(8) "Biraz Acıyabilir"

4 0 0
                                    

Yine neden buradayım bilmiyorum ama bir şeyler beni yeniden bu lanet kafeye getirmişti.

Yerimde "sakince" oturarak az önce gelen kahvemi yudumluyordum.

Stresten tırnak etlerini kemirerek kanatmıştım artık. Gerçekten o adamdan hem kaçmaya çalışıyor hem de bir yandan ona doğru çekiliyordum. Bilmiyorum ne yapacağım.

Ben stresle boğuşurken bir ses geldi arkamdan.

"Başka bir isteğiniz var mıydı?"

Arkamı döndüm. Karşımda garson kıyafetleriyle Kuzey dikiliyordu.

Hasiktir burada mı çalışıyor?

"Hayır, teşekkürler."

Stresten sıçcam ama çaktırmamam gerekiyor. Niye her yerden çıkmak zorundasın be adam?

"Buraya oturabilir miyim?" Karşımdaki sandalyeyi göstererek sordu.

"Neden?" Bi de sıç istersen Yamaç.

"Sadece konuşmak istiyorum, olamaz mı?" Cevap beklemeden çoktan oturmuştu.

"Buraya bu aralar çok sık geliyorsun, mekanı beğendin herhalde." Mekanı değil mekandakini- öhöm öhöm.

"Hm, güzelmiş. Burada çalıştığını bilmiyordum."

"Aslında bilmemen normal çünkü buranın sahibiyim."

Heh mükemmel. Her şeyin altından çık zaten.

"Ne-"

"Babamındı, bu sene rahatsızlanınca bana bıraktı. Tabii okuldan dolayı yalnızca dersim olmadığı günler geliyorum."

"Anladım." Çok utanıyorum amına koycam.

Gözleri benden başka bir yere çevrildiğinde arkamı dönerek baktığı yere baktım. İçeriden onu çağırıyorlardı. Moreli biraz bozulmuş gibiydi ama gülümsemesini silmedi.

"Şimdi gitmem gerek, görüşürüz."

"Görüşürüz." Dudaklarımdan zar zor çıkmıştı kelimeler. Onun yanında aşırı rahatsız hissediyordum nedensizce.

(⁠ ͝⁠°⁠ ͜⁠ʖ͡⁠°⁠)⁠ᕤ

Bir süre şaşırtıcı bir şekilde garip hiçbir şey yaşanmadı. Kahvemin son yudumlarımı da aldıktan sonra ayağa kalkarak kasaya doğru ilerledim.

Kasada duran Kuzey'i görmemle beyin fonksiyonlarımı yitirdim. Tişörtünün kollarını sıyırmış, kaslı omzunu açıkta bırakmıştı. Terden ensesine ve alnına saçları yapışmıştı. Gelen müşterilerle gülümseyerek ilgileniyordu. Adımlarım yavaşladı, önüme bile bakamıyordum. Tek odağım o olmuştu.

Göz bebeklerim onun ufak hamlelerini izlerken önümdeki basamağı görmemiştim. Ayağımın takılmasıyla yere kapaklandım. Yere düşerken de kafamı bir masaya çarpmıştım. O da dahil herkesin bakışlarını üzerinde hissettim. Kafamı kaldırdığımda anlımdan aşağı doğru bir sıvının aktığını hissettim. Hassiktir.

Kuzey endişeleyle buraya doğru koşuyordu. Gözlerim hafiften kafama aldığım darbeyle bulanıklaşmıştı.

"Yamaç, iyi misin?"

Sesler kulağımda dolanıyordu ancak cevap veremiyordum.

"Beni duyabiliyor musun?"

Kafamı salladım. Bunu görmek bile onun endişesini en azından biraz azaltmıştı. Bir koluyla sırtıma destek olurken bir koluyla da kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı.

Gözlerimi ovuşturup etrafımı yeniden netleştirmeye çalıştım. Ama o kadar da kolay değildi. Alnımdaki acıyı hissettiğimde, ne kadar kötü bir durumda olduğumu anladım. Yere düşmek, rezaletin ta kendisi. Hele bir de onun önünde.

Kuzey’in gerginliği bir yandan da canımı sıkıyordu. Ne yapacağımı bilmiyorum, ama buradaki herkesin bakışları, beni daha da utandırıyordu.


Kolumu sıkı ama sert olmayan bir şekilde tutarak beni çekiştirmeye başladı.

Kuzey, adımlarını daha hızlı atarak, beni neredeyse iterek kasanın arkasındaki küçük koridora yönlendirdi.

Bir süre sonra, karşımızda bir kapı belirdi. Kuzey, kapıyı açıp beni içeri aldı. Odanın içinde kırmızı ışıklar vardı. Hafif loş, ama bir o kadar da yumuşak bir atmosfer. Hafiften bi "Sikecek mi acaba?" duygusuna kapılsam da uzun sürmemişti.

Sadece birkaç sandalye, küçük bir masa ve odanın bir köşesinde duran eski tarz bir radyo vardı. Burada, hiç kimse yoktu. Burada, yalnızdık. İşte bu daha da korkunçtu.

"Burada rahat olabilirsin," dedi Kuzey, kapıyı kapatırken. Hassiktir. "Burası, normalde kafa dağıtmak için kullandığımız bir yer. İnsanlar burayı pek bilmez."

Kuzey, yavaşça yanıma geldi ve hafifçe gülümsedi. "Bir yerlerini sakatlamadan duramıyor musun?" dedi. Utançla yüzümün kızardığını hissetttim. Hatta muhtemelen trafik ışıklarına dönmüştüm. İçimden dünyadan silinmek için yalvarıyordum.

Kuzey, aniden önümdeki masaya yönelip "Sakın endişelenme," dedi, ama sesi kesinlikle bana endişe vermek için yeterliydi. "Sadece sakin ol, hemen halledeceğiz."

Ben tam ne olduğunu anlamaya çalışırken, ellerimdeki kanı fark ettim. Hay sikeyim doğru ya kafam kanıyor.

Masadan pansuman malzemeleri çıkarıp bana doğru geldi. "Başını geriye yasla." dedi. Sesi kararlı ve çok ciddiydi.

Kuzey alnımda hızla işlem yapmaya başladı. "Biraz acıyabilir." dedi. Biraz mı? Amk kafam karnıyarığa döndü.

“Çok kötü mü?”

"Yoo, iyi." Sesinden alay belli oluyordu.

Sonunda bitirdiğinde "Bitti." dedi, ama o kadar mutluydu ki, sanki az önce bir ameliyat yapmış gibi.

Benim garip ve solgun tavrımı görünce gülmeden edemedi.

"Cidden küçük bir çocuk gibisin."

Kaşlarımı istemeden çattığımı o ellerini kaşlarıma götürüp işaret ve orta parmağıyla okşarken fark ettim. Yüzlerimiz gereğinden fazla yakındı.

Garip atmosfer altıma sıçmama sebep olacakken Kuzey birden çekildi.

"Yine de bir doktora gitmen gerek, yarayı kapattım ama dikişlerin hala açık." Yüzünü arkaya çevirerek konuştu. Eşyaları yeniden yerine yerleştirirken benden yalnızca onaylayıcı mırıltılar çıkıyordu. Utancım ise götümü yakmaya devam ediyordu.

Kaslı Adam [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin