3. Bölüm

2 0 0
                                    

Rena

Saat 12'ye kurduğum alarmla uyandım. İlaç içmem gerekiyordu ama ilk önce yemek yemeliydim. Bir iki lokma bir şey atıştırıp ilacımı içtim ve yürüyüşe çıkmak için hazırlanmaya başladım. O sırada annem aradı ve biraz konuşup kapattık. Onunla konuşurken çoktan hazırlanmıştım zaten. Telefonumu, anahtarımı, cüzdanımı ve minik ilaç kutumu cebime koyup kulaklığımı da boynuma astıktan sonra spor ayakkabılarımı giyip apartmandan dışarı çıktım. Planım, burada birkaç tur atıp oradan minibüse binerek dedemin yanına gitmekti.

Sokaktan da ayrıldıktan sonra mahalle içerisinde dolanmaya başladım. Yeşillik dolu bir çocuk parkı, şirin mi şirin bir mahalle kafesi ve küçük de olsa mahalledikelere yetecek bir kütüphanesi vardı. Çok güzeldi bu mahalle. Umarım hoş anılar bırakıp giderdim buradan. Veya hiç gitmem, kim bilir?

Neyse, öyle işte. Koşuşturan çocukları ve ballonda oturup dedikodu yapan teyzeleri seyrederek minibüse bineceğim yere vardım. Minibüs gelince binip parayı verdim ve bir yere tutundum. Boş yer yoktu. Hatta 6 7 kişi ayakta duruyorduk ve çok sıkışıktık. Arkadaki çocuk bana dayıyordu basbaya. Biraz ileri gittim ama çocuk bana daha çok yapıştı. Sessizce ofladıktan sonra kol çantamı arkaya doğru atıp popomun üzerinde durmasını sağladım. Bu sayede bana dayayamayacaktı. Ama naptı ne etti minibüs sallandığı için çanta önüme geldi ve çocuk yeniden dayadı bana. Tam ağzımı açıp laf edecekken arkadan bir erkeğin tok sesini duydum.

-Abicim sen çekil benim yerime otur istersen, hadi abim hadi.

Sonra arkamda bir boşluk hissettim. Yanımdaki tutacakların birine aniden biri tutundu ve,

-Onun adına özür dilerim, burada fazla muadili yok ama arada çıkıyor işte böyle şeref yoksunu insanlar

diye fısıldadı.

Gülümsemeye çalışarak kafamı salladım ve kısaca teşekkür edip önüme döndüm. Fazla incelemesem de benim boylarımdaydı. Saçları simsiyahtı ve Kore saçı tarzında bir kesimi vardı. Genelde bunlara gay derler ama bence bu kesim de yakışıyor erkeklere. Her Korelinin gay olacak hâli yok ya.

Fazla beklemeden AVM'nin oradayken biraz daha yürümek adına inmek istedim ama nasıl diyeceğimi bilemedim. Yanımdaki çocuğa "Müsait bir yerde durur musunuz der misin? Sesim kısık fazla sesimi yükseltmek istemiyorum." dedim. Hemen kafasını sallayıp "Abi müsait yerde durur musun sana zahmet?" dedi. Durduğunda ben inerken o da arkamdan indi.

-Çok çok teşekkür ederim, o çocuktan kurtardığın için ve bana yardım ettiğin için.

-Hiç sorun değil. Her insanın yapması gereken şeyler bunlar. Değil mi?

-Senin gibilerden fazla kalmadı sanırım. Garip geliyor biri yardım edince.

-Sen de haklısın. Gideceğin yere kadar geleyim mi? Hani rahatsız falan etmesinler diye yani yanlış anlama.

-Çok sağ ol hiç gerek yok.

-Peki o zaman İnstagram'ını alabilir miyim? Yani istersen tabii. Belki yazışırız, olmaz mı?

Utangaçlığına gülümsedim. Hem konuşmak istiyor hem de çekiniyordu ve çok da şirindi.

-Tabii konuşuruz. Telefonunu ver ben bulup istek atayım kendime oradan.

Kafasını sallayıp uygulamayı açtıktan sonra telefonunu bana uzattı. Kendi hesabımı bulunca istek attım ve telefonu ona geri uzattım.

-Şimdi ben gitsem iyi olur. Ben kabul edip sana yazarım. İyi akşamlar iyi bak kendine.

-İyi akşamlar, dikkatli git.

-Tamaaam.

Böylece yollarımız ayrıldı ve dedemin evine hızlı adımlarla vardım. Fadime Nine'nin sulu öpücüklerine maruz kaldıktan sonra sofrayı hazırlayıp eğlenceli bir yemek yedik. Sarma tabağımı da unutmamış tabii Fadime Nine. Hepsini yedim afiyetle. Yemek bitince dedemi yatak odasına taşıdık istirahat etmesi için. Taşıyınca Fadime Nine ile salona geçtik. O örgü örüp Müge Anlı -kendisi hiçbir bölümünü kaçırmaz- seyrederken ben de minibüste konuştuğum çocuğun İnstagram isteğini kabul edip aktif olduğu için ona mesaj yazdım.

İki Pencere Arasındaki MüzikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin