Handan hanım hızlı adımlar ile çalışma odasına geçti. Hızlı ve gürültülü bir biçimde kapıyı vurarak kapattı. Kendini küçük düşürülmüş yok sayılmış gibi hissediyordu. Şöminesine bir kaç odun daha atarak bir kadeh kaptı eline. Cabernet Sauvignon şarabından doldurdu. Koyu mora benzer rengi ile bardak kaplandı. Tutuşmaya çalışan ateşe bakarak içip kafasının içinde binlerce tilki dolaştırmaya başladı.
Bu sırada Beliz, Huzur'a banyodan çıktıktan sonra giymesi için pijamalarını çıkardı. Huzur banyodan çıkınca saçlarını tarayıp kurutmak için yanında kaldı. İkiside konuşmuyorlardı. Ama Huzur yalnız kalmadığı için bir yandan sevinçliydi.
Pijamalarını giydi. Halasının yavaş yavaş hareketler ile saçlarını tarayıp kurutmasına bıraktı kendini. Saçları kuruyunca halasının dizlerine yattı. Halası bir süre saçlarını okşamaya devam etti.
Kapı tıklatıp içeriye Fidan gelinceye kadar. Fidan elinde bir tepsi tepside ise iki bardak çay ile gelmişti. "Size melisa aromalı papatya çayı yaptım. İyi gelir." diyerek yatağa koydu. Ardından tek bir kelime dahi etmeden odadan ayrıldı.
Huzur camın önünde yer alan sallanan sandalyesine geçti. "Hala, bence Burak gerçekleri en baştan öğrenip bilmeli. Bak bana hiç birşeyi doğrusunu ile öğrenemiyorum. Bu beni daha çok üzüyor. Ama en azından bilseydim bu kadar acı çekmezdim. Kafamın içinde beynimi yiyip bitiren kurtlar var. Ve bu kurtlar sadece beynimi değil kalbimede inmek istiyorlar." diyerek dışarıya doğru bakmaya başladı. Çayından yavaş yavaş yudumlar alıyordu.
Beliz ayağa kalkıp bir kaç adım atarak aynanın karşısına doğru geçti. "Hamile olduğumu öğrenmeden birkaç saat öncede bu odadaydım, tamda bu aynanın karşısında. Bir elimde telefon babana dönmesi için yalvarıyordum." dedi.
Huzur pür dikkat bir halde halasına döndü. Beliz "Baban ilk uçakla geleceğini yetişeceğini söyledi. Ama hayatındaki ilk defa bir sözünü tutamadı. Çünkü annem ondan önce harekete geçti." dedi buruk bir ifade ile.
Huzur meraklı gözler ile dinlemeye devam ediyordu. "Sizin okul müdürü olarak tanıdığınız Kuzey, Kuzeyle küçük yaşlardan beri sevgiliydik. O benim ilk aşkım tek sevgilimdi. Ama annem birbirimize uygun olmadığımızı söyledi. Beni zorla Almanya'dan tanınmış bir ailenin oğlu ile evlendirdi." dedi.
Huzur "Yok artık daha neler dağ başımı burası? Ne biçim bir insan ya! İnsan kendi kızına yapmaz bunu." Diyerek hiddetlenmeye başladı.
Beliz "Eskiden olduğu gibi değil şimdi herşey. O zamanlar zengin aileler işlerini büyütmek için böyle mantık evlilikleri yaptırırmış. Hepimizin şansına öyle bir aile geldi. Ama bir tek baban bu kuralları çiğnedi. Başka bir yerde üniversite okudu. Güneş'i çok sevdi. Birlikte kaçtılar. Sen varsın." diyerek Huzur'a sarıldı.
Huzur "Hala yani Burak'ın babası Kuzey öyle mi?" dedi. Beliz duraksadı, yutkundu, derin bir nefes aldı. "Sanırım bunu yıllar sonra ilk defa sesli söyleyeceğim. Evet babası Kuzey." Dedi.
Huzur "Nasıl yani? Bunu o adama söylemedin mi? Ben hamileyim evlenemeyiz diye." Dedi.
Beliz "İlk başlarda saklamam gerekiyordu. Yoksa annem beni ondan koparacaktı. Burdaki bir doktor ile anlaşma yaptık. O herkese bebeğin olmadığını söyledi. Bende gizlemeye devam ettim. Sonrasında artık bulacak bahanem kalmadı kaçacak yerimde yoktu. Eski eşim hamile olduğumu anladı. Çocuğun kendisinden olmadığını biliyordu, çünkü hiç birlikte olmamıştık. Sorgulamaya başladı.
Ardından gerçek yüzünü gösterdi. Hakaretle başlayarak şiddete kadar gitti. Üç kez oğlumu ondan korumak için bir kez de ben ben olduğum için şiddet gördüm. En son gördüğüm epey kötüydü. Hastanelik olmuştum. Çocuklarım hastane koridorlarında ağlıyordu. Eski kayınvalidem ise hastane odasında tehditler yağdırıyordu.
Burak babanı aramış bir şekilde. Ardından aradığı telefonu gizlice bana ulaştırdı. Sen hastanedeymişsin gelemediğini ama hemen birilerini yönlendireceğini sen hastaneden çıkar çıkmaz geleceğini söyledi. Çok geçmeden içeriye 5-6 avukat bir sürüde yarma gibi korumalar girdi. Avukatlar boşanma evraklarımı hazırladı. Süreç hızla ilerledi. Boşandım. Onuda içeriye tıktılar. Çünkü şiddet uyguladığı tek ben değilmişim. En azından ölenlerden biri ben değilmişim." dedi buruk bir gülümse taktı yüzüne. Bir eli bacağına diğer eli ise karnına doğru gitti.
Huzur oturduğu sandalyeden kalkarak hızla halasının yanına gitti. Ellerini ellerinin üstüne koydu. "Hastalığımın bu kadar uzun sürmesini istemezdim. Keşke babam seni kurtarmak için gelseydi." dedi.
Halası Huzur'a sarıldı. "Keşke hiç hasta olmasaydın. Keşke diye başlayacak olursak çok keşkelere sıra gelir. Ama keşke en başta büyükler babanla annene ben ve Kuzey'e karşı çıkmasaydı. Hiç birimiz bir yerlere savrulmak zorunda kalmazdık." dedi.
Huzur "Keşke annemde babamda yaşıyor olurdu." Dedi.
Beliz "Huzur sana bişey diyeceğim, dün sabah erken çıkınca biraz sordurup soruşturdum. Ama annenin mezarını bulduramadım. Sanırım Güneş hala hayatta." dedi.
Huzur elini kalbine götürdü heyecandan mı sevinçten mi bilinmez kalbi gümbür gümbür atıyordu resmen. Odada hızlı adımlar ile bir kaç tur attı.
Beliz ayağa kalkıp tuttu onu. Sarıldı. "Güneş'i bulacağız söz veriyorum sana. Her engeli aşacağız. Ama araya sıkıştırmam gereken bir oğlum var. Sanırım birde Kuzey." dedi.
Huzur halasının ellerinden tutup "Merak etme halledeceğiz. Her anında sana destek olacağım. Ve şey ne Kuzey bey bilmiyor mu?" Dedi.
Beliz hayır anlamında kafasını salladı. Huzur'un gözleri şaşkınlıktan büyüdü.
"Hala peki Burçak nasıl oldu?" diye soru yöneltti. "O konu o kadar derin ki aslında. O çok başka bir hikaye. Dedim ya ölenlerden biri ben değilmişim aslında diye. Biz birlikte olmadığımız için başka kadınlara gidiyordu. Başka bir kadından olmuş. Kadın doğumu yapar yapmaz bir süre onda kalıp emzirmeye devam etmiş. Kadında hali ile lütfen babalık görevini güzel yapmasını istemiş. Kadını o haldeyken bayağı hırpalayıp dövmüş, sonrasında kadını bir yere kapattığı söyleniyor. Yaşıyor mu yaşamıyor mu bilmiyorum. Burçağı bana getirdiğinde 5-6 aylık bebekti. Bana kendi bebeğimmiş gibi yapmak zorunda olduğumu söyledi. Yoksa Burak'ı ifşa edeceğini söylüyordu. Bende böylelikle benim olmayan bir kız çocuğuna annelik yaptım." dedi.
Huzur bir şok üstüne bir şok daha yaşadı. "Ya annesi yaşıyorsa bunca yıldır?" dedi. Beliz "daha dava tam olarak sonuçlanmadı. Hayattaysa alma hakkı var tabi ki ama kararıda Burçak'a bırakırım. Ama öldüyse söylemem Burçak her zaman annesinin ben olduğumu bilir. Sende lütfen kimseye söyleme annem dahi bilmiyor bunu." dedi.
Huzur kafasını sallayarak "Söz tabi ki sır" dedi. Bir süre süren sessizlikten Huzur bitmiş çay fincanına bakarak "Hala sence annem yaşıyor mudur?" diye sordu.
Halası derin bir iç çekerek "İnşallah yaşıyordur, yaşamasını en az senin kadar istiyorum." diye yanıtladı.
Kapı tıklatıldı, içeriye gelen kişi Burak oldu. "Ee hanımlar muhabbet derin galiba. İyi geceler diyecektim ama uyku yok sanırım." diyerek gülümsedi.
Beliz heyecanla "Yarın okula gitmeseniz sizinle kahvaltıya gitsek olur mu? Konuşmak istediğim konular var." dedi.
Burak, Huzur'a baktı, Huzur şaşkın görünüyordu. İkisinin bu halinden sonra "Bana uyar. Huzur?" Dedi. Huzur afallamış bir şekilde "Evet, evet banada uyar." dedi. Beliz ikisine birden aynı anda sarılıp "Sizi seviyorum. Umarım abim benden daha iyi bir geleceğiniz olur. Birbirinizden kopmadığınız. İyi geceler." diyerek hızla odada çıktı.
Burak şaşkınlıkla "Sabah görüşürüz." Diyerek odadan ayrıldı.
Huzur penceresinin önüne geçip Çınar'ın odasının olduğu yere doğru baktı. Işıkları kapalıydı. Uyumuş olmalı diye düşündü. Komidinin üzerindeki sudan bir kaç yudum su içerek telefonuna baktı. 2 yeni mesaj yazısını gördü. Gelen mesajlar Çınar'dandı.
"Uyku tutmazsa burada olduğumu bil. Uyumuş olursam bile uyandırabilirsin."
"Halanla muhabbetiniz uzayacak sanırım. Ben yatıyorum prenses çok uykum var. Güzel rüyalar diliyorum sanada. Yarın görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
General Fiction"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...