alıyorlar" bavulumu toparladım herşeyi eski haline soktuğum'da egenin koluna girdim oda iui savcı rölündeki benim sevgilim'di indiğimiz'de sırayia herkesi kontröl ediyorlardı sıra bize geldiğinde ikimizde kimliklerimizi uzattık adam görür görmez saygıyla başını eydi ve bizi selamladı "sayın savcım zorunda olmasak sizleri aramazdık" "önemli değil sonuçta sizde işinizi yapıyorsunuz" "sağolun" ikimizide aradıklarından sonra hemen beni kenara çekti "birazdan bizi bir araba alacak ve babana kavuşacaksın" ben büyülenmiş bir şeklide şehire bakarken ege hala konoşuyor'du "heyy beni duyuyormusun?" Duymuyordum ben büyülenmiş bir şekilde şehre bakarken ileriden 5 askerin bize yaklaştığını gördüm egede fark edinve "korkma bir şey yapmayacaklar" askerlerden birisi öne çıktığında bu komutanları olduğunu anlamıştım "turistmisiniz?" Ege hemen olaya el attı "Oel'de uzun bir işimiz vardı halledip geldik biz şimalıyız sevgilimle uzun bir süre kaldığımızdan şimayı yeniden görünce şaşırda afedersiniz komutan bana bakıyordu yıldızlarını saydığımda kıdemli yüzbası olduğunu anladım "hanfendi kimliğinizi uzatırmısınız" uzattığım dikatle inceledi "bu kimlik sahte tutuklayın şunları!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oel
Actionİki şehir bir meyve'nin iki yarısı Oel ve Şima. Oel pisklik içimde yok olurken Şima altın dönemini yaşıyordu.