20. Bölüm: YANGIN VE KÖRÜK

7.8K 184 70
                                    

Esaret mi demeliydim yoksa daha kibarca olarak zorunlu misafirlik mi demeliydim bilmiyordum ama evimden, yuvamdan ayrılalı bugün tam otuz beş gün oluyordu. Otuz beş gündür bu dağ evindeyim. Otuz beş gündür Cihanlaydım.

Otuz beş gündür yalnızdım.

"Korku mu seversin komedi mi?" Televizyonun karşısında oturan Cihan'a çevirdim gözlerimi. Elindeki kumandayla girdiği sitede geziyor, izlememiz için bize film arıyordu. Elimdeki bardağı tezgahın üzerine koydum.

"Hiçbiri."

Kaşları çatıldı. "Bilimkurgu, fantastik?" diye sordu.

"Hayır," dedim ve mutfaktan çıkıp salona geçtim.

Cihan'ın yanındaki kanepeye oturduğumda, o dikkatle beni izliyordu. "Aksiyon?" Kafamı iki yana salladım yine. Film izlemek istemiyordum ayrıca. Ayrıca neden film izliyorduk ki? Daha birkaç saat önce kavga etmemiş miydik? "Tarihi konuları anlatan filmleri mi seviyorsun yoksa?" diye sordu ve ben nedense bu sorusunda bir küçümseme hissetmiştim.

"Hayır," dedim. Hiç sevmezdim.

"Belgesel dersen kafamı keserim," dedi, kaşlarını kaldırarak.

Alayla gülerken, "Hayır," dedim.

Gözleri yüzüme çivilenirken, "Gülerken çok güzel oluyorsun Yağmur," dedi, bir anda.

Yüzümdeki ifadeyi hızla toparlarken bakışlarımı kaçırdım. Daha birkaç saat önce bana tokat atmamış gibi şimdi de karşıma geçmiş bana iltifat mı ediyordu? Üstelik sırf ona bağırdım diye. Gerçi üç gün önceki saçımı çekişinin sebebi de buydu. Ona bağırmamalıydım. Yüksek sese tahammülü yoktu.

"Film izlemek istemiyorum," dedim ve hızla ayağa kalktım.

Amacım salonu terk edip üst kata çıkmaktı ama Cihan hızla ayağa kalkarak önüme geçtiği için buna engel oldu. "Yağmur," dedi, iç çekerek. "Sana yalvarıyorum beni sinirlendirme. Sinirlenince kendimi kaybediyorum." Israrla yüzüne bakmamaya çalışıyordum. "Eğer az önceki tokat yüzünden bana böyle davranıyorsan vazgeç bundan. Hem..." Elini yanağıma götürdü. "Bunu ben de istemezdim. Ama kendimi kaybettim işte. Tekrarı olmayacak sana söz veriyorum."

Üç gün önce saçımı kökten çektiğinde de bunu söylemişti.

"Geç oldu," dedim. Hâlâ gözlerine bakmamaya çalışıyordum. "Uykum geldi."

"Sen hiçbir zaman bu saatte uyumazsın Yağmur," dedi kafasını iki yana sallayarak. "Bana yalan söyleme."

Elini bir süre yanağımda gezdirdikten sonra saçlarıma götürerek saçımın bir tutamın kulağımın arkasına sıkıştırdı. Omzuma düşen saçlarımı geriye iterek kafasını boynuma yaklaştırdı. Neredeyse bulduğu her fırsatta bunu yaptığı için artık daha az rahatsız oluyordum. Buna bile alışmıştım. Ama bu kez kafası boynumda daha uzun bir süre kaldı. Derin bir nefes aldı.

"Yapma," diye fısıldadım. Burnunun tenime değdiğini hissettiğimde tüylerim ürperdi, içim karıncalandı.

"Bana hep kötü davranıyorsun," dedi, kafasını çekmeden.

Nefesi tenime her çarptığında aklımı kaybedecekmiş gibi hissediyordum. En nihayetinde ben de bir insandım.

"Cihan," dedim, dur der gibi.

Ses tonum fısıltılıydı ama barındırdığı şeyler o kadar gürültülüydü ki...

"Yağmur," dedi o da aynı benimki gibi bir tonlamayla. Kendimi geri çekmeye çalıştığım sırada, "Şş," diye fısıldayarak sol elini belime koydu. Beni kendine daha da yaklaştırdı. Beni bırakmasını istiyordum. Benden uzaklaşmasını istiyordum. Kafasını boynumdan çeksin diye ona yalvarmak istiyordum ama hiçbirini yapamadım. Bir nefes daha alıp kafasını boynumdan çektiğinde, gözleri gözlerimi buldu.

"Bırak beni Cihan," dedim.

Elini belimdeki boşluğa daha da bastırarak göğsümün gövdesine çarpmasına neden olurken, "Sen de istiyorsun," diye fısıldadı.

"Hayır," dedim. Ama yüz ifadem, ses tonum, bakışlarım o kadar yalanlamıştı ki bu kelimeyi...

"İstiyorsun," dedi.

Hayır, hayır, hayır. İstemiyordum. Ondan nefret ediyordum. Onu istemiyordum. O iğrenç bir adamdı onu isteyemezdim.

Öyleyse neden bir şey söyleyemiyordum?

Cihan, tüm bedenini bedenime bastırdığında üzerimizdeki kıyafetlerimize rağmen onu hissetmiştim. Beni kendine sertçe çekmişti ama aramızdaki sertlik daha hissedilirdi. Cihan'ın eli, yavaşça kalçama kaydı. Bense gözlerimi kapattım. Bunu yapmak istemiyordum. Ama karşı koyamıyordum.

Bunu bana defalarca yapmıştı ama hiçbirinde böyle hissetmemiştim. Neden şimdi böyle oluyordu? Normal bir zamanda, normal şartlar altında tanışmış iki kişi olsaydık dayanabilir miydim böyle? Karşı koyabilmek için çırpınır mıydım?

İstemiyorum diyebilir miydim?

Her şey normal olsaydı şayet, Cihan'ı istememem için tek bir neden bile olamazdı. Dışarıda onun için deliren binlerce kız olduğuna emindim. Buna önceleri hiç dikkat etmemiştim ama Cihan yakışıklı biriydi. Yakışıklı tanımı göreceli bir kavramdı ama sert duran yüzü, hafif dolgun pembe dudakları, doğal biçimli kaşları, kara gözleri, düzgün şekilli burnu, ok gibi kirpikleri, kirli sakalı, kaslı vücudu, uzun boyu, düzgün fiziği... Bence bunlar bir erkeği yakışıklı yapmak için yeterli sebeplerdi. Kumral tenindeki sol yanağına özenle yerleştirilmiş gamzesi de bunu taçlandırıyordu.

Elleri, kalçamı kavradığında beni bacaklarının arasına daha da bastırdı. Kalp atışının hızlandığını hissedebiliyordum. Benimkileri de onun hissettiğine emindim.

Kafasını bu kez boynumun sağ tarafına gömerken, eli de yavaşça sol bacağıma doğru kayıyordu. Kafamı geriye yatırdım. Baldırımdan tutup bacağımı kendi bacağına doğru çekti. Beni kucağına almaya hazırlanıyordu.

"Cihan," dedim. Nefesim hızlanmıştı.

"Sus," diye fısıldadı boynuma. "Yalvarırım sus."

Bacaklarının arasındaki sertliği kuvvetle hissetmek beni öldürüyordu. Daha önce hayatımda böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım. Onun orada olması ve benim de bunu hissetmem daha fazlasını istememe neden oluyordu. Gittikçe hoşuma gidiyor, ne olacaksa olsun kafasına geçiyor ve kendimi ona bırakmak istiyordum.

Aramızdaki şey her neyse beni öldürmek üzereydi.

Tüm tüylerimin diken diken olduğuna, içimi ateş bastığına, karnımın içindeki hareketliliğin gitgide şiddetlendiğine yemin edebilirdim.

Cihan, kafasını yeniden kaldırdığında yavaşça gözlerimi açtım. Bana, bunu bozmamam için neredeyse yalvaran gözlerle bakıyordu. Devam etmesini söylemem için izin istiyordu. Cihan benden izin istiyordu.

İlk kez.

Altımdaki şortun yumuşaklığından mıdır bilmem bir anda öyle sertçe bir şey hissettim ki inleyerek yüzümü Cihan'a yaklaştırdım. Dudakları dudaklarıma değerken, "Hayır," dedim. Ama bu sadece laftaydı. Hiçbir şey söylemedi. Dili dudaklarımın arasından içeri sızmak için izin istercesine dudaklarımda gezinirken, gözlerimi sımsıkı kapattım. Yapmamalıydı. Yapmamalıydım. Yapmamalıydık.

Ama yapıyorduk. Yapmıştık. Daha fazla dayanamadım ve dudaklarımı aralayarak dilinin geçişine izin verdim. Onunla öpüşürken beni yavaşça kucağına aldı. Sırılsıklam ıslandığımı hissediyordum. Öpüşmeyi bilmezdim, daha önce hiç tecrübem olmamıştı. Ama Cihan'la sanki her gün bunu yapıyormuş gibiydim. Hızlı hızlı nefes alıp vererek dudaklarımızı adeta yiyecekmişiz gibi emmemiz, beni tüm yanlışların doğru olduğuna inandırdı.

Ya da bir gün doğru olabileceğine.

AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin