'Yaşadığımı biliyorum, ama ne yaşadığımı bilmiyorum..'
Hayat, hızlı esen bir rüzgar misaliydi. Bizler de havada uçuşan yapraklar.. Tam olarak ne zamandı dalımızdan kopup başka diyarlara savruluşumuz, veya hangi mevsimde ağaçtan düşüp toprakla kavuşmuştuk? Buna verebilecek bir cevabımız yoktu sanırım. Yaşamımızın belli bir noktasında sonbahara denk geldik ve soldu tüm yeşilimiz. Kış olunca da kurudu benliğimiz.. Fakat yeniden dirilmek için bir şansımız var mıydı gerçekten de?
Yaz yeniden gelir miydi?
Güneş yeniden doğar mıydı?
Serin karanlık son bulur muydu?
Eğer cevabınız hâlâ 'evet' ise, tebrikler. Herşeye rağmen umudunuz var demektir. Peki ya cevabı 'hayır' olanlar?
Umudunu kaybedenler kulübüne hoşgeldiniz..
Fakat karakterim gereği oturup da sabaha kadar ızdırap geceleri yapmaktan ziyade, bütün öfkemi ve kederimi savaşarak ve bir şeyler ile mücadele ederek giderme taraftarıydım ben. Bir nevi terapi gibi geliyordu bu bana. Ah, hadi ama, benim adım Kelebek. Kozam bana dert olduysa, parçalayarak yok ederdim onu. Bundan daha azı beklenemezdi benden zaten.
Derin felsefi düşüncelerimi ve aydınlanma anımı bölüp de benliğimi gerçekliğe çeken şey, profesörün tansiyon aletinin sesi olmuştu.
"Ahh tanrım.. Tansiyonum fırlamış.. Biri bana ayran yapsın.."
Alt dudağımı ısırıp ekranda ki işaretlere bakıp gözlerimi kaçırdım ve yerimden ayaklanıp masumane bir gülümseme ile mırıldandım.
"Elbette canım profesörüm.. Hemen bir ayran yapıyorum şimdi size.."
Âires, tahtına yerleşmiş bir kral gibi tekli koltukta yayılarak otururken kendinden ödün vermiyor ve siyah gözlerinde en ufak bir ilgi belirtisi geçmiyordu. Sgotach ise arkasına yaslandığı koltukta aşağı kaymışken neredeyse uyumak üzere gibi baygın gözlerle bakıyordu yaşlı adama. İkisinin de umrumda değildi fakat profesör bizimle ilgili her şeyi öğrenmişti.. Çünkü buna mecbur kalmıştık! Stresle gerilen bedenimi büyük bir çabayla mutfağa taşıyıp dolaptan yoğurt ve soğuk su çıkarttım. Geniş bir kavanozun içine iki kaşık yoğurt ekleyip üstünü suyla doldurdum ve bir çay kaşığı tuz ekleyip kavanozun kapağını kapattım. Gergin bir tavırla cam şişeyi sallarken beynime hücum eden düşünceleri öteye itmeye çalıştım.
Ona gerçekleri anlatarak iyi mi etmiştik gerçekten?
Profesörü tehlikeye atmış sayılır mıydık?
Rionnag bizden kurtulmak isterken tıpkı Sgotac'ı öldürmeye çalıştığı gibi ona da zarar verir miydi?
Ya sağda solda bizi ifşa edecek sözler kaçırırsa ağzından?
Kavanozu kavramış ellerimin üstüne yerleşen iri ellerle beraber irkildim. Arkamda ki sıcak bedenin ruhuma yaydığı güven hissiyatı ve burnuma dolan ferah orman kokusuna karşı iç çektim. Kahve gözlerim kavanozun içinde ki köpürmüş içeceğe takıldı. Dünyanın en köpüklü ayranı olmuştu sanırım..
"Nabzını hızlandıran erkek ben değilsem eğer, başka biri de olamaz Dealan-dè Beag.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasyYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...