Birini yarasından öpmek, o kişiye verilen kıymetin bir yansımasıdır. Yarayı kanırtmak yerine busesiyle iyi etmek isteyen kalp, görüp görebileceğiniz en merhametli kalplerden birisidir. Ancak bu durum iki yakın insan arasında daha da anlaşılır olabilir. Henüz birbirini yeni tanıyan ama şartlar gereği tahmin edilenden fazla birlikte vakit geçiren iki insan ya da iki karşı cinsin bu yakınlığa bu kadar kısa sürede ulaşması, benim gibi realistim diye geçinen her insanı biraz düşündürür. Metehan bey de en az benim kadar realist olmalı ki; olduğu garip durumdan yavaşça sıyrıldı ve ben hariç odadaki her noktaya baktıktan sonra konuşma gereği duydu.
" Yaptığımın saçma bir şey olduğunu biliyorum, özür dilerim. Ama annem küçükken bizi hep yaralarımızdan öper ve yaralarımızı iyi ederdi. Adına da iyilik öpücüğü derdi. Nasıl aklıma geldi, neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama sırf ben yaralanmayayım diye kendini feda ettiğin için bu iyilik öpücüğünü vermem gerektiğini düşündüm. Eğer seni rahatsız ettiysem çok özür dilerim. "
Açıklaması, yaptığı şeyden daha dikkat çekici gelmişti o an. Merhamet duygusunu çok güzel bir kadından öğrenmiş ve öğretmenini çok küçük yaşta kaybetmişti. Asıl yaralı olan oydu, onun iyilik öpücüğüne ihtiyacı vardı. Ben cevapsız kaldıkça utangaçlığı daha belirgin hal almış ve bir an önce yanımdan uzaklaşması gerektiğini düşündüğü her haline yansımıştı. Buna izin veremezdim. Hala mevcut olan yakınlığımızı deyerlendirip yanağına içten bir öpücük kondurdum. "Bu da sizin görünmeyen yaralarınız için bir iyilik öpücüğü. " dedim sonrasında da. Yüzünde giderek yayılan çocuksu sevinci o kadar yakından görmek benim de yüzümü güldürmüştü.
" Çok safsın, çok temizsin Azra. Nasıl böyle kalabildin? "
" Bahsettiğiniz gibi biri miyim bilmiyorum Metehan bey. Ben sadece aklımın, mantığımın ve de bunlara yol gösteren kalbimin izinden çıkmamaya çalışarak yaşadım bu güne kadar. Aklıma uyan merhametime uymuyorsa ya da kalbimin dilediği mantıklı değilse o ikisini hiç karşı karşıya getirmedim. İyi olan değil, haklı olan kazanmalıydı benim için. Aynı anneden babadan olmamıza, aynı ölçüde sevgi ve terbiyeyle büyümemize rağmen kardeşim oldukça bencil biridir mesela. Annem ve babam o kadar eşit sevmiştir ve bunu öyle kusursuz hissettirmiştir ki bize; ben bir gün bile küçük kardeşimi kıskandığımı hatırlamam. Ama o benim başarılı bir öğrenci, insan oluşum nedeniyle aldığım övgüleri kıskanır, bana gönül koyar. İster ki bütün ilgi onun üzerinde olsun. Onu yatıştırma işini yine kimseye bırakmaz, ben üstlenirim. İsterim ki her başı sıkıştığında, yanlışa düştüğünde çekinmeden, korkmadan yardım isteyeceği biri olsun. Sevdiğim birini yaralarından öpmeyi hiç akıl edemedim bu güne kadar. Belki de yara almaması için uğraşmakla çok meşgul etmiştim kendimi. Ama bana bu seçeneği hatırlattığınız için teşekkür ederim. "
" İnsan ömrü boyunca eksik ve öğrenendir. Son nefesine kadar öğrenecekleri hiç bitmez, ömrü biter ama geride bir çok bilinmezlik bırakır. Babam bize "sizden öğreneceğim çok şey var çocuklar." dediğinde kendimi mahcup hisseder ve utanırdım. Sen benden büyük ve tecrübelisin, benden daha çok şey biliyorsun diye diretirdim. O ne derdi biliyor musun? 'Belki öyle ama ben senin baktığın yerden bakamıyorum, senin gördüğünü göremiyorum evlat. Her insanın farklı bir idrakı vardır, bunu sakın unutma. ' demişti. Bu gerçekliğin farkına vardığımdan beri istişareye oldukça önem veririm. Yeni bir iş alacağım, yeni bir projeye başlayacağım zaman bu işin içinde olacak kim varsa hepsinin fikrini bilmek isteim. Bizimle çalıştıkça göreceksin; bütün şirketlerde aynı düstur sürdürülmeye devam ediyor. Bu düzeni bozan kimseyi içimizde barındırmamak benim başarı sırlarımdan birisi. Ben öyle herkesle sırlarımı paylaşmam haberin olsun. "
Ben herkes değilim Metehan bey. Diyecektim. Ya da dedim mi ki? Adam yine pişmiş kelle gibi sırıtıyor. "Senin bu düşündüğünü hemen söyleme huyuna bir ayarlama yapmalıyız Azra. Yoksa ciddiyet namına bir şey kalmayacak bende." demişti.