-terapi-
Duru: Sadi Bey, kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ederim.
Sadi: Songül'ü kıramadım.
Duru: Songül Hanım daha iyi sanırım?
Sadi: Evet, çok şükür. Kısa zamanda toparlanacak umarım.
Duru: Çok sevindim. Bu gibi durumlarda genellikle erkek bireyler duygularını içine atarlar ve aslında terapiye en çok ihtiyaçları olduğu zaman bu zamanlardır. Gelmeniz için ısrar etmemin nedeni buydu.
Sadi başı ile onaylar.
Duru: Zorlu bir süreç geçiriyorsunuz. Şuan nasıl hissediyorsunuz?
Sadi: İyiyim, iyiyiz yani Songül de iyi dediğim gibi, daha iyiyiz.
Duru: Sadi Bey, kendi gerçeklerimizle yüzleştiğimiz zaman çok büyük ve güzel bir ferahlama yaşarız,gerçek hislerimizi kucakladığımız, onlarla barıştığımız zaman...
Sadi: *sakalını kaşır ve koltukta dikleşir* Duru Hanım, benim şuan ki gerçek hislerim bunlar yani. Songül'üm iyiyse, kızım iyiyse ben de iyiyim. Öyle his falan pek anlamam ama iyiyim yani. Yalan mı söyleyeceğim niye inanmıyorsunuz ki bana? Anlamadım yani.
Duru: Hayır, hayır. Aslında şöyle, hayatta kalma içgüdülerimiz devreye girdiği zaman kendi gerçekliğimiz eğip bükebiliyoruz.
Sadi: Hocam ben eğip bükmem dosdoğru konuşurum. Benim yapım olarak ben böyleyim. İyiyim diyorum, Songül de iyi ben de iyiyim yani. Problem yok yani. Niye geldiysem buraya?
Duru: Songül Hanım için Sadi Bey... Eşiniz için. Özellikle böyle bir durumda, pek de terapi meraklası birisi sayılmayarak buraya geliyorsanız bunun tek bir sebebi vardır.
Sadi: Neymiş sebep?
Duru: Üstünüzde ki bütün yüklerden kurtulmak istemeniz. Songül Hanım için, kızınız için, kendiniz için... Aslında en önemlisi kendiniz için. Songül Hanım şuan burada olsaydı sizden ne isterdi?
Sadi: D-dürüst olmamı isterdi, terapiye devam etmemi isterdi.
Duru: Yapabilirsiniz Sadi Bey. Şuan ne hissediyrsanız burada benimle paylaşabilirsiniz. İnanın bana bu size çok iyi gelecek. Nasıl hissediyorsunuz Sadi Bey şuan? *bu arada duru artık Sadi'nin asıl mesleğini biliyor.*
Sadi: İyiyim Duru Hanım... *Sadi biraz etrafına bakınır ve kaçışı olmadığını anladığında kalkanları indirir, derin bir nefes alır ve başlar konuşmaya.* Korkuyorum... Ben 7 yaşından beridir korkuyorum Duru Hanım, 7 yaşıma girdiğimden beridir bugüne kadar korkuyorum. 7. Yaşım bana insanların gidebileceklerini ve onları bir daha geri getiremeyeceğimi öğretti ve ben Songül'ü ve kızımızı kaybetmekten çok korkuyorum. Yani bunu söylemek, itiraf etmek aslında benim için çok değişik bir şey ama evet, korkuyorum. Bu yaşadığımız olayda da korktum, Songül'ü göremeyeceğim diye korktum, onun gözlerine bir daha bakamayacağım diye korktum, ellerini tutamayacağım, ona sarılamayacağım diye korktum, bir daha eve dönemeyecek diye korktum... Duru Hanım, ben ölümlerle büyüdüm, silahlarla, çatışmalarla, cinayetlerle, düşmanlarla... Sevdiğim insanlar teker teker hayatımdan çıkıp gittiler ve bundan da korktum ben. Çocukluğumu yaşamaya korktum, sevmeye korktum, sevilmeye korktum, aşık olmaya bile korktum ben. Ta ki Songül'e kadar. Songül... Ona bir şey yapamadım, engel olamadım kendime. Çünkü Songül herkesten, her şeyden çok farklı bir kızdı, engel olmak istedim ama... *dolan gözlerini saklamak için başını önüne eğer ve eliyle göz pınarlarına bastırır* Engel olabilir miydim bilmiyorum... Olmadı, olduramadım. Olmasaydı o şu kaç gün canıyla cebelleşiyor olmayacaktı, evet yine gelirdi İstanbul'a, inatçı çünkü, dediğini yaptırır ama tehlike bu kadar dibinde olmayacaktı. Belki bu kadar üzülmeyecekti, yıpranmayacaktı... O benim yüzümden... *titreyen sesini düzeltmek için kısa süre durur ve öksürür* Neden sevdim ben bu kızı diye çok düşündüm? Aşık oldum Songül'e, aşık oldum ve bunlar geldi başına. Anlatabiliyor muyum? Ben şimdi daha da çok korkuyorum, Songül'e bir şey olacak diye ben daha da çok korkuyorum. Yine onu koruyamayacağım diye... Onun bana en çok ihtiyacı olduğu zaman ben yanında olamayacağım diye daha çok korkuyorum... Ellerinden tutamazsam diye... Songül'ü kaybetmek kelimesi bile ölümden beter benim için... Ona bir şey olacağı düşüncesi... Mesela evde şuan, babamlar başında ama ben korkuyorum, çünkü Songül bir şey isteyemez onlardan, biliyorum. Kendi başına bir şey yapmaya çalışıp canı acır diye korkuyorum, dikişleri patlar diye korkuyorum... Ben canı acır diye sarılamıyorum bile ona... *derin bir nefes alır* 'Yanlış hayatı doğru yaşayamazsın' diye bir söz vardır Duru Hanım, benim hayatım hep eksiyle, hep yanlışla geçti, soru işareti gibi beli bükük bir ömür geçti, ben onu doğrultmak için çalıştım hep, orada sıkıntı var zaten. Ben mesela Buse Naz'ın böyle büyümesinden, böyle hissetmesinden de korkuyorum. Onu eksik bırakmaktan, ona yetememekten korkuyorum, onu bir gün sevgisiz bırakırsam diye de korkuyorum. Babama benzemekten de çok korkuyorum mesela. Evet şuan yanımızda, sağ olsun eli üzerimizde, bir büyük olarak başımızda ama gel de onu o 7 yaşında ki çocuğa anlat. Ben aynısını Buse Naz'a yaşatmaktan çok korkuyorum. Bana kızgın büyümesinden korkuyorum, Songül'le tabi arada tartışıyoruz her çift gibi, ben bu tartışmaları ona yansıtmaktan da çok korkuyorum. Çünkü çocuk unutmuyor, 40 yıl geçse de o huzursuzluğu unutmuyor. Ben unutamadım şahsen, unutanı da görmedim. Tamam, şuan babam yanımda, Allah razı olsun ama benim bir yanım hep eksik, ben bu duyguların herhangi birinin zerresini dahi Buse Naz'a yaşatmaktan afedersiniz it gibi korkuyorum... Öyle yani, ben her şeyden korkuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ HAYAT
ActionSadgül'ün hayatına farklı bir pencereden bakacağımız bir hikaye olacak...