Gözlerimi yavaş yavaş açarken neler olduğunu sorguluyordum. En son kan veriyordum. Neler olmuştu?
Yataktan çıkıp çıplak ayakla soğuk zeminde yürümeye başladım. Odadan çıktığımda yaralı adamın getirildiği odanın yan tarafında ki odada olduğumu fark ettim.
Odasına girip nasıl olduğunu kontrol edip kimseye haber vermeden çıkacaktım buradan. Hava hâlâ karanlıktı demek ki uzun bir süredir uyumuyordum . Babam uyanmadan gitmeliydim. Öğlen gibi uyanırdı büyük ihtimalle ama ne olur ne olmaz gün ağırmadan orada olmalıydım.
Kapıyı ses çıkarmamaya özen göstererek açtım. Geceydi ve kimsenin rahatsız olup uyanmasını istemiyordum.
İçeriye girip direk kapıyı kapattım. Arkama dönüp karnı sarılı bir şekilde yatan adama baktım. Üstü çıplaktı. Hayatımda ilk defa bir erkeğin üst kısmını çıplak görüyordum ve bundan bir hayli utanmıştım. Yüzüm kızara kızara yanına gittim. İçimde anlamlandıramadığım bir heyecan vardı.
Başım dönmeye başlayınca yatağının kenarına yavaşça oturdum. Baş dönmem geçtikten sonra kalkacaktım. Bu sırada adamı incelemeye başladım.
Kömür karası kaşları, sakalları ve saçı vardı. Aynı şekilde teni de esmerdi. Yüz hatları oldukça belirgin ve çıkıntı idi. Sol kaşının bitiminden başlayarak elmacık kemiğine kadar gelen derin bir iz vardı. Elimi ize değdirmek istesem de bu doğru olmazdı.. Omuzları genişti hemde çok fazla. Oldukça kaslı ve güçlü görünüyordu. Kasları dövmeleri ile ayrı bir çekicilik kazandırıyordu ona..
Bir sürü dövmesi vardı fakat dikkatimi çeken sadece bir kaç tanesi olmuştu. Sağ göğsü sayısız dövmeler ile kaplı iken , sol göğsünün üstünde ufak bir sozsuzluk dövmesi vardı. Neden sadece o sonsuzluk dövmesi vardı?
Boynunda adem elmasına yakın bir yerde bir şey yazıyordu ama Latin alfabesi ile yazılmamıştı. Ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.
Son olarak dikkatimi çeken dövmesi ise sağ tarafında kolunun denk geldiği yerde pantolon hizasının biraz daha üstünde olan bir çiçek dövmesiysi. Hiç üstünde durulmadan sanki bir çocuk çizmişcesine acemice çizilen bir çiçek çizimiydi bu.
Daha fazla incelemenin doğru olmadığını düşünüp yataktan kalktım arkamı dönmüş gidecekken kolumu tutan ellerle olduğum yerde dondum.. onu incelediğimi görmüş müydü?
Gözlerim kocaman kocaman olduğum yerde duruyordum. Elime hafif baskı uygulaması ile yavaşça ona döndüm. Kapkara gözleri sorgularcasına bakıyordu.
"Sen kimsin?" dedi tek kaşını kaldırarak. Neden bu kadar sert bakıyordu ki. Sert bakan, konuşan herkes bana babamı hatırlatıyor korkmama sebep oluyordu. Ellerimin titrediğini koluma uyguladığı temastan anlamış olacak ki kaşlarını daha da çattı.
"Ben-" derken hızla odaya can ve selim girdi. Can yatakta ki adama yönelirken selim kolumdan tutarak, "sen kimden izin aldın lan girerken? Kamerada olmasa içeride olduğunu bile görmeyecektik. Ne yapacaktın he? Kimin adamısın lan sen!?" Bağıra bağıra konuşması beni korkutuyordu. Ben ne yalabilirdim ki tanımadığım bu kocaman adama? Yerimde ezilip büzülürken, " ben bir şey-" diyeceğim sırada kaçıncı kez olduğunu saymadığım sözümün kesilmesi ile sustum.
"Ne bağırıyorsun lan kıza? Ne yapabilir bu hâliyle bana? Hem bizim kitabımız da kadına böyle davranmak var mı lan?!"
İlk defa duyduğum bu ses içimde anlamsız heyecana ev sahipliği etti.
Ona doğru döndüğümde bana değil selime bakıyordu. Selim kolumdaki elini biraz gevşetip, "yok tâbi dervem olur mu öyle şey. Ben öyle kamerada seni kontrol edeyim derken kızın kolunu tuttuğunu görünce, bir şey yapmaya çalıştı sende engellemeye çalışıyordun sand-" yatan adam sözünü kesip,
"Çıkın dışarı." Dedi kendini sakın tutmaya çalışır bir sesle.
"Devr-"
"Çıkın dedim lan!" Diye bağırmasıyla olduğum yerde sıçradım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Can ve selim ile beraber odadan çıkacakken
"Sen dur." Dedi. Allah'ım nolur bana demiş olmasın diye dualar ederken kafamı çevirip baktığımda tam da bana bakarak söylediğini fark ettim.
Selim ve can çıkarken bende olduğum yerde durdum. Kapı kapanınca, "yaklaş." Dedi.
"Teşekkür ederim ben böyle iyiyim." Diye nazikçe konuşurken o yüksek sesle
"Sana yaklaş dedim." Dedi.
Yavaş adımlar ile yanına doğru yaklaşıp üç adım ilerisinde durdum. Aramızdaki farka bakıp hafifçe sırıtır gibi oldu ama hemen ifadesini topladı.
"Kimsin sen?" Dedi Yüzüme dümdüz bakarken.
"Ben.. ben Melek." Dedim.
"Neden bana yarım ettin? Orada o saatten ne işin vardı? Selim'in dediği gibi birinin adamı mısın?" Dedi hâlâ düz olan ifadesi ile.
Ellerimi hızlı hızlı önümde sallayıp
"hayır hayır. Ben kimsenin adamı falan değilim gerçekten." Dedim ağladım ağlayacak olan sesim ile. Neden kimse bana inanmayıp suçluyordu?"Ne işin vardı o zaman o saatte orada?"
Babam beni sebepsiz yere dövüp dışarıya attı nasıl diyebilirdim ki? Bu çok utanç vericiydi. Bu zamana kadar herkes 'vardır dövmek için bir sebebi.' ,'hak etmişsindir, kimse boşu boşuna çocuğunu dövmez.' ,'kim bilir ne yaptın da dövdü seni.', 'yoksa namussuzluk mu yaptın?' gibi daha nicesi.. bunları söyleyen mahallede çığlıklarımı duyup kayıtsız kalan kişilerdi. Ben şimdi bu adama da söylesem oda aynı tepkiyi verecekti herkes gibi..Benden cevap alamayacağını anlayınca "yüzüne ne oldu?" Dedi çatık kaşlarıyla. Ne vardı ki yüzümde? Elimi hemen yüzüme atıp "ne var ki yüzümde?" Dedim.
Yavaşça yataktan kalkmaya çalıştığını görünce hızlıca yanına gidip " hayır dur ne yapıyorsun?" Dedim hayretle fakat rahatsız olur diye onu tutamadım. Kalkmaması gerekiyordu. Ama o beni dinlemeden biraz zorlanark yataktan kalktı.
Bana doğru bir adım atarak elini kaldırdığında kendimi koruma iç güdüsü ile ellerimi yüzüme siper ettim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
"Ben bir şey yapmadım. Gerçekten yapmadım. Ben sadece oradan geçiyordum, hızlı hızlı nefes alma sesleri duyunca meraktan gidip bakmak istedim. Sizi görünce de hemen ambulansı arayacakken siz selimi ara dediniz." Dedim nefes alamadan konuşarak. Yardım ettiğim insanlar neden beni suçlayıp duruyordu. Babam gibi döverler miydi ki beni?
Karşıdan herhangi bir ses veya hareket gelmeyince yavaş yavaş ellerimi indirip yüzüne baktım. Eli havada bana binbir farklı his ile bakıyordu. Şaşkınlık, sinir, anlamamazlık..
"Oturman için seni yönlendirecektim?" Dedi anlamazca.
Utançla kafamı yere eğdim. "Ben.. şey.. yani.. kendimi koruma iç güdüsü ile.." iyice saçmalamaya başlayınca sustum.
"Neden kendi böyle bir şekilde koruma iç güdüsü edindin?" Dedi sorgular bir ses ile. Ne diyeceğimi bilemeden sustum. Pes etmişlikle derin nefes alarak
" yüzünü kim bu hâle getirdi?" Diye sordu. Duyduğum şeyler ile ayaklarıma kadar karıncalanmıştım. Babamı unutmuştum. Hemen gitmeliydim.
"Ben..benim gitmem lazım. Hemen, hemen gitmeliyim." Diyerek hızla arkama döndüm fakat onun kolumu tutması ile hızlıca ona doğru geri döndüm.
"Dur küçük. Bu saatte, bu telaş ve acele ile nereye gidiyorsun sen?" Dedi kaşlarını çatarak.
"Eve gitmem lazım." Dedim telaşla. Evime değil,eve...
"İki gündür burada değil misin neden şimdi evin aklına gelip böyle telaşlanıyorsun?"
"Ne?" Gözümden bir damla düşerken elimle ağzımı kapattım. İki gün mü! Bu gerçek olamaz. Nasıl iki gün uyumuşum aklım almıyor. Bu sefer kesinlikle o evden ölüm çıkacaktı.
Kolumu ondan kurtarıp koşarak odadan çıktım. Bir şeyler diyordu ama hiç bir şey duymuyordum. Ayağımda ayakkabılarım bile olmadan sadece kokşuyordum. İki gün.. iki gündür nasıl uyumuştum. Kafayı yiyecektim. Korkudan ayaklarım titrerken doğru düzgün koşamıyor, ayağıma batan taşları umursamıyordum. Çünkü biliyordum ki o taşlardan daha da kötü şeyler batacaktı vücuduma...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPTİLA
Ficção AdolescenteHer yerine yara almaktan çekinmeyen Boksör ve kendi yaralarını umursamayarak onun kılına zarar gelse paramparça olan ürkek bir kızın hikayesi..