16.Bölüm ''Oyun.''

362 51 36
                                    

Köyün tamamı boşaltılmıştı. Cian sığınağa doğru götürürken görünürlerde birisi yoktu. Kargaşanın sahip olduğu izler etrafa yansımış ve dağılmıştı. Kimseyi görmemiş olmamız bir yandan iyi durumdu. Canavarların saldırdığı düşüncesi yeteri kadar korkunçken sürü halinde saldırmalarını canlandırmak istemiyordum.

Cian köyün zarar gören her noktasını gördükçe içi acıyordu. Elini kaldırıp göğsüne tutarak yürüse de acının yarada değil kalbinde olduğunu hissedebiliyordum. Mei hemen yanı başımda attığı adımların dikkatli olması gözümden kaçmamıştı. Tarikatın yardıma geldiğini söylemişti. Kurtlarla birlikte sığınakta olmaları ihtimaldi. En azından öyle umut ediyordum.

Köyün çıkışına doğru yürüdük. Her ne kadar köyün boş olduğunu biliyor olsam da en ufak harekette durum sesi dinliyordum. Ağaçların fısıldamaları mırıltı şeklinde arkamdan takip ederken gücümü çıkarmamak için kendimi tutuyordum.

''Sığınağa ne kadar kaldı?'' dedim önden giden Cian'a. Acele etmesi oldukça normaldi. Ben nasıl etrafta birinin varlığını hissetmeye çalışıyorsam o da sürüsüne çağrıda bulunuyordu. ''Çok uzakta değil,'' diye cevap verdi Cian. Yüz hatlarının benden küçük olduğunu söyleyebilirdim ama bedenen benden iriydi. Mei'nin onu kurt halindeyken torba gibi taşımasını unutmayacaktım.

''Tarikattakiler de orada mıdır?'' diye soru yönelttim bu sefer Mei'ye. Beni ilk defa odamdan almaya geldiğinde sessiz rehber olarak lakap takmıştım. Sanırım kişiliği bu yöndeydi.

''Köyün durumuna bakarsak orada olma ihtimalleri yüksek,'' dedi Mei. Tarikattakilerle iletişim halinde olduğunu söylediğinde bunu nasıl yaptığını merak etmiştim. Aslında merak ettiğim çok fazla şey vardı. Henüz tarikatta yeniydim ve kitaplardaki bilgiler dışında bilgim yoktu. Mei'nin rütbesi neydi, ne zamandır buradaydı, tarikat bir kale olmasına rağmen neden kimse yoktu...Sormam için beni itekleyen merakıma rağmen her seferinde dilimin ucunu ısırarak durdurdum.

Ön görülemez bir durumdaydım ve yarın ne olacağı konusunda artık düşünemiyordum.

Cian yolun devamında bizi yönlendirdi. Köy arkamızda kaldı ve görüş açımızdan çıkmaya başladı. Ağaçların yolları yavaş yavaş sakladığını görüyordum. Ormanın içerisindeki yürüyüş bana evden ayrıldığım zamanı hatırlattı. Şimdi ise bambaşka bir yerdeydim.

Esen rüzgar örgülü saçlarımdan düşen tutamları havalandırdı ve kulağıma fısıldadı. Adımlarım yavaşladı ve fısıltının altındaki cümleyi anlamaya çalıştım. O sırada Cian konuştu. ''Durun, kan kokusu alıyorum.''

Başını yana çevirmiş ve gözlerini kısarak ileriye bakmıştı. İnsan formunda olsa bile kurt özelliklerinin olmadığı anlamına gelmiyordu. Mei yanıma yaklaştı ve Cian'ın baktığı yöne baktı. Olası herhangi bir şeye hazırlıklıydı. Hiç dövüşürken görmemiştim ama gördüğüm çaylaklardan daha yetenekli olduğuna emindim.

''O tarafta,'' dedi Cian tekrardan. Sonrasında işaret ettiği yöne doğru koşmaya başladı. Mei'nin Cian'ın koşmasına karşılık kaşlarını çattığını gördüm. Maskesinin altından ifadesi tam olarak belli değildi ama kontrolsüz hareket etmesi hoşuna gitmemişti. Üstelik yaralıydı ve koşması iyi değildi. Acaba ona acıyı hissettirmemekle kötü mü yapmıştım? En azından bedeni hissetmiyor diye rastgele davranamazdı.

Sonuç olarak hızla koşan Cian'ın arkasından gittik. Kaşla göz arasında kaybolsa bile attığı adımın izleri nemli toprakta duruyordu. Kaybolmayacağına ve onu her şekilde bulacağımıza zaten emindim. Sığınağın olduğu tarafın tersine doğru ilerledik. Ağaçlar giderek sıklaşmaya, dikenli çalılar yolumuzu kesmeye başladı.

YAŞAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin