ŞEHADET - Vatan için / 29

446 50 25
                                    

TOPRAK

'Erken' tam olarak saat kaça tekabül ederdi?

Aylar ya da mevsimler önemli miydi bu zaman dilimini belirlemede?

Mesela kış yaklaşırken sabah altı suları erken sayılır mıydı? Yoksa erken diyebilmek için illa şafak sökümünden önceki saatler mi gerekliydi?

Bilmiyordum.

Bilmediğim içinde tüm gece boyunca üzerimde her türlü arazi şartına uyum sağlayacak kıyafetlerimle hazırlıklı bir şekilde oturmuş, kapının önündeki en ufak harekete bile kulak kesilmiştim. Olcay Bey'in nereye gittiğini bilmiyordum. Fakat hislerimde yanılmıyorsam operasyonla ilgisi olduğuna emindim.

Konumuz güvense, bana güvenebileceği yegâne yer araziydi.

Orada olmalıydım.

Kolay olmayacaktı. Büyük ihtimal beni yanında götürmemek için elinden geleni ardına da koymayacaktı ama direnecektim. Bunu babama borçluydum.

Uyku hali yine gözlerime baskı uygulamaya başladığında ayaklandım ve sayısını artık tutmadığım kahveden bir tane daha yapmak için mutfağa doğru yürüdüm. Neyse ki Mervelerde yemek yemiştim yoksa yirmi dört saat içerisinde aldığım kafeinden komaya girmezsem, sanırım hiçbir zaman girmezdim.

Kettledaki suyu kontrol ettim. Bir bardak kahveye yetmeyeceğini düşünerek yeniden su ekledim. Kaynaması beklerken çenemi çıkartacak kadar güçlü bir şekilde esnedim. Aldığım davalar yüzünden daha öncede çok gece uykusuz kalmıştım ama Hakkari'nin havasından mıdır bilinmez, burada aldığım hiçbir uykunun yetmediğini hissediyordum.

Suyun kaynadığını gösteren tuşun atmasıyla dışarıdaki sesler ayyuka çıktı. Kahretsin! Ne zamandır koridordaydılar? Kulaklarım tilki hassaslığıyla dikildi. Parmak uçlarımda kapının arkasına gidip koridordaki seslere dikkat kesildim. Bir, iki. Farklı iki erkeğin sesi vardı. Olcay Bey'in sesini duymaya bekledim ama işittiğim ses yavaşta olsa kapının kilitlenmesiydi. Bir an izleniyormuş hissine kapıldım ve kapıdan uzaklaştım.

"Düşün önüme."

Aranan kan bulunmuştu ve ben onları kaçırmamak adına elimi çabuk tutmalıydım.

*

OLCAY

Söylediklerim ve yaptıklarım çelişir olmuştu. Erkenden yola çıkacağımızı söylemiş, biraz olsun uyumak için kendimi odaya kapatmıştım ama zerre kadar uykuyu misafir edememiştim gözlerime. Aklımda sadece bir görüntü dönüyordu. Kulaklarımda ise o görüntü sahibinin söyledikleri...

Uzanulu ve Toprak.

Soruşturma için değil de hayırlı bir iş için tanıştırılan ikili.

Kulağa her ne kadar uydurma bir bahane gibi gelse de gözümün içine bakarak konuşan kadına inanmak zorundaydım. Sonuçta bana yalan söylemesini gerektirecek hiçbir şey yoktu. Ayrıca ayan beyan onu operasyona dahil etmezsem, soruşturmayı gerçek anlamda yürüteceğini söylemişti. Eğer bunun için Uzanulu'yla görüşseydi, onu da söyleyecek yüreğe sahipti. Yine de ufak bir açık kapı bırakmak isteyen bir yanım vardı.

İntikamından bu kadar kolay vazgeçmemesini isteyen bir tarafım.

Baş savcı olmak kolay değildi. Özellikle de yüreğinde derinleşmiş o ıstırap haliyle... Ve o bunu başarmıştı. Tıpkı ölüm makinesine dönüşen ben gibi. Onu en iyi anlayan bendim aslında. O da hak ediyordu babasının intikamını. İstediği şey zorluydu ama imkânsız değildi. Üzerinde düşünülmesi gerekiyordu ve ben de tam bunu yapmak adına aramamıştım.

ŞEHADETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin