**1**

1.5K 99 61
                                    

En sevdiğim sokaktan daha güzel bir sokak. İlerliyorum hiç durmadan. Yüzüme değen yapraklarla kaldırıyorum başımı: dut ağacı!
Harika bir meyve bahçesinin yanından geçtiğimi fark etmemişim yola daldığımdan. Yanağımı okşayan yapraktan sarkan dutu atıyorum ağzıma. Nefis. Tabii ki bir tane kesmiyor beni. Bakınınca ağaç yoğunluğundan göremiyorum bahçe kapısını ve vazgeçmek yerine duvardan atlıyorum. Duttan bahsediyoruz vazgeçilir mi hiç?

O kadar çok ağaç var ki dalları üstümü kaplıyor ve aradan süzen güneş ışıkları daha çekici gösteriyor yere düşen meyveleri. Ceplerime dolduruyorum elime geçeni. Kirazlar biraz fazla yukarıda ama icabına bakarız. Ağaca tırmanıp güzel bir dalı kestiriyorum gözüme ve üstüne oturup ayaklarımı aşağı sarkıtıyorum. Değmesin kimse keyfime!

Birden sallanmaya başlayınca kirazlar gibi düşmemek için sımsıkı tutunuyorum ağaca. Durunca sinirli sesiyle bir amca taş atmaya çalışıyor aşağıdan:
- in aşağı! Yoksa seni indirmesini bilirim!

Tekrar sallıyor tehditvari.
- tamam! Iniyorum!

Hızla ineyim derken popomun üstüne düşüp kıvranıyor buluyorum kendimi. Başıma geçiyor amca:
- kimsin sen?

Ellerimi kaldırıyorum yukarı:
- kötü bir niyetim yoktu! Sadece biraz meyve yemek istedim!

Tek kaşını kaldırıp dehşetle bakıyor:
- ne dedin ne dedin? Meyve yemek mi? Görmüyor musun girişte kapının üstünde "Kemal'in madenliği" diye yazdığını?

Başımı uzatıyorum o yöne ama dallar yine engel oluyor görmem için. En yakın ağaca uzanıp eline geldiği kadar kayısı koparıyor amca ve bana uzatıyor:
- al bunları ve uzaklaş. Kimse görmesin yediğini. Bunlar yemek için değil çünkü.

Meyvelere uzun uzun bakıp amcaya yöneliyorum tekrar:
- biraz önce madenlik mi dedin sen? Meyve bahçesine madenlik mi dedin?

Kendinden emin bir şekilde dik duruyor amca:
- evet.
- peki buradaki meyveleri kimse yemiyor mu?
- hayır.

Isyan edercesine şaşırarak bağırıyorum aslında yerdeki çoğu çürümüş meyveler de ele veriyor bu durumu:
- ama neden?
- çünkü burası maden ocağı.
- burası?
- burası.
- ama meyveler yemek için! Çürüyorlar mı sonra?
- çürüyüp gidiyorlar işte çok da mühim değil.
- nasıl mühim değil satsan kaç para kazanırsın haberin var mı?

Hala elinde duran meyveleri yere savurup kızıyor bana:
- eeh çok konuştun çocuk!

Yalvarırcasına bakıyorum:
- son bir soru..

Amcadan olumlu mimik gelince gülmemi ustalıkla saklayarak soruyorum:
- iyi maden çıkıyor mu bari?

Amca başını kaşıyıp arkasındaki ağaca yaslanıyor ciddiyetle cevap veriyor bana:
- altın gömdük ama çıkmadı henüz. Sanırım daha zaman geçmesi gerekiyor.

Biraz önce atladığım duvarın üstünden bir adam bağırıyor:
- Kemal! Siparişin hazır!

Amca koşuyor duvarın yanına. Ben de yokluğunu fırsat bilip altına altın gömdüğünü söylediği ağacın yanında bitiyorum. Ağaç yine aynı ağaç. Çok geçmeden elinde balta, kazma, küreklerle geliyor amca. O ağacın dibine sokmaya çalışıyor edevatları. Küreği alıp sevecenlikle bir teklifte bulunuyorum bu aklından şüphe ettiğim adama:
- isterseniz toprağı kazayım daha rahat...

Sinirle kesiyor sözümü adam. Üstüne üstük elinden küreği kaptı misafir çocuğuyla oyuncağını paylaşmak istemeyen çocuk gibi:
- olmaz. Bu kazmak için değil Görmüyor musun? Yardım etmeyi çok istiyorsan git hortumu getir de ağacı budayalım, diyor.

Duyduklarımı tekrar tekrar aklımdan geçirirken ayağıma takılınca buluyorum hortumu. Takip ederek başındaki çeşmeye ulaşıyorum ve açıyorum. Geri götürürken kuruyup çatlamış toprağı, ağaç köklerini suluyorum. Amca bağırıyor uzaktan:
- sen ne yaptığını sanıyorsun?
- bahçeyi suluyorum.
- ben sula diye mi istedim hortumu?
- ama hep kurumuşlar?
- çabuk gel buraya!

Hortumu atıp kaçasım gelse de anlık gelen cesaretle emrine uyuyorum amcanın. Varınca amca dalları gösteriyor:
- ben sana hortumu budamak için getirmen gerektiğini söylemiştim. Zaten bitkinin ihtiyacı olan şeyleri dibine gömdüm. Hem mineralleri alıp yeni maden çıkarmasında yardımcı olur ona.

Hortumu süzüyorum etrafında kesici bir şey var mı diye. Yok.
- nasıl olacak o iş? Nasıl budayacağız?

Amca elinden alıyor hortumu:
- bak şimdi...

Dallardan birinin başına tutuyor suyu. Tam toprağa girememiş olan bir baltayı fark ettirmeden alıp vuruyorum amcanın suyla kesmeye çalıştığı dala. Düşerken amca bana bakınca gülüyorum:
- balta sanki daha iyi bir yöntem kesmek için?

Amca:
- sen bana işimi mi öğretiyorsun?

Üstüme yürümeye başlayınca arka arka korkak adımlar atıyorum. Bir taşa takılıp yere düşüyorum, ellerim yerdeki meyve topluluğuna bulanıyor. Amca bunu fırsat bilip daha da yaklaşınca hızla kalkıp koşmaya başlıyorum. Duvara vardığında amca elindeki hortumu bana doğru tutarak tehditler savuruyor:
- keserim seni keserim!

Acaba tekrar geri gidip amcanın beni kesme gayesiyle bu havada ıslatmasına izin mi versem diye düşünüyorum. Sonra hortumu boynuma dolayıp beni boğabileceği geliyor aklıma. Tabi aklını kullanıp neyin ne işe yaradığını anlarsa...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 02, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Helaka Davetiye (LGBT)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin