6. Bölüm: Kurye

14 2 0
                                    

Uyandığımda saat öğlen ikiydi. Çoktan okulu kaçırmıştım. Zaten bugün okula gitmeyi de düşünmüyordum. 

Yataktan yavaşça kalktım, kendimi biraz halsiz hissediyordum. İlk önce mutfağa gidip kendime bir şeyler hazırlayacaktım, daha sonra dün akşamdan dağılan yerleri toparlayacaktım ama kendimde o gücü bulamıyordum. Belki evi toplama işini biraz daha sonraya erteleyebilirdim? 

Mutfağa girip kendime bir kahve yaptım. Ardından sucuklu tost hazırladım. Tost daha hafif olduğu için onu yaralı elimle tuttum ve küçük balkonuma çıkarak kahvaltımı yapmaya başladım. Boş boş karşıdaki binayı izlerken yan taraftan bir ses duydum. 

"Günaydın Jisung." Yan balkon baktığımda Minho'yu gördüm. Onunda elinde bir kahve fincanı vardı. "Günaydın Minho. Neden okulda değilsin?" Neden okula gitmemişti ki? Bir sağlık sorunu olduğunu sanmıyorum dün akşam gayet iyi görünüyordu. "Sana bakıcılık yapmak için evde kaldım." Ona anlamaz gözlerle baktım. Neden benim için derslerini aksatmıştı ki? "Buna gerek yoktu. Gayet iyiyim gördüğün gibi." 

"Elin de iyi mi?" Tostu tuttuğum elime bir bakış attı. "Evet gayet iyi. Acımıyor bile." Aslında acıyordu ama dayanılmayacak kadar değil. Beni başıyla onayladı ve kahvesinin son yudumunu içip içeriye girdi. İnsan bir 'görüşürüz' der be! Of ben niye bunu kafaya takıyorum ki? 

Bende kahvemi ve tostumu bitirip içeriye girdim. Yerdeki cam parçalarıyla biraz bakıştım daha sonra bardağı bırakmak için mutfağa girdim. Bardağı sudan geçirirken kapım çaldı. Muhtemelen Minho dediklerime inanmayıp kontrol etmeye gelmişti. Yoksa başka kim bu saatte gelirdi ki? Bardağı tezgaha bıraktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda siyah yağmurluklu biri duruyordu. Kapüşonu yüzünü kapatacak şekildeydi. Bu kişi tabi ki de sevgili kuryemdi. Bu gün teslimat olacağına dair bir mesaj gelmemişti bana. 

"Kurye, neden geldin?" Sessizce durdu, bir cevap bekledim ama hiç bir şey söylemedi. "Hey sana diyorum. Neden buradasın?" Tam kapıyı kapatacağım sırada bir anda üstüme doğru düştü. Son anda yakalayabildim, yoksa ikimiz de yeri boylardık. 

Onu kaldırmaya çalıştığımda kalkmadı. Kollarım arasında hareketsiz bir şekilde duruyordu. O sırada elimin ıslak bir şeye değdiğini hissettim. Elime baktığımda kanla kaplı olduğunu gördüm. Kurye yaralanmış mıydı? Zor da olsa onu içeriye taşıdım ve koltuğa yatırdım. Yarasını daha iyi görebilmek için üstündeki yağmurluğu çıkarıp bir köşeye attım. İlk defa yüzünü gördüm kişiya baktım. Geçen seneden beri ayda bir kez evimin önüne gelir. Bana ya mal getirir ya da camları almak için gelirdi, ama hiç bir zaman yüzünü görmemiştim. Bana adını bile söylememişti, bu yüzden ona her zaman 'kurye' derdim. Şimdi ise güzel yüzünü inceliyordum. 

Sol gözünde bir yara izi vardı. Kaşının üstünden göz altına kadar dümdüz bir çizgiydi. Eski bir yaraya benziyordu ama güzelliğinden bir şey kaybettirmiyordu. Aksine ona daha çekici bir hava katıyordu. Saçları simsiyahtı, gözleri çekikti ve kusursuz bir burnu vardı. Yan profili bile mükemmeldi.  

Gözlerim kanayan yarasına kaydı. Belinin sağ tarafındaydı yara. Biraz derin görünüyordu. Hızlıca banyoya girdim ve oradaki dolapta duran ilk yardım çantasını aldım. Salona geri dönüp koltuğun yanına oturdum ve kuryenin tişörtünü biraz yukarıya kaldırdım. Acıyla inlediğinde kendine geldiğini anladım. "Hey kurye pansuman yapmaya çalışıyorum kıpırdanma, tamam mı?" Gözleri kapalı bir şekilde başını salladı, bende antiseptiği bir pamuğun üzerine döktüm ve yavaşça yaraya değdirmeye başladım. Arada ağzından acı dolu inlemeler çıksa da işime devam ettim. Ama yara hafifçe kanamaya devam ediyordu. Yara kanadıkça bende endişeleniyordum, sanırım bir hastaneye gitmesi gerekecekti. 

Antiseptiği yaranın üzerine tamamen sürdüğüm halde kanama durmamıştı, bu sefer oksijenli su sürmeye karar verdim. Açıkçası pansuman yapmak hakkında bir bilgim yoktu, bu yüzden yara kanamaya devam ediyordu. En sonunda hiç bir işi beceremediğime karar kıldım ve telefonumu elime aldım. Okul çıkış saati gelmişti Changbin'i arayacaktım. Annesi uzman bir doktordu bu yüzden pansuman yapmayı biliyordu. 

Changbin'in numarasını tuşladım ve açmasını bekledim. Çok bekletmeden de açmıştı zaten.

"Jisung sen neredesin lan göt!? Hiç bir şey yazmadan okula gelmiyorsun! Niye söylemiyorsun gelmeyeceğini bende gelmezdim!" Kulağımın dibinde bağırmasıyla telefonu kendimden biraz uzaklaştırdım. Sanırım biraz sinirlenmişti. 

"Ya vallahi çok ani gelişen bir şeydi Changcığım. Yoksa sana haber veririm tabi ki de." Histerik bir gülüş sundum ve asıl konuya geçtim. "Chang şimdi bana gelebilir misin çok önemli bir durum var da." Olabildiğince ikna edici bir tonda söylemeye çalıştım. Bana sinirlendiği için gelmeme ihtimali yüksekti. 

"Eğer yemekler de sendense gelirim." Duyduğum şeyle yüzüme büyük bir gülümseme yerleşti. Kuryeye güzel bir pansuman yapılacaktı. Telefonda kurye konusunu açmamamın nedeni soru soracak olmasıydı. Geldiğinde öğrenmesi daha iyiydi. 

"Benden benden. Hadi çabuk gel." 

"Tamam geliyorum." Telefonu kapattım ve bir köşeye koydum, sonra kuryenin yanına geçip yarasını tekrar kontrol ettim. Aynı şekilde kanamaya devam ediyordu. Banyodan bir bez parçası aldım ve yarasının üzerine bastırmaya başladım. 

...

"Hoş geldin Chang." Bana bir şey demeden içeriye girdi. Artık evimi kendi evi gibi sahiplenmişti. Ama salona geçip kanlar içerisinde koltukta yatan kuryeyi görmesiyle ufak bir çığlık attı. Peşinden gittim ve ona açıkladım. "Seni bu yüzden çağırmıştım. Ben pansuman yapamıyorum, o yüzden bana yardım etmen için seni çağırdım." 

İrileşmiş gözleriyle bana döndü. "Bunu sen yapmadın değil mi?" Aynı şaşkınlıkla ona baktım ve cevapladım. "Ben yapmış olsam niye seni çağırayım?" Bir süre düşündü ve mantıklı olduğuna karar verip kuryeye doğru ilerledi. Yanına çöküp tişörtünü kaldırdı ve yarasını incelemeye başladı. 

"Umarım evinde ilk yardım çantası vardır?" Başımı 'evet' anlamında salladım ve banyodaki çantayı almak için oraya gittim. Hızlıca alıp Changbin'e verdim. Çantayı açıp içinden bir kaç ilaç çıkardı. Pamuğa üstünde antiseptik yazan ilacı sürdü ve yaraya yavaş yavaş sürmeye başladı. Ardından bir kaç ilaç daha sürdükten sonra dikiş atmak için iğne ve iplik çıkardı. 

Açıkçası Changbin'in bu kadar şey yapabileceğini tahmin etmemiştim. Daha önce onu defalarca pansuman yaparken izlesem de birine dikiş attığını hiç görmemiştim. "İşim bitti." Sargı bezini keserken söylemişti. Attığı dikişlere baktığımda oldukça profesyonel duruyordu. Sanki bir doktorun elinden çıkmış gibi. 

"Sence ne zaman uyanır?" Bir süre cevap vermedi ve sargıyı sarmakla uğraştı. Sanırım düşünüyordu? "Onu bilmiyorum ama 1 günden uzun süre uyanmazsa işler kötü demektir. O zaman onu hastaneye götürmeliyiz." Başımla onayladım ve tekli koltuklardan birine oturdum. Sanırım ilk defa evimde Changbin dışında biri kalacaktı. 

-Selamlar herkese 7 aydır bölüm atmıyormuşum onu öğrendim bugün. Bir anda yazma isteği geldiği için yazdım ama çok sık bölüm geleceğini sanmıyorum bu fici bitirmek mucize olur benim için.-

Horlama amk -Minsung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin