chapter thirteen

327 40 8
                                    

"aptal gibi oldu jisung!" diye bağırdım en sonunda. bir bok yapabiliyormuş gibi bana yardım etmek istemişti ve etrafı mahvettiğiyle kalmıştı. "ağlamak istiyorum. başıma daha çok iş çıkardın." arsızca gülmeye devam ettiğinde derin bir iç çektim. "iki kişiyiz amına koyayım, niye bu kadar yaparsın ki mesela?"

"aslında orada yanlış bir bilgin var bu arada," dedi kısık sesle. gözlerim kocaman açıldı.

"o ne demek?"

"çağırdım."

sertçe yutkundum. "kimi?"

cevap olarak kapı çaldığında kıkırdamaya çalıştı ama bakışımdan olsa gerek gülüşü içine kaçtı. kapıyı açtığında elimdekileri lavabonun içine bıraktım ve kapıya doğru baktım. "bunun gelmesine gerek var mıydı cidden?" diye bir ses duydum.

kim seungmin.

elimi belime koyduğumda olanları şok içinde izliyordum. yanında minho vardı ve o kadar alakasız bir ikiliydi ki, tepki verememiştim. arkalarından içeri giren emre ise cabasıydı.

kapıyı kapatacağını sandım ama içeri kocaman cüssesiyle hwang hyunjin girdi.

ağzım açık kaldı.

bir kendime, jisung'un mutfak önlüğüne, bir de ona bakarken nerede olduğumu algılamaya çalıştım. iki gün önce jisung'da kalmaya gelmiştim ve bugün izin günü olduğu için zorla beni bugün için de ikna etmişti.

hepsi içeri girdiğinde benimle karşılaştılar. onlar da aynı şekilde şaşırdığında dudaklarımı birbirine bastırdım. jisung en azından bir kişiyi çağırmıştır diye düşünmüştüm. seungmin bile buradaydı hem de karşısında önlükleydim.

onlar da beni böyle görmeyi beklemiyordu büyük ihtimalle.

boğazımı temizledim. "hoş geldiniz!" dedim bozuntuya vermemeye çalışarak. oturup ağlayacaktım ama neyse, gülelim...

her şeye tamamdım ama hyunjin'in burada olması tamamen saçmalıktı. buradakilerle ne zaman samimi olmuştu? jisung'u ne zaman evine gelecek kadar sevmişti?

mutfakla salonun iç içe olmasına söve söve yanlarına doğru ilerledim. bu iki gün mentalime iyi gelmişti ama bugünden sonra ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. "merhaba felix!" dedi seungmin gülerek. şapşal halimi beğenmişti sanırım. "jisung minho'yu aradığında yanında ben de vardım. davet edince çok sevindim."

"jisung minho'yu aradığında..." diye mırıldandım. yanımdaki jisung bunu duysa da bir şey demedi. "çok iyi yapmış gerçekten," samimiyetle konuştum. "sarılmak isterdim ama malum." dedim kollarımı kaldırarak.

kafasını sorun yok anlamında salladı. "ceketlerinizi alayım beyler." dedi jisung sonunda.

emre kısa bir göz kırpmayla selam verirken çoktan evin sahibiymiş gibi kuruldu. seungmin'de ceketini verip peşinden gitti. minho ile karşı karşıya kaldığımda gözlerimi kıstım. "hoşlanmadım bu durumdan," dedim. "neler olduğunu detaylıca anlatacaksın, jisung asla anlatmaz."

omuz silkti. "bana aşık." dünyanın en normal şeyiymiş gibi söyledi.

"ne?"

"hissediyorum, aşık bana."

yüzümü buruşturdum. acıyla gülümseyip kafamı salladım. "sen ne düşünüyorsun?"

"sen onun en yakın arkadaşısın, neden ona ne düşündüğümden bahsetmeyip sana bahsedeyim ki?"

gıcık olduğum biriydi.

mirror, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin