Manzaranın güzelliği bile keyfini yerine getirmeye yetmiyordu. Bu son zamanlarda yaşanan kötü olaylar ona bir asır sürmüş gibi gelmişti. Babasını yanında istiyordu. Sanki bu günler geçmeyecek gibiydi. Onu bu olayların içine attığı için babasına çok kızıyordu. Aslında kızdığı babası mıydı yoksa babaannesi mi diye düşündü. Çünkü neler oluyorsa onun yüzünden oluyor gibi bir durum vardı. Her taşın altından Handan hanım çıkıyordu.
Ayağa kalkıp etrafına şöyle bir bakınıp uzun bir nefes çekti. Gözleri kapalıyken konuşmaya başladı. "Sanki bağırsam geçicek gibi, ama bağırsam bile kimse duymayacak gibi." dedi.
Burak şakaya vurarak "İstersen bağır belki geçer ve zaten burada seni kimse duyamaz." diyerek gülmeye başladı.
Huzur, Burak'ın yanına tekrardan oturup omzuna vurdu. "Komik değildi." Diye cevap verdi gülümseyerek.
Burak vücudunu Huzur'a döndürüp ellerinden tuttu. "Bak aradığın çoğu sorunun cevabı bende değil ne yazık ki. Bende olmasını çok isterdim ama değil. Ama sen bu soruların cevabını ararken inan yanında olacağım. Çünkü dayım harika bir insandı. Yılda bir kere de görmüş olsamda. Onun varlığı müthişti. Telefonun ucundaki sesi insana çok iyi hissettirirdi. Şimdi o yok ama sen varsın. Senin yanında olacağım. Hem benim durumumda senden çok farksız sayılmaz. Hem belki benim sorularada yanıtlarını buluruz." diyerek sarıldı.
Huzur sarılırken gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. Eliyle onları silerken "Nasıl yani babamı tanıyor muydun?" diye sordu.
Burak tek kaşını havaya kaldırıp "Tabi ki, sana yalan söyleyecek değilim. Biz yılda bir kere Türkiye'ye geldiğimizde yada döneceğimiz zaman havalimanında buluşur yemek yerdik. Onun dışında sürekli olarak telefondan iletişim halindeydik. Baban olmasaydı annem bu önemli kararı verip hayatta boşanamayacaktı. Buraya dönemeyecektik." dedi.
Huzur babasının hakkında birşeyler duymak onu mutlu etmişti. Arkalarından yaklaşan bir araba dikkatlerini çekti. Bu araba Çınar'ın arabasıydı.
Huzur "Burak biz niye yürüdük acaba araba buraya kadar çıkıyorsa?" diye sordu.
Burak iki elini havaya kaldırıp "Vallahi ben gittikten sonra yapılmış olmalı o yol." diye güldü.
Çınar ve Melek arabadan inip yanlarına doğru yürümeye başladı. Önce Melek ile Huzur sarıldı. "Biz yanındayız." Diye fısıldadı Melek.
Ardından Çınar kollarının arasına aldı Huzur'u. Saçlarından bir nefes çekip öpücük kondurdu. Bir süre sarılı kaldıktan sonra kolunun altına aldı Huzur'u. Diğer eli ile Burak'la selamlaştı. "Adamları atlatmamız uzun sürdü. Sizi kaybedince akıllarına bizi takip etmek gelmiş. Araba nerde?" diye sordu.
Burak "Takip uygulaması muhabbetine yolun kenarında bıraktım burayı bulamasınlar diye." dedi.
Huzur gözlerini büyültüp baktı, Burak "Ne yalan söyledim sayılmaz." dedi.
Çınar aralarında geçen muhabbeti anlamamış gibi yüzlerine baktı. Huzur "Yoldan buraya kadar patika bir yoldan yürüttü beni. Sizde buraya arabayla gelince ben gittikten sonra yol yapmışlar dedi." dedi.
Burak "Arkamızdan gelecekleri belliydi bende atlattım yine olsa yine yaparım." dedi.
Dördü biraz daha sohbet edip biraz manzara izledikten sonra Huzur "Burak, arabanın anahtarlarını verir misin? Sanırım artık gitmem gereken bir yer var." diyerek elini uzattı.
Burak yüzüne bakmaya devam edip "Yalnız gideceğini düşünme sakın." diye lafa başladı. Huzur tam lafını bölecekken "Seni hiç bir yere yalnız göndermiyorum. Nokta." diye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
General Fiction"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...