Hayat size şaşırtıcı sürprizler yapabiliyordu. Mesela şu an gişede tartıştığım adam hemen yanımda oturuyordu. Hay şansımı sikeyim.
“Ben?” dedim sadece. Daha ne diyebilirdim zaten. Adamla gel gişede tartış, uçakta yanındaki koltuğa otursa zaten ne diyebilirsin ki?
“Senin burada ne işin var?” Adama tek kaşımı kaldırarak Sen ciddi misin? bakışını attım. “Sence? Burası bir uçak olduğuna göre mangal yelleyeceğiz.” Adam gözlerini devirdi ve önüme döndü. Şu an onu hiç takmak istemiyordum kafama.
Çantamdan kablosuz kulaklığımı çıkardım ve taktım. Kulaklığı telefona bağladıktan sonra herhangi bir müzik açtım. Kulaklarıma Batuhan Kordel’in sesi doldu
Ah o güzel gözlerin
Dönsürüyor başımı
Lütfen seni izlerken
Hor gör bu telaşımı
Şarkı bu şekilde devam ederken uçak çoktan bulutların üstüne çıkmıştı bile. Buradan herşey küçücük ggözüküyordu. Sanki bütün bu toprakların sahibi kendimmişim gibi hissetiriyordu bana. Çok fazla seyahat yapan biri değildim. Hatta elimden gelse evden çıkmak bile istemiyordum ama uçakla bir yere gitmek, karnımda kelebeklerin uçuşmasını sağlıyordu. Gözlerimin dün geceden kalma uykusuzluk ve yorgunluk ile kapandığını hissettim...
....
Kolumu birinin dürtmesiyle gözlerimi açtım. İlk başta gözlerim ışığa alışamadığĵ için birkaç saniye kendime gelemedim. Gözlerim ışığa alışınca yanımda duran adama çevirdim bakışlarımı.
“Ne istiyorsun be?” diye adamı tersledim. Adam bıkkın bakışlarını yüzüme çevridi. Muhtemelen şu an yüzüm korku filmlerindeki korku karakterlerini aratmadığına bahse girebilirim.
“Uçak indi, haber vereyim dedim de, neyse ya."
Ben ise sadece gözlerimi devirmekle yetindim. Adama bak ya, böyle vereceksen haber hiç verme daha iyi. Uyanır uyanmaz şu maruz kaldığım şeye bakar mısınız?
Adam yanımdan kalkıp uçağın çıkışına doğru ilerledi. Bende kol çantamı alıp ayaklandım. Uçağın kapısından çıkınca yüzüme çarpan soğuk rüzgarla irkildim. İstanbul’un soğuk olduğunu biliyordum, sadece bu kadar olacağını tahmin etmiyordum. Uçak pistinden çıkıp havaalanına giriş yaptım. Valizimi almak için konveyör bandına yöneldim. Valizler henüz uçaktan inmemişti. Kısa bir beklemenin ardından band, yavaş yavaş dönmeye başladı. E tabii valizler de gelmeye başlamıştı.
Siyah,desensiz,düz valizimi fark ettim ve birkaç adım ilerledim. Valizimi zor da olsa aşağı çekebilmiştim. Yolun çok ortasında durduğumu fark edince kenara geçtim. Valizime karıştırmayayım diye kırmızı bir bant yapıştırmıştım. Valizi evirip çevirdim ama bant yoktu. Bu benim valizim dwğildi. Ve baliz alımları bitmişti. Biri benim valizimi almıştı! Neredeyse bütün eşyalarım onun içindeydi. Hemen gözlerim etrafı taradı. Ama bulamadım. Tam önüme dönüyordum ki gözüm bir şeye ilişti. O gişede tartıştığım ve uçakta yanıma oturan adam valizinin etrafını inceliyordu. Sanki ona baktığımı fark etmiş gibi gözleri üzerime çevrildi. Ah o koyu kahve gözler... Adamın bakışları yüzümden ayrılıp valize kaydı ve kaşları çatıldı. Adam elindeki valizle buraya doğru mu geliyordu yoksa bana mı öyle geliyordu? Hayır, gerçekten buraya doğru geliyordu.
Adam “Valize bakabilir miyim?” dediğinde hemen önümde duruyordu. “Pardon? Siz ne hakla bu valize bakıyorsunuz?” dedim. Gözlerim, adamın elinde kulpunu tuttuğu valize kaydı ve oradaki kırmızı bantı gördüm. Adam benim valizimi çalmıştı. Kolumda duran kol çantamı tutup adama vurmaya başladım. “Sen hangi cüretle benim valizimi çalıyorsun be?! Seni şikayet edeceğim. Hırsızsın sen!” Adam,kollarıyla kafasını koruyordu. Çünkü direkt adamın kafasına vuruyordum.
“Hanımefendi bi dinler misin- “
“Neyini dinleyeceğim ben be senin?! Hala kendini savunmaya çalışıyor pezevenk! Puşt herif!”
Adam,kollarımı tuttuğunda çırpınmaya başladım. Çırpınmalarımın faydasız olduğunu anlayınca tepinmeyi bıraktım. “Valizler karışmış, bende kendi valizimi almaya geldim.” dedi. Hass...
Birden dondum. Bu onun valizi miydi? Ve ben adama kendi valizine bakmasına izin vermemiş, birde onu hırsızlıkta suçlamada mı bulundum? Üstüne üstlük adama çantayla vurdum. E bir nevi sende hırsız oluyorsun Kumsal. Ama gardımı hemen indirmemeliydim. Başımı dikleştirdim. “O zaman wöyleseydin, ben nereden bileyim senin valizin olduğunu?”
Adam bıkkın bir nefes verdi. “Belki kafama çantayla vurmak yerine beni dinleseydiniz şu an çoktan valizimi alıp buradan gitmiştim.” Adam çok haklı. Zaten niye vurduysam? Belliydi onun valizi olduğu. Valizi yavaşça adama doğru ittim. Valiz düşmeden adam valizin kulpundan tuttu ve benim valizimi bırakıp bana bir kere bile bakmadan gitti. Puşt herif, insan bir özür diler. E bende dilememiştim... Şşşt, oraları karıştırma.
Havaalanından çıktığımda bir taksi çağırdım ve beklemeye başladım. Bir yandan da kalacağım otelin nerede olduğuna bakıyordum. Kalacağım oteli bile holding ayarlamıştı. Çok cömert insanlar elhamdülillah. Taksinin geldiğini korna sesiyle anladım ve taksiye bindim. Taksiciye kalacağım oteli söyledim ve yol almaya başladık. Holdingle görüşmem yarındı bu yüzden bugün dinlenebilecektim. Gerçekten çok cömert insanlardı.
Taksiden inip otele doğru yürüdüm. Konaklama oteli olduğu için çok da büyük değildi. Olmasına da gerek yoktu zaten. İlk maaşımı aldığım an bir ev kiralayacaktım. Otelden içeri girer girmez karanfil kokusu burnuma doldu. Resepsiyondaki esmer çocuğun bakışları bana döndüğünde yüzüne tatlı bir tebessüm yerleştirdi.
“Buyrun, size nasıl yardımcı olabilirim?” Bende resepsiyona doğru yürüdüm. “Bir rezervasyonum vardı.”
Çocuk bakışlarını önündeki bilgisayara çevirdi. “Peki, adınız nedir?” dediğinde bende çnatamdan kimliğimi çıkarıyordum. “Kumsal, Kumsal Aksoy.”dedim. Çocuğun bakışları bilgisayardan tekrar bana döndü. Ama bu çok kısa sürmüştü. Önüne bıraktığım kimliğimi eline aldı ve bir kimliğe bir de bilgisayara baktı. Bilgisayarın klavyesindrki birkaç tuşa basıp kimliğimi bana geru uzattı. Kimliğimin yqnında ise beyaz bir kart vardı. Galiba oda kartıydı. “206 numaralı oda, 3. Kattan sağa dönünce koridorun solunda.” dedi. Çocuğa sadece başımı sallamakla yetindim ve asansöre bindim.
Tuşlardan 3 yazan yere bastım ve asansör hareket etmeye başladı. Koridora çıktığımda odamı çabucak buldum ve kartımla kapıyı açıp kendimi içeri attım. Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki... Çantamı ve valizimi yatağımın ayak tarafına koydum ve üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa fırlattım. Ciddi anlamda kendimi yatağa fırlattım.
...
Uyandığımda, uyuduğumu yeni anlamıştım. Pencereden içeri sızan sokak lambalarının ışığı dışında etraf karanlıktı. Uzanıp yqtağımın kenarında duran gece lambasını açtım. Gece olmuştu. Saat kaçtı? Ne zamandan beri uyuyordum? Yataktan doğruldum ve ayakucuma koyduğum çantamdan telefonumu çıkarıp saate baktım. Saat dokuz buçuktu. Aslında çok geç değildi. Minay'dan birkaç mesaj vardı.
Minay-Neredesin kız?
Minay-İndin mi uçaktan?
Minay-KIZIM DELİRTME BENİ BAK ŞU MESAJLARA
Galiba Minay’ı biraz delirtmiştim. Biraz mı? Eğer biraz daha cevap vermezsem kendisi direkt buraya uçağa bile gerek kalmadan kendisi uçarak gelip beni boğardı.
Minay benim İzmir’deki en yakın arkadaşımdı. Kendisiyle anne ve babamın cenazesinde görmüştüm ama o zaman neredeyse hiç kendimde olmadığım için hiç konuşma şansım olmamıştı. Ama sonra, beraber aynı mekanda garsonluk yaptık ve bu şekilde tanıştık. Esmer güzeliydi, kahverengi gözleri vardı.
Hiç gecikmeden Minay’a mesaj yazdım.
Ben-Kusura bakma bebitom, gelir gelmez uyumuşum.
Mesaj 1 dakika içerisinde geldi.
Minay-İyi tamam, affettim.
Ben-Ne yapıyorsun?
Minay-Hiç, oturuyorum öyle.
Minay-Sen yemek yemedin değil mi?
Ben- :)
Minay-Yemeğini yedikten sonra konuşalım. Hadi öptüm bebetom.
Telefonu bir köşeye bıraktım ve banyoya doğru ilerledim. Aynada saçımı başımı düzelttikten sonra oda kartımı ve telefonumu da yanıma alıp resepsiyona ilerledim. Bu sefer başka biri vardı. Kızıl bir kadın vardı. Orta ysşlı gözüküyprdu ve hafif tombul bir vücuda sahipti. Kadın, kendisine doğru geldiğimi görünce gülümsedi. “Buyurun hanımefendi, bir şey mi istemiştiniz?” dedi güler yüzüyle. Bende kadına aynı şekilde tebessüm ederek “Yakınlarda akşam yemeği yiyebileceğım bir yer biliypr musunuz acaba?” dedim. Kadın biraz düşündükten sonra bana bir yerin adresini verdi ve benim için taksi çağırdı.
Taksiye parayı verdim ve restorandan içeri girdim. Gayet sade ve tatlı bir yerdi. Boş bir masa bulup oturdum ve garsondan menüyü istedim. Ton balıklı bir makarna sipariş verdim ve beklemeye başladım.
Hesabı ödedikten sonra restorandan çıktım. Yemek güzeldi, hatta baya güzeldi. Bu saatlerde taksi olmaz diye düşünüp yürümeye başladım. Zaten hava da almış olurdum.Telefonumu çıkarıp navigasyondan otelin nerede olduğuna baktım ve yol haritasını açtım. İlk önce sağa döndüm ve ilerledim. Karşıdan karşıya geçerken telefondan nereye döneceğime baktım. Ve korna sesiyle irkilerek geri kaçtım. Araba dibime kadar girmişti! Bir anlık şokla kalakaldım. Arabadan sarışın, benim yaşımda bir kız indi. Kız panikle bana doğru koştu ve elini saçlarına götürdü. “Çok, çok özür dilerim, Yeni yeni öğrenmeye başlıyorum arabayı da, kusura bakmayın lütfen. İyi misiniz? Bir yerinize bir şey oldu mu? Hastaneye gidebiliriz.” Kızın bu samimiyetine gülümsemeden edemedim.Çok tatlı ve naif bir sesi vardı. “Merak etmeyin, bir şeyim yok. İyiyim. Asıl sen iyi misin? O kadar paniklemiş duruyorsun ki betin benzin atmış.” dedim. Kız ise bana gülerek cevap verdi. “Yok ya, pudrayı biraz fazla sürdüm, ondan hortlağa benziyorum.." Bu tabirine gülmeden edemedim. Arabayı kenara çekti ve yanıma geri geldi.
“Ben Beyza bu arada.” dedi elini uzatrken. Elini sıktım. “Kumsal” Elimi çektiğimde gülümsedim.
Birlikte kahve içmeye karar verdik ve en yakınlarda bir kafeye oturduk. Neden bu şehirde olduğumu, ne iş yapacağımı anlattım. Beyza da burada doğup büyümüş. Bu yüzden bazı konularda bana yardım edebileceğini söyledi. Teklifini seve seve kabul ettim.Birbirimize telefon numaralarımızı verip ayrıldık. Ben otele geçtiğimde odama çıktım. Üzerime yeşil pijama takımımı giyip kendimi yatağa uzandım ve kendimi uykunun derinliklerine bıraktım.
....
Sabah yine o lanet alarmın sesiyle gözlerimi araladım. Yataktan kalkıp duşa girdim. Duştan çıkınca üzerime beyaz bir gömlek ve mavi bir jean giydim. Bugün o gündü. O holdingle görüşmem vardı. Umarım başarabilirim.
Odamdaki bütün işlerimi hallettikten sonra resepsiyona indim ve bir taksi çağırdım. Taksi geldiğinde arka koltuğa bindim ve holdingin konumunu verdim. Taksi holdingin önünde durduğunda parayı verdim ve taksiden indim. Koskocaman harflerle “MİSSİNG HOLDİNG” yazıyordu. Derin bir nefes aldım ve holdingin büyük , otomatik cam kapısından içeri girdim. Vay anasını be. Etraf beyaz mermerle süslenmişti. Resepsiyondakı kızın bakışları beni bulmuştu.
“Buyurun, kime bakmıştınız?”. Kızın o sesi beni aşırı derecede gıcık etmişti. Derin bir nefes aldım. “Bir iş görüşmem vardı.” Kız gözlerini devirip bilgisayara baktı. Bilgisayardan bir şeylere baktı ve kaşlarını kaldırarak bana baktı. Sonra yine bilgisayara dönfü.
“En üst kat, koridorun sonundaki oda.” Cacık.Ağzını yaya yaya konuşmuştu. Asansöre ilerledim ve çıkacağım katın numarasına bastım. Asansör bir ding sesiyle hareket etmeye başladı. Gerginlikten yumruklarımı açıp kapatıyordum. Asansörden indiğimde büyük ve uzun bir koridor karşıladı beni. Koridorun sonuna doğru yürüdüm ve odanın kapısını çaldım. İçerden duyduğum bir gel sesiyle içeri girdim. Girmeseydim. Bu hayat benimle dalga geçmeye bayılıyor galiba...