Demeter'in Laneti - Tuğba Dursun Usal

8 0 1
                                    

Aslında çok uzun yıllar evvel doğdum. Güzel saçlarım vardı; upuzun, sapsarı... Örerdim onları özenle. Bu yüzden sizin destanlarınıza ismim "güzel örgülü Demeter" olarak geçmiş. Tabii ben bunu çok daha sonra, ruhumun rahatsız edilip de dünyaya geri dönmeye zorlandığım o nursuz günlerde öğrendim.

Başlangıçta yaşamım ne güzeldi. Gençlik baharının tadını çıkardığım o enfes günlerde halkın tarım yapmasına yardım ederdim. Tohumlarının bol, topraklarının bereketli olması için onları kutsardım. Doğa ananın kendilerine verdikleri ile yetinmelerini öğütler, ona iyi davranmaları gerektiğini sık sık hatırlatırdım. O zamanki insanlar da sözlerime değer verir, ellerinden geldiğince onlara uymaya çalışırlardı. Dediğim gibi, güzel zamanlardı.

Hayatın yükü omuzlarımda ağırlaşmaya başladığı zaman ile anne olmam birbirine denk düştü. Belki de yeni bir yaşamın sorumluluğunu üzerime almak bu yükü daha da ağırlaştırdı. Nasıl insanlar her zaman her şeyden emin olamıyorlarsa bu durum tanrıçalar için de geçerli, hiç şaşırmayın.

Kore'yi kucağıma almak ve onun güler yüzüne bakmak, bana hayatın tüm dertlerini unutturdu. Artık tüm dünyam bu tatlı minik kızdı. Onun sevinci ile mutlu oluyor, dertleri ile kederleniyordum. Nasıl da bencillikten uzak ve farklı bir duyguydu bu...

Seneler geçtikçe büyüyüp çok güzel bir genç kız olan Kore, kırlarda gezmeye bayılırdı. Saatlerce rengârenk çiçekler toplar, onlardan kendine taç yapardı. Çok yakışırdı canım kızıma bu çiçekten taçlar. Biricik Kore'm doğanın sunduğu güzellikleri kendi bünyesinde birleştirip harika görünmeyi çok iyi başarırdı.

Ah ki, ne ah! Bu mutlu günlerimiz pek uzun sürmedi. Bir gün Kore'nin çok uzaklardan gelen çığlığı yüreğimi dağladı. En umutsuz feryatları içinde barındırıyordu bu acı yakarış. Her şeyi bırakıp hemen sesin geldiği yöne doğru koştum. Fakat ortada Kore'ye dair herhangi bir iz yoktu. Kızımın arkadaşları onun çiçek toplarken biraz uzaklaştığını, sonrasında ise onu görmediklerini söylediler.

Dokuz gün boyunca tüm dünyayı dolaştım. Kızımın yokluğu yüreğimde kocaman bir yara açarken tüm gücümle ona ulaşmaya çalıştım. Kendim bir yere varamayınca ay ve gece tanrıçası Hekate'den yardım istedim. O da bana Helios'a gitmemi önerdi. Gidecek başka bir yerim olmadığından güneş tanrısını bulmak için yola koyuldum. Işık saçan tacıyla karşımda duran Helios bana kötü haberi verdiğinde dünyalar başıma yıkıldı.

Benim canımın canı, bir tanecik kızım hain Hades tarafından kaçırılmış! Hem de babasının da rızası varmış bu işte. Ah şu babalar! Zor günlerde asla yanınızda olmadıkları gibi hayatınızı daha da zorlaştırmak için ellerinden geleni yaparlar. Kaçırılması bir yana, kızcağızım o lanet adamla zorla evlendirilip ölüler ülkesinde kalmaya mahkûm edilmiş. Tüm bunları duyduğumda içimde kopan fırtınaları anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Ancak canından can koparılanlar anlayabilir beni ve yaşadığım elemi.

Haksızlıklara her daim meydan okuyan ben, bu olayı asla kabullenemezdim. Derhal Olympos'u terk ederek insanlar arasında yaşamaya başladım. Benim üzüntüm toprağa da yansıdı. Tarlaların tüm bereketi kaçtı ve kıtlık baş gösterdi. Durum böyle olunca Zeus gönlümü almak için uğraşlara başladı. Ama benim kızımdan başka hiçbir şeyde gözüm yoktu. Zeus beyefendi sonunda canım kızımın, yılın çiçek açma ve meyve verme zamanına denk gelen üçte ikisinde, yanımda kalmasına onay verdi fakat kışları o hain kocasının yanında geçirmesi koşuluyla. Kızımı dört mevsim yanımda istesem de bu anlaşmayı mecburen kabul ettim. Bu sayede her bahar yanıma kızım Kore –kocasının verdiği isimle Persephone– gelir ve ben de bu mutlulukla yeryüzüne ilkbaharı getiririm.

Hikâyemin bu kadarla sonlandığını söylemek bana da en az sizin kadar huzur getirirdi. Fakat başlangıçta da size anlattığım gibi durum böyle olmadı. Son zamanlarda kadınların acı dolu haykırışları beni uykularımdan uyandırmaya başladı. İlk zamanlar buna bir anlam veremedim. Bu çığlıklar kimlere aitti? Neden sürekli onları duyuyordum?

Geçmişim üzerine biraz düşününce aklıma Kore'nin kaçırıldığı zamanki haykırışı geldi. O zaman sevgili kızım benden yardım istemiş, ben de onu kurtarmak için elimden geleni ardıma koymamıştım. Acaba bunlar da benden yardım isteyen kadınların yakarışları mıydı?

Olayın içinden kendim çıkamayınca Zeus'un habercisi Hermes'ten yardım istedim. Belki tanrıların en hızlısı olan Hermes bana bu seslerin kime ait olduğuna dair bilgi getirebilirdi. Kurnaz tanrı başta biraz nazlansa da sonunda isteğimi kabul etti ve konuyu araştıracağına dair söz verdi.

Günler akıp giderken bir gün Hermes kapımda beliriverdi. Merakla onu izlerken suratında pek de iyi haberler vermeyeceğini belirten bir ifade vardı. Zaten acı dolu çığlıklar ne zaman iyi bir şeyle ilişkilendirilmişti ki?

Beni üzmemek için yavaş yavaş anlatmaya başladı. Duyduğum çığlıklar dünyada acı çeken tüm kadınlara aitti. Kadim zamanlardan beri kadınların yaşadığı tüm korkunç şeyler bu haykırışlarda toplanıp benden yardım istiyorlardı. Dünyanın gelişmesiyle birlikte kadınlara yapılan haksızlıkların azalacağına dair öngörüler maalesef gerçekleşmemişti. Kadınlara hâlâ nasıl giyinmeleri gerektiği söyleniyor, bu kurallara uymayan kadınlar ise her gün acımasızca katlediliyordu. Sadece saçının bir kısmı gözüktü diye acımasızca katledilen bir kadın tüm dünyanın bu konu üzerine tekrar düşünmesini sağlamıştı.

Özgürce yaşama hakkı için verilen bunca yıllık mücadele dünyadaki çoğu kadın için hiçbir olumlu sonuç vermemişti. Yaşamlarını ataerkil düzen içerisinde sürdürmeye zorlanan kadınların isyanlarıydı kulağıma gelenler! Yeryüzünde cehennemi yaşayan kadınların.

Bu duruma üzülmekten başka yapabilecek bir şeylerim olmalı diye düşündüm. Hermes'e teşekkür edip onu yolcu ettikten sonra da ateşin başında oturup kara kara düşünmeye başladım. Söz konusu kadınlar olunca neden herkes bu kadar zalimdi? Bu kadar korktukları neydi?

Düşündükçe daha da karamsarlaşmaya başladım. Tarih boyunca kendilerine cadı denilerek katledilen hemcinslerimi hatırladım. Her zaman bilimin ateşli savunucusu olan Hypatia, bir grup fanatik tarafından taşlanarak öldürülmeyi hiç hak etmemişti. Yaşasa dünya çok daha aydınlık bir yer olabilirdi. Karanlık zihinlerin ellerinden bu haksız ölümü tatmış olan o kadar çok kadın vardı ki... Hepsinin ölümü de erkeklerin elinden olmuştu. Kadın aydınlanmasından korkan erkeklerin.

Kendilerine verilen bu kadar zaman boyunca kadınlara düzgünce davranmayı başaramayan erkekler içimde bir tiksinti uyandırdı. O an hepsine yok olmaları için lanetler okudum. Bu aciz adamlar yaşamayı hak etmiyordu. Planımı gerçekleştirebilmek için fazlaca yardıma ihtiyacım vardı. Aklıma ilk olarak Lilith geldi. Güçlerimizi birleştirirsek kadınlara eziyet eden bu hainlerden kurtulabilirdik.

Tahmin ettiğim gibi planım Lilith'in çok hoşuna gitti. Adem ile aynı topraktan yaratılmış olan Lilith, kadın – erkek eşitliğine inanan ilk kadındı aslında. Bu sebeple, erkek zulmünü durdurmak için biçilmiş kaftandı. Lilith'i kız çocuklarına zarar vermemesi için ikna etmek biraz zor olsa da kendisine Hermes'in anlattıklarını aktarınca durumu kabullendi. Erkeklerin soyunu tüketmek için iyi bir ikili olmuştuk.

Dünyanın acı çeken bütün kadınları, bekleyin biz geliyoruz... Sizi kurtarmaya değil –çünkü kurtarılmaya ihtiyacınız olmadığını biliyoruz– gücünüze güç katmaya...


Demeter'in LanetiWhere stories live. Discover now