Vatan için seve seve canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
6. Bölüm Şehit asker...
"Birazdan gün batar. Bir kovuk bulup onun içine girmemiz lazım." Hasan ile göreve çıkmıştık. Dağın başında bir yamaçta ilerliyorduk.
"Emredersin komutanım."
"Ayakların nasıl hoca?"
"İyi."
"Atma lan." dememle güldü hoca.
"Ee tamam biraz kötüleşme var."
"Böyle sinir stres bozulduğunda sanki ayak tabanlarına böyle cıva verilmiş gibi olur. Böyle beynin kaslara hükmü gecikir. Ayakların yere basar ama oradan kalkmak bilmez."
Bir kovuğa sığındığımızda kumanyalarımızı çıkarıp yemeye başladık.
"Komutanım özel olmazsa bir soru sorabilir miyim?"
"Sor bakalım."
"Komutanım doktor hanımla aranızda gerçekten bir şey var mı?" Daha adı dahi geçmeden namıyla beni duraksatmıştı. Kumanyamı kaşığımla didiklemeye başladım.
Defne Mutlu, karargahın en iyi doktoru. Herkesin dilindeki namıyla doktor hanım. Onun hakkında çok bir araştırma yapmamış olsam da okulunu birincilikle bitirdiğinden en sevdiği kitaba kadar öğrenmiştim. Tabii ki de çok araştırma yapmamıştım.
"Yok. Olamaz da inadın önde gideni, aksi, huysuz. Küçükken okulda erkekleri dövüyormuş lan. Sadece kardeşini ağlattılar diye hem de." Tabii ki de araştırmıştım. Aslında her şeyi biliyordum. İki kız kardeşi olduğunu, babasının nerede ne zaman nasıl öldüğünü... Neden bilmiyorum ama çok zor bulmuştum bilgileri. Girmediğim dosya kalmamış en son Albay Mevlüt’ün özel izniyle anca ulaşmıştım.
"Komutanım bunu duysa size neler sıralar biliyorsunuz değil mi?"
"Yapar. Bundan eminim."
Peşimizdeki heriflerden sakin geçirebildiğimiz birkaç saatimiz sıkıştığımız yerde çatışmayla sonlandı. "Komutanım şimdi ne yapacağız?"
"Sabaha kadar bekleyeceğiz. Ondan sonra bir karar vermemiz lazım. Şimdi bizi kuşattıkları için rahatlar. Kayıp vermeden bizi ele geçirmek istiyorlar."
Telsizden gelen sesle Hasan telsizi bana fırlattı. "Konuş."
"Görüşmeyeli ne var ne yok esker?"
"Ne söyleyeceksen söyle."
"Şu teslim olma işini diyem ha. Bi daha düşünsene. Bu arada senin rütben ne esker?"
"Sana ne lan?"
"Benim için fark etmez canım. Sınıfın hiç önemi yok ha."
"İyi o zaman, problem yok."
"Ama gene de merak ediyem haa."
"Bizimkiler birazdan gelir o zaman bol bol rütbe görürsün."
Hasan'la beraber telsizden de gülme sesi geldi. "Hiç sanmıyem esker, blöfün berbattı yav."
"Ne söyleyeceksen söyle."
"Yok yok sen heç havanda değilsen ha. Yarın açlık susuzluk tepene bindiğinde görüşelim."
Telsiz kapanıp ateş kesilince geriye sadece beklemek kalıyordu. Mecbur geriye yaslanıp beklemeye başladık.
"Bundan sonra saat başı ateş edecekler. Tam daldığımızda sabaha kadar kafamız kazan gibi olacak. Moralimiz bozuk olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elbruz
Teen FictionBizim kaderimiz onun vurulmasıyla kesişmişti ve Allah korusun birimizin vurulmasıyla bitecekti. Sanırım bu onu ölene kadar seveceğim demenin başka bir şekliydi. İnstagram... elbruz_blackpearln