Knocking on Heavens Door
Broken- Isak Danielson
---Derler ki, dünyada bir zamanlar tanrılar da yaşarmış. Tanrılar, kendilerine inanan her canlıya sahip çıkmak ve korumakla görevlilermiş. Her tanrı kendi bölgesiyle ilgilenirmiş. Canlılar yaşadıkları bu zaman içerisinde uzun süre barış ve refah içerisinde kalmışlar. Bolluk ve bereketin olduğu bu dönemde kötülük neredeyse hiç olmazmış. Fakat sonrasında tanrılar varlıklarını dünya üzerinden silmiş. Hiçbir tanrı dualara karşılık vermemiş. İnandıkları tanrılar tarafından terk edilen varlıkların bir kısmı isyan etmeye başlamış. Geriye kalanlar ise terk edilmişliğin acısıyla inandıkları topraklardan, evlerinden vazgeçmişler.
Tanrıların dünya üzerinden gidişinin üzerinden o kadar süre zaman geçmiş ki neredeyse kimse tanrılara inanmıyormuş. İnanan topluluklar elbet bulunuyormuş fakat onlarda geleneklerini devam ettirmek için inançlarını kullanıyorlarmış. Bizim dünyamız buydu.
Tanrıların olmadığı bir dünya.
Teyzemin ben küçükken kucağına alıp okuduğu hikayeydi bu. O zamanlar farklılığımı keşfetmeye yeni başlamıştım ve hayatı sorgulamak en sık yaptığım şey haline gelmişti. Küçük kız olmama rağmen sorgulayıcı cümlelerime karşılık alamadığımda masallar benim için çıkış yolu olarak kalmıştı. Tanrıların var olmadığı dünyada yaşadığımızı söylediklerinde inanamamıştım. Sahip olduklarımız kim tarafından veriliyordu o zaman?
Bu sefer sorularımı doğaya karşı çevirdiğimde alabildiğim en büyük cevap;
''Dünya denge içinde yaşamaya mahkumdur. Denge hayat getirir. Dengesizlik ise kaos.''
Dengenin her türlü var olması gerekiyordu. Bedenimde oluşan dengesizlik bile acı çekmeme yol açıyorsa dünyada ki dengesizliği düşünmek bile istemiyordum. Dünya dengesizlik içerisindeydi.
Leon'un değişen ifadesine baktım. Güç bağının anlattığına göre hafife alınacak bir şey değildi. Eğer gerçekten böyle bir bağ söz konusu ise hafife alınmamalıydı.
''Leon,'' dedim değişen bakışlarını sorgulamayı bırakarak. ''Bahsettiğin güç bağı benim şifa yeteneğim ile alakalı ise, seni yanıltmış olma ihtimali var mı?''
Leon kara gözlerini kıstı.
''Güç bağı sık görülen bağlardan biri değildir. Yanılma payımız var,'' dedi Leon buz gibi bir sesle. Konuşurken nedense kendimi hüzünlü hissediyordum. Güç bağının kesinliği belli değildi, araştırmaya devam etmemiz gerekiyordu.
Değişen ifadesinin altında yatan sebebini sormak için dudaklarımı araladım ama devamı gelmedi. Ona sormak için sebebim yoktu.Tesadüfen tanıştığım birisi hayatımda en fazla nereye yer edinebilirdi? Şu durumdayken benim yanımda durmak için kendisine sebep vermemesi gerekiyordu.
''Peki, bunu da araştırmamız gerekiyor. Aslında Xiayn'dan yardım istesek bize yardım eder mi?'' dedim sonrasında. Lider Xiayn ile konuşmayı çok düşünüyordum. Her şeyi anlatıp anlatmama konusunda henüz kesin karar verebilmiş değildim. Hayatta en sevmediğim şeylerden birini yaşıyordum şu an. Şüpheyle bakmak. Giderek karmaşıklaşan hayatımda şüphe var olmak zorundaydı artık.
''Ne zamanda beri ona adıyla hitap ediyorsun?'' dedi Leon. Sert ses tonunu kullanmıştı. Bu istemsizce irkilmeme sebep olurken kaşlarımı çattım. Elbette ismiyle hitap etmemem gerektiğini biliyordum. Üstelik ben köylü sınıfından gelen birisiydim. Asil sınıfında olamayacağım gibi herhangi bir ikinci adım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM
FantasyEve kendisinin farklı olduğunu biliyordu. Sessiz sakin bir hayatına karşılık gördüğü kabusun her şeyi değiştireceğinden habersizdi. Büyüdüğü yerden gitmek zorunda kaldığında ormanda bulduğu yaralı adamı ölümün pençesinden kurtarması tesadüf olamayac...