1.bölüm Neşter

19 6 1
                                    

1.Bölüm

Neşter

Kimi kadınların isminin anlamında saklıdır kaderi.

Önce bileğime dayadığım neştere, sonra kafamı yasladığım mezar taşına bakıyorum,acı bir tebessüm oluşuyor yüzümde sonra neşteri biraz daha bastırıyorum koluma.Akan bir damla kanla zihnimde anılarım canlanıyor.
 
Başımı halamın dizine yaslamış uzanıyorum. Dizleri acısa da belli ettirmiyor bunu. Ellerini saçlarımın arasından geçirip saçlarımı okşuyor. Eğilip alnıma bir öpücük konduruyor "Benim bahtsız Dilhun'um"diye. Beni her öpüşünde bu kelimeleri tekrarlıyor.

İsmimi anımsıyorum Dilhun diye. İsmimin hikayesi canlanıyor aklımda.

17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de 7,4 büyüklüğünde meydana gelen ve 45 saniye süren Marmara Depremi; Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce'de yıkıma neden oldu.

VEFAT EDENLERİN SAYISI

17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 43 bin 953 kişi yaralandı.

Böyle bir asrın felaketinin yaşandığı günde geliyorum dünyaya. Annem beni kucağına alalı henüz 3 saat oluyor. Benim için isimler düşünürken, habersizler depremden. Ne hayaller kuruyorlar belki de...

Sonra deprem ile beraber binaları hayalleri yıkılıyor, hayatları son buluyor. 5 kişilik ailemden bir ben kalıyorum geride...

Beni moloz yığınları arasından çıkaran amca, "Dilhun" diyor benim için. Anlamını soranlara"Yüreği kan ağlayan, mutluluktan nasibini almamış"diye cevap veriyor. O günden sonra ismimin anlamını taşımaya başlıyorum ben.

Akrabalarının birçoğu depremde ölmüş oluyor. Kimsesiz çocukların olduğu bir yurtta büyüyorum. Beş altı yaşlarım hatrımda...

Gözleri sürmeden kapkara olan bir kadın var başımızda.Yurdun müdürü. Bütün çocukların ona anne demesini istiyor. Herkes öcü diyor ona. Çocuk aklı işte. Kimi gece aç bırakıyor, fazla sesimiz çıktı diye. Kimi zaman dövüyor bir lokma fazla yersek.

Sonra sekiz yaşım geliyor aklıma. Bir çocuk var onüç, ondört yaşlarında. Beni koruyup kolluyor, hiç olmayan abim oluyor benim için. Müdüre ona birşey söyleyemiyor, ortalığı birbirine karıştırır diye. Dokuz yaşıma kadar beni koruyup kolluyor.

Dokuz yaşımda müdüre beni odasına çağırıyor. Odada yalnız değil. Bir kadın ve adam oturuyor koltukta. Kadın bana bakıp gülümsüyor. Halam olduğunu söylüyor ve beni evine götürmek istiyor. Çok seviniyorum,bir evim bir ailem olacağı için. Hemen koşa, koşa eşyalarımı topluyor, arkadaşlarımla beni döven arkadaşlarımla ve beni koruyan o çocukla vedalaşıyorum. Gitme diyor ama ben gidiyorum.

Halam önce bana renk,renk elbiseler alıyor.Sonra evine götürüp duş aldırıyor. Saçlarımı güzelce taradıktan sonra bir anne şefkatiyle örüyor. Aldığı pileli pembe etek ile beyaz kazağı giydiriyor. Saçlarıma renk renk tokalar takıyor, olmayan çocuğu gibi seviyor beni.

Onbeş yaşıma geldiğimde hayat hikayemi anlatıyor bana. İsmimin anlamını soruyorum "Yüreği kan ağlayan, mutluluktan nasibini almamış"diyor. Tebessüm ediyorum. Onu tanıyana kadar öyle olduğumu söylüyorum.

Bir gün çıkıp gidiyor markete. Eniştem ile tek bırakıyor evde beni. Eniştem Dilhun diyerek çağırıyor yanına beni. Yanına oturduğumda önce yanağımdan öpüyor sıradan bir şevkatle. Sonra öpüşü saçma bir boyut alıyor, bağırıyor ağlıyor onu itiyorum. Aniden halam beliriyor, halamı gördüğü anda kollarımı bırakıyor. Halam masanın üzerindeki vazoyu enişteme doğru fırlatıyor sapık diye bağırarak.

Halam ağlıyor,ben ağlıyorum. Artık beni sevmeyecek diye düşünmeye başlıyorum içten içe. Gelip bana sarılıyor ağlama yavrum diyerek. Elimi tutup kaldırıyor beni. Tertemiz bir şekilde yıkıyor saçlarımı yanaklarımı dudağımı. Özür dileyip öpüyor defalarca ellerimi.

Halam kocasından boşanıyor,bir işte çalışmaya başlıyor. Geç saatlerde geliyor eve. Ben okuluma devam ediyorum. Derslerimde oldukça başarılıyım üniversite sınavına bir yıl var. Halam birgün ağlayarak "Masraflara yetişemiyorum kızım"diyor konuyu benim okuluma getiriyor. Bende ağlıyor gerekirse çalışırım diyorum. Okuldan sonra geç saatlere kadar bir kafede garsonluk yapıyor,eve döndüğümde gecenin bir yarısına kadar ders çalışıyorum.

Paramız  yetersiz geliyor bize, kimi gece aç kimi gece tok uyuyoruz. Çalıştığım kafenin sahibi birkaç hafta paramı vermiyor. Konuyu paramı almaya getirdiğimde emeğinin karşılığını alamayışımın üstüne dövüyor beni. Sinirini benden çıkarıyor.

Kadına şiddetin hiç sayıldığı bu ülkede şikayetçi olmama rağmen ifadesi alınarak serbest bırakılıyor. Halam üzülme kızım diyor yine de.

Sonra üniversite sınavına girip Hukuk  tutturuyorum.Sonuçlara bakarken nasıl mutluyum.Halam beni nasıl okutacağı düşüncesine kapılıyor bu defa.

Henüz birinci sınıfıken,halamla beraber yürüyoruz caddede. Yolun karşısına geçeceğimiz esnada kırmızı ışık yanmasına rağmen bir araba hızla geliyor. Halam yığılıyor caddenin ortasında. Artık bedeninin sağ tarafını kullanamayacak raddeye geliyor. Ona bunu yapan kişi ise babasının parası sayesinde yurtdışına kaçırılıyor.Adalet yine yerini bulmuyor.

Okulu bırakıp halama bakmak zorunda kalıyorum. Gündüz kafede gece fabrikada vardiyalı çalışmaya başlıyorum. Halamı fizik tedaviye götürüyor bir umut düzelir diye umuyorum. Ne ben ummaktan vazgeçiyorum ne de halam iyileşme gösteriyor.

Fabrika beni yorduğu için, başka bir iş yapma fikrine kapılıyorum. Halam derslerin çok iyiydi, özel ders ver diyor. Hemen elimde kalan parayla broşür çıkarıp dağıtıyorum. Ben broşürleri dağıtırken benden biraz büyük bir genç bana bakıyor. Sanki tanıdığı birine bakar gibi. Sonra yerdeki broşürü kaldırıp ilerliyor.

Artık özel ders vermeye başlıyorum. Oldukça yorucu olsa da dışarda çalışmıyor oluşum halamı sevindiriyor.

O süreçte halam biraz olsun fizik tedaviye tepkiler vermeye başlıyor. Çok seviniyor deli gibi dönüyorum evin içinde. Halam benim için anne ben onun için hiç olmayan çocuğuyum diyor komşular.

Özel ders verdiğim bir evde bir çocuğun velisi benimle tartışıyor. Sokak çocuklarının da iyi arkadaşlar olabileceğini çocuğuna söyledim diye. Gülüp geçiyorum,bu onu daha da sinirlendiriyor. Beni kolumdan tuttuğu gibi kapı dışarı ediyor.Umursamaz görünerek ama içi buruk bir şekilde evin yolunu tutuyorum. Halama anlatıyorum bir sürü şey sayıp duruyor o evin sahibine. "Boşver Dilhun'um" diyor. "Benim bahtsız kızım" diye seviyor beni yine.

Birgün yine bir telefon geliyor, özel ders için çıkarttığım numarama. "Alo,alo" dememe rağmen karşı taraftan ses gelmiyor. Sonraki gün birdaha aynı numara arıyor beni.

Belki de zamanla iyi ki aramış diyeceğim o numara.

Belki de geleceğim olacak o numara.

Tok bir ses geliyor karşı taraftan. "İyi akşamla Dilhun Hanım, özel ders için aramıştım"diyor. Ev adresini tarif ediyor.
Ertesi gün erkenden uyanıp hazırlanıyorum. Siyah elbisemin üzerine beyaz gömlek giyip çıkıyorum evden.

Numaranın sahibinin evine geliyorum. Kocaman,tam çocukken hayal ettiğim gibi bir ev. Bahçedeki renk, renk çiçekler gözümü alıyor önce. Sonra bana doğru koşarak gelen köpeği görüyorum. Onunla oynamaya başladığımda birden üzerime geliyor ve kendimi yere atıyorum kahkaha seslerim bahçeyi doldururken bir ses doluşuyor kulaklarıma.

"Kuki ile erken tanışmışız."ayağa kalkıyor "Afedersiniz özür dilerim" diyerek sesin sahibine bakıyorum. Uzun boylu iri yapılı bir erkek karşılıyor beni. "Murat ben"diyerek elini uzatıyor.
"Dilhun"diyor ve elini sıkıyorum. Sonra eve doğru elini gösteriyor, peşinden yürüyorum. İçeriye adımımı atıyorum.

Kaderimi hayatımı değiştiren adımlar oluyor onlar.

Şimdiye kadar kimseyi sevmeyen birine aşkı tanıtıyor o ev. Biri tarafından sevilmenin nasıl birşey olduğunu gerçek anlamda tattırıyor bana..

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 15 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

DİLHUN Where stories live. Discover now