tanıştığımız günü hatırlıyorum.
bir cumartesi gecesi. saat sekizdi. yağmurlu bir gündü. yazın son günleri yerini sonbahara bırakıyordu. ağaçların yeşil yaprakları hafif esen rüzgarla birlikte ıslaktı.
odamda oturmaktan sıkılmıştım, dinlediğim müzik bir işe yaramıyordu. evden çıktım. boş sokağı geçip ana caddeye indim. seul bu saatlerde kalabalık olurdu ama az insan vardı. her zaman gittiğim markete girdim, bir şeyler aldım ve bir banka oturdum.
seni gördüm. muhtemelen marketten çıkmıştın.
sigaranı elinde tutuyor ve ceplerini karışyırıyordun. yanıma oturdun "çakmağın var mı?" diye sordun.
koyu kahve ve uzun saçların gözlerini seçmeme engel oldu. arada bakışlarını yakalıyordum. iyi görünüyordun ve o gece seni fark etmemek imkansızdı. sigarayı tutan kemikli esmer ellerin, ince metal yüzüklerin, dumanı çekerken içe göçen yanakların, keskin çene hattın, dar siyah yırtık kotun ve üzerimde gezinen kısık bakışların o gece bana en büyük günahım olacağını çığlık atarak fısıldıyordu.
o geceden sonra seni merak etmeye başladım. gözlerim seni arıyordu.
bir hafta boyunca aklımdan çıkmadın. seni yeniden görmek istiyordum. sana biraz olsun benzettiğim herkes heyecanlanmama neden oluyordu.
birkaç kez evimin yakınındaki markete girip çıktığını görmüştüm. yanında bizim yaşlarımızda sarışın bir çocuk oluyordu. bazen eve giderken sokakta gülüşme seslerinizi duyuyordum.
birkaç gün sonra, bir gece içimde susmayan o merağa yenik düşüp sana rastlayabilmek için dışarı çıktım. bu sefer çok uzaklaşmadım. saat geç değildi, yediye çeyrek vardı. yine aynı yolu geçip, o sokağa yürüdüm. seni bir daha göremeyeceğim için endişeleniyordum. içimde garip bir merak hissi uyandırıyordun. bende yarattığın bu etki neydi inan bilmiyordum. seni tekrar görmek istiyordum. delirmiş olabilirdim, bilmiyordum.
hatırlıyorum. çok geçmeden seni marketten çıkarken gördüm. yolun karşısında bir marketin önündeki masaya oturmuş yine sigara içiyordun. yağmurdan dolayı hızlı adımlarla yanına yürüdüğümde aklımda konuşacak bir şey yoktu.
dışarıdan sana bakan biri havalı olduğunu düşünürdü. seni biraz inceleyipte sevgilin olmak istemeyecek bir kız olacağını sanmıyordum. ik gördüğüm anda beni kendine çekmiştin. auran beni büyülüyordu ve ben bunun daha hiçbir şey olmadığını o zamanlar bilmiyordum.
beni hatırlıyormuydun emin değildim. yanına yaklaştığımda varlığımı hissetmiş, bakışlarını bana çıkarmıştın. "selam." dedim.
gülümsemeye çalışsamda yüzümdeki ifadenin gülümsemeden uzak olduğunu biliyordum. seni inceledim. yüzünü, deri ceketini, koluna taktığın demir bileklikleri. bir süre cevap vermediğinde gidecektim ki, buna değeceğini fark ettim. seninle tanışmak istiyordum.
yakışıklı oluşun muydu beni heyecanlandıran, yoksa arkadaş mı olmak istiyordum?
bilmiyordum. sadece içimden bir ses seninle tanışmam gerektiğini söylüyordu. o farklı. seni gördüğüm ilk an anlamıştım bunu.
cevap vermedin. beni süzdün. gözlerimi devirecek gibi olsamda kendimi tuttum. kendimi beğenmiş tavrım hoşuna gitmeyebilirdi ama böyle biriydim. sonra gözlerini üzerimden çektin.
bana bakmadığını fırsat bilip seni incelemeye başladım. bana bakmadığın her an bir fırsatmış gibi seni inceliyordum. gözlerin açık kahveydi, kehribara çalıyordu. yüzün altın orantılı gibiydi ve yakışıklıydı. teninde hafif bir esmerlik vardı. sen, ayrıntıların dikkat çekiciydi ve bakmaktan sıkılacağım türden değildi.