8. bölüm~Kimin Eli? Kimin Cebinde?

62 8 4
                                    

Peppina~Mademoiselle Noir


İki gün hızla geçip gitmişti çay partisine erkenden hazırlanmış zaman geçirmek için  odamda oturup odada bulduğum garip bir bitki kitabını okuyordum.

Aslında prensle yaşadığımız şeyleri düşündükçe küçük kalp krizleri geçirdiğim için kafamı başka şeylere yöneltiyordum.

Gerçekten doğru mu yapmıştım uyarmakla emin değildim.  Eğer dediklerinin onda biri kadar bile beni yani Helen'i önemsiyorsa onu dinlerdi. Duygularında ciddi miydi değil miydi bilmiyorum. Ama yaşayıp görecektik.

Asıl hikayede olmayan ama bu kadar güçlü konuma sahip biri anca diğer başrol erkek karakter olurdu herhalde. Çocuk şimdiden çok yakışıklıydı asıl hikayede olsa kim bilir ne canlar yakardı.

Ama asıl hikayede ölmüştü. Onu sadece başrol prensin Catherine ile dertlerini paylaşırken arada anlattığı çocukluk travmasıydı. Bende oradan biliyordum nasıl öldüğünü. 

Acaba yaşasa o da mı Katharine'yi sevecekti. Bunu belki zaman gösterecekti, tabi yaşarsa...

Bir süre sonra kapı tıklatıp cevabımı beklemeden açıldı. Gelen Ashy idi.Burda gözümü açtığımda karşımda gördüğüm kız.Bu da devamlı etrafımda dolanıyordu. Birilerine rapor verdiğini biliyordum ama sadece kim olduğundan emin değildim.

-Efendim imparatoriçe bir saat sonra çay partisini resmi olarak başlatıcak. Ne arzu edersiniz?

Dümdüz bakan suratına bakarken gözlerim istemsiz kısıldı. Bana yalan söyleme potansiyeli gördüğüm insanlardan nefret ederdim. Ve bu kız da beni acayip rahatsız eden bir şeyler vardı.

Pekala bir plan oluşturmam lazımdı. Burada ne halt etmek için geldiğimi bulmalıydım. Nasıl geldiğimi merak ediyordum ayrı, geldiğim yerde bu kızın bedeninde bu hayatta ne yapacaktım onu da öğrenmek istiyordum. Ya da en azından rahat yaşamak ve en azından huzurlu bir ölüm için bir plan.

Ama önce olayları bu dünyayı her açıdan tartmak zorundaydım. Yüzüme kondurduğum zoraki gülümsemeyle ayaklanıp ona doğru yürüdüm.

-Sağ ol, Ash. Çok incesin. Ama şimdilik sen gidebilirsin. Ben birazdan gideceğim. İhtiyacım olursa seni çağırırım.

Birşey diyecek gibi oldu kaşlarımı kaldırıp kapıyı göstermemle bocalamayı bırakıp dışarı çıktı. Burdaki herkes bir değişikti yahu.

Şimdi üstüne aklıma bile getirmek istemesemde bir de şu doğa üstü güç olayı vardı.

Gücü istediğim an her hücremde hissedebiliyorum. Ama yaptıklarımı düşündükçe çığlık atıp tepinmek istiyordum. İlk zamanlar şaşkınlıktan aklıma gelmemişti ama aslında şaşırmam gerekti. Helen gerçekten güç sahibi olabilirdi.

İmparatorlukta; büyü, sihir ve doğa üstü güçlere karşı kesinlikle yok etme emri olduğu için kanında güçle doğanlarda zamanla bunları bastırıp en derinlerine gömüyordu. Tabi bazıları kontrol altına alamadan yakalanadabiliyordu. Tabi sonlarını tahmin etmek zor değil.

Demek ki Helen'in de kitapta bashi geçmese de güçleri vardı. Gerçi geçmesi için yeterince yaşamamıştı bile ki. Neyse durup durup kendime bunu hatırlatmayı bırakmam gerekiyordu artık. Canımı sıkmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Sorunlara değil cevaplara verecektim artık odağımı.

Bunların hepsi sadece zihnimin bir hayali ise bile güzel düşler kuracaktım o zaman. Herşey her halükarda benim elimde değil miydi?

Kendime verdiğim gazla omuzlarımı geriye verip başımı dikleştirdim. Odamın penceresine gidip arka bahçeye göz gezdirdim. Aşağıda toplanmış bir grup şık giyimliçocuk kendi aralarına aldıkları birini itip kakıyordu. Dikkatli baktığımda bu çocuk... THEON!

KAYIP KRALLIĞIN VARİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin