Bir Platonik Günlüğü- sayfa 3
Sarı Göz, bu gün gene sana uzaktan baktım. Yaza girince senin gözlerinin rengi kapanıyor mu? Veya bir şeye mi sevindin? Çünkü bu gün gözlerin daha bir açık rengi vardı. Daha bir sarıydı. Acaba benim seni sevdiğimi öğrenince kızacak mısın? Öğren de o zaman konuşuruz bu konuyu. Her neyse Sarı Göz, bu gün de sensiz bir şekilde uyuyorum. Dolunay'ın altında senin hayalini kurarak uyuyacağım. İyi geceler
Alarm'ın sesi ile güzel uykumdan ayrıldım. Başta sanki rüyamda kapı çalıyor sansam da, gerçek hayata dönüşüm kolay olmuştu. Ellerimi birbirine kilitleyip başımın altına koydum. Uykumdan daha çabuk kurtulmam için gerekliydi bu yaptığım. Bir- iki dakika böyle durduktan sonra ayaklarımı yere indirdim. Banyoya gidip, el-yüz seansından sonra odaya dönüş yaptım. Annem erkenden işe gitmiştir, babam da onla beraber çıkmıştır. Dolabın kapağını açıp raflı bölümden siyah düz lakozu giydim. Kızlar beyaz erkekler siyah giyiyordu. Kışın her iki cins de pantolon, yazın ise kızlar etek giyiyordu. Buna ben pek bir şey demiyordum çünkü, kızlar = etek, erkekler= Kravat demektir. Kravatı gün geçtikçe daha çok seviyordum. Benim için erkeğin erkek gibi gözükmesi; sakal+kravat.
Sevmeyenler var ama benim için düzen daha önemli. Düzensiz olamazdım. Her şey, yerli yerinde. Kıyafetlerim ütülü, kitaplığım tozsuz. Bil hassa odada bir halı olması kâfi. 1 den fazla halı olan o oda artık benim için bayıcı. İdeallerimi iç sesime anlatırken, giymiş olduğum pantolon ile boy aynamın karşısına geçtim ve son bir kez kendime baktım. Arkamda duran raftan saç köpüğü alıp biraz avucuma sıktım. Ve saçıma şekil vermek üzere kullandım. Ardından geri yerine koydum. Adını vermek istemediğim mavi renkli parfümü boynuma tek bir kere sıktım. Ağır kokmuyordu. Oranlıydı.
Son bir kez aynaya baktım. Lanet olası bir yakışıklılığım var. Ama sen bir göremiyorsun Sarı Göz. Tamam, güne platonik aşkıma gönderme ile başladım. Masanın altından çantamı aldım. Ve evden çıktım.
Tramvay durağına girip 5-6 dakikalık bekleme sonucunda gelen tramvaya bindim. Sessiz sakin Yeşil ağaç- Çukur hisar yolculuğu sonucunda okulumun bulunduğu bölgeye gelince, o durakta indim. İnince Berk'i gördüm. Oda beni, hızlı adımlar ile yanıma yaklaştı. "Günaydın padişahım, dün yaptığınız sefer sonucunda ilk defa yenilgi aldınız. Bu gün de deneyecek misiniz?" Hemen yüzüme Fatih Terim siması ve sesini taklit etmeye başladım. "Efendim, şimdi bu bir Bizans ordusundan daha güçlü bir rakip ve bu rakibin surları çok geniş. Ne şahi topları ne de kredi kartı açabilir bu surları. En tehlikelisi ise dostumuz olan İngiltere d abisi çıktı ve bu durumda bizler hazırlık için çekildik. Yani hiçbir kaybetme söz konusu değil."
Gelen geçen bize bakıyordu, tabi ben bu duruma alıştığım için - ki yanımda Berk diye bir kişiyi taşıyorum- doğal bir şey.
Okulun surlarına yaklaşınca saat 90 derece sol yönden bir Sarı Göz gözüktü. Berk hemen muhabir şeklini aldı "Efendim, yeni bir sefer söz konusu mu? Ne zaman başlayacaksınız? Çıkışa çağırayım mı? Topluyorum arkadaşları?" yavaş yavaş muhabir kılığından Adanalı Hakkı amcaya benzemeye başlayınca "Gerek yok Berk!" Mikrofon gibi yaptığı elini yavaşça indirdi.
Bu sırada o da önümüzden geçti. Bu okulda neredeyse herkese gıcıklık yapmışlığım var. Ama onunla bir kez bile konuşmuşluğumuz yok. Ben sarı saçlarına bakarken gene Berk elini mikrofon kaparak ağzıma getirdi. "Efendim, baş dönmesi, kalp de bir hızlanma, mide de sıkışma yaşıyor musunuz" Evet hepsi. "Hııı" kaşlarını indirip kaldırdı "Âşıksın!" deyip koşmaya başladı ben de ardından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seversem Sever misin?
ChickLitHer rengin bir anlamı vardı onun için. Bazen özlemi yansıtan gri, bazense mutluluğu anlatan mor. Bazen hayatın devam ettiğini yansıtan turuncu, bazense en çıkmaz zamanda dahi sana ışık tutan buz mavisi veya seni çıkmaza sürükleyen tüm kapıları kapat...