Bölüm Şarkısı: Woodkid - The Golden Age
XXX
Alışılmışın dışında bir diyarın daha varlığı mümkün müydü? Görünenin dışında, inanılması zor, hatta imkansız yaratıkların var olması mümkün müydü?
Sonsuz bir karanlığın var olması, Güneşin bu diyarda bir daha doğmayacak olması... Mümkün müydü?
Ya zaman algımı yitirmiştim, ya da nerede olduğumu bilmediğim bu yerde günlerdir geceyi yaşıyorduk.
"Yine mi bayıldı?" Zar zor öfkeli bir kadının sesini işittim. Benden bahsediyor olmalıydı.
Gözlerimi açıp kendimi gözlerimi açtığımdan bile emin olmadığım kadar karanlık olan bu diyarda bulduğumdan beri yaptığım tek şey buydu. Kusuyor, bayılıyor ve ayıldığımda yeniden kusuyordum. Bulunduğum hücrenin dar penceresinden gökyüzüne her baktığımda sadece silik yıldızları ve zar zor seçilen ayı görmek artık tahammül edilemezdi.
Anılarım silik silikti. Yükseklik. Boşlukta sallanan ayaklarım. Her an altındaki denize düşecek ve sonsuza kadar kaybolacak vücudumu saran yoğun ışık ve sonsuz karanlık.
Bilincimi kazandığım andan beri hatırladığım tek şey bu anıydı. Adımı bile hatırlamıyordum. Bir yanım adın bu diyordu, bir diğeri bunu şiddetle reddediyordu. Günlerdir aynı yerde yatıyordum, rüyalarım yoktu. Uyumak için göz kapaklarım işlevini görüyor muydu, gözlerini kapatıyor muydum bunu bile bilmiyordum. Gözlerim açıkken de kapalıyken de her şey aynıydı.
Sadece bazen, sadece belli saatlerde silik ışığı ile kendini belli eden Ay, benim tek umudumdu.
"Uyandı. Sesleri geliyor yine." dedi diğer adam. Beni bu odaya hapseden kişi o'ydu. Kendimi aniden gökten düşerken bulmuştum. Bir başlangıcı yoktu, rüyada olduğumu düşünmem çok uzun sürmüştü, düştüğümde incittiğim ayağımın acısına rağmen buna inanmıştım.
Bu bir rüya değildi. Hayır. Ben bambaşka bir hayattaydım ve ne nerede olduğum ne de kim olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Çok güçsüz, o kadar güzel de değil. Boşuna uğraşıyoruz. Ormanda bırakıp kurtulmalıydık." dedi kadın huysuz bir ses tonuyla. Hala benden bahsediyordu. Gözlerim henüz diyarın karanlığına alışmadığı için yüzünü görmemiştim. Ama eminim ki o da evrenin en güzel kadını değildi.
"Tüm sahiplerin kriterleri aynı değil, Nana. Her malın bir alıcısı vardır." dedi adam alayla. Evet, beni satacaklardı. Bu da unuttuğum bir diğer mevzuydu. Belki ayağa kalkabiliyor olsam kaçmayı denerdim. Ancak bilincimi bile yerinde zor tutuyordum.
"Yarınki açık arttırmaya çıkaralım, Yan. Her an ölecek gibi, baksana. Elimizde kalmasın." dedi Nana, benden evcil bir hayvan gibi bahsediyordu. Sesinin geldiği yere dönüp onu görmeye çalıştım.
Kendimi burada bulduğum ilk güne kıyasla artık karanlıkta daha iyi görüyordum. Eşyaların şekillerini ya da insanların silüetlerini seçmek daha kolay olmaya başlamıştı. Ay yeniden kendini göstermişti. Onun da solgun ışığı ile, demir parmaklıkların arkasındaki iki silüeti görebildim.
"Ölecek gibi mi?" dedi Yan kahkahalarının arasından. "Bana daha çok öldürecek gibi geldi. Bakışlara baksana, hırçın, beğendim." Görmüyordum ama içimden bir ses kadının gözlerini devirdiğini söyledi.
"Tabii, ayağa kalkabilirse neden olmasın." dedi Nana alayla. Derin bir nefes verip gökyüzüne baktım. Ay hala oradaydı.
"Kıskandın mı?" dedi Yan flörtöz bir edayla. "Merak etme, etim de kemiğim de senin." Midem bulanıyordu. Daha ne kadar burada duracaktım? Bir şeyler söylemek istedim ama iki kelimeyi bir araya getirmekten acizdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Dördün
FantasíaBir gece yarısı Güneş çalındı. Karanlığa alışan diyar yokluğunu ancak bitmeyen gece ile anladı. Güneş Hükümdarlığı'nın prensesi, son ışık Sole, yaşamını diyarının çok uzağında, bambaşka bir hayatta, Aydan ve Yıldızlardan çok uzakta devam ettirdi...