177 14 11
                                    

Jeon Jungkook: öğrenci, 19 yaşında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Jeon Jungkook: öğrenci, 19 yaşında.

Kim Taehyung: İngilizce hocası, 25 yaşında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Kim Taehyung: İngilizce hocası, 25 yaşında

☆☆☆

Bakışları altında daha da ezilirken kalın sesiyle konuştu. "Geçikme sebebini sora bilir miyim Jeon?"  Gerginlikle yutkundum. Elimle çantamın kolunu sıkarken çekingen bir şekilde cevap verdim.

"Üzr dilerim efendim." Derin bir nefes verdi.

Bay Kim'in katı biri olduğunu biliyordum. Ama bana karşı katı olduğunu hiç görmedim. Buna sevinmem mi gerek bilemiyorum. Fakat bir kaç keresinde öğrencilerle konuşurken gülümsediğini görmüştüm. Nedense bu içimde garip bir hiss uyandırdı ve ben bunu hiç sevmemiştim. Biraz sonra ondan gelen bir onayla yerime oturdum.

Hemen çantadan not defterimle, kalemimi çıkardım. İngilizce dersini seviyordum. Birde Bay Kim olunca daha da hevesli oluyordum. Şimdiye kadar notum asla düşmemişti. Bu beni sevindiren bir şeydi. Acaba o da benden gurur duyuyor mudur?

Tüm bu düşünceler arkasındayken birden omzuma konulan elle irkildim. Döndüğümde sınıf arkadaşım olan Yeojin'i gördüm yüzündeki gülümsemeyle bana doğru eğildi. Birazda yaklaşırsa dudaklarıma değeceğinden emindim.

"Efendim Yeojin?" Elini birazda uzatıp omzumdan attığında fazla yakındık.

"Dersten sonra takılmak ister misin?" Onun benden hoşlandığını biliyordum. Ama bu kadar fazla açıksözlü olmasını beklemiyordum açıkcası. Gülümseyip cevap vereceğim sırada bir el tarafından çekildim. Elin sahibine baktığımda onun tüm heybetiyle arkamda durduğunu ve uzun süredir bizi izlediğini gördüm.

Sonra her zamankinden daha kalın ve sanırım birazcık sinirli sesiyle "Malasef öyle bir şey olmayacak. Bu dersten sonra odama geliyorsun Jeon." Diyerek masasına doğru yürüdü.

Önüme dönerken heyecan bütün bedenimi esir altına almıştı. Ellerim titremeye başlamıştı bile. Ders boyunca pek odaklandığım söylenemez çünki düşündüğüm tek şey oydu.

Zil çaldığında ona baktım. Hemen önümdeydi. Tüm gözler üzerimizdeyken o konuştu. "Kucağımda mı taşımam gerekiyor? Yoksa geliyor musun Jeon?"

"Ne? Hayır tabikii geliyorum efendim afedersiniz." Ben daha onun söylediğini sindirememişken anında her şeyi toparlayıp ayağa kalktım. O önden giderken bende arkasından gidiyordum.

Odasına geldiğimizde kapıyı açtı. İçeri girmesini beklerken elini uzattı. Heyecanımı bastırarak elini tuttum. Beni önden hafifçe ittikten sonra kapıyı kilitledi.

"Geç bakalım." Eliyle işaret ettiği yere baktım. Tam onun oturduğunu koltuğun yanında olan koltuğu işaret etmişti. Ben otururken sordum. "Neden çağırdınız ki?" Yanıma oturdu.

"Bir kaç tane sınav kağıdım var onlardan cevap çıkarmanı istiyorum." Anlamışcasına kafamı salladım. Peki bu benim için zor bir şey değildi. Kendimi sakinleştirdim. Sonra bana verdiği kağıtlardaki sorulara bakıyor ve cevap çıkartıyorum. Tamamıyla odaklanmıştım.

Arada yan gözle onun uzun süre beni izlediğini gördüm. Bu beni daha da heyecanlandırıyordu. Ama bu işi batıramam.
Odağımı bozan şey onun yönelttiği soru oldu.

"Yeojinle ilişkin mi var?" Beni öksürük tutarken yavaşca ona baktım. Gözlerini kısmış, kaşlarını çatmıştı. "Hayır, yani tabiki bir ilişkim yok. Neden böyle düşündünüz ki?"
Daha sinirli sesle "Fazla yakınsınız."

Tepki verecekken devam etti. "Ve bu beni fazla sinirlendiriyor." Söylediği şeyle gözlerimi fal taşı gibi açmış ona bakıyordum. Nereden geldiğini bilmediğim cesaretle bir anda konuştum.

"Sinir mi ediyor? Neden kıskanıyor musunuz yoksa?" Ben bunu şakacı bir sesle gülerek sormuştum ama o fazla ciddi bir sesle "Evet. Çok kıskanıyorum. Onun sana bu kadar kolay dokunmasını hazmedemiyorum." Dedikleri karşında şaşırıp öylece ona baktım.

"Anlamadım?" Nefesini verdi sonra, eliyle saçını geriye attı. "Çok körsün Jeon." Aklım tamamen karışmıştı. Beynimde binlerce senaryolar vardı. "Lütfen açık olur musunuz?" Bilmem gerekiyordu. Bunun gerçek mi, yoksa rüya olduğunu bilmek gerekiyordu. Çünki şuan rüyaydaymış gibi hissediyordum.

Birden koltuğumun çekilmesiyle ani bir haraketle  onun göğsüne sarıldım. Tam kalkacağım sırada elini belime koyarak beni daha da kendine çekti. Sonra sesini duydum. "Seni bırakamam." Küt küt atan kalbime bu sözleri iyi gelmiyordu. Yavaşca kafamı kaldırdım.  Gözlerim onun gözlerindeyken eliyle bir yanağımı tutdu.

"Açık olayım Jeon. Geldiğim ilk günden beri hoşuma gittin. Bunun gerçek olmayacağını düşündüm. Fakat sonra bu ilgi azalmak yerine daha da arttı. Gözlerim seni arıyor. Kalbim seni istiyordu. Bunu bu şekilde açıklamak istemezdim. Ama o pislik..."

Derin bir nefes verdi. Yanağımdaki eli saçıma gitti. Saçımı okşayarak devam etti. "Sana öylece kolayca dokunurken dayanamadım. Sana bu kadar yakın olmasını kaldıramam." Sonra tüm arzusuyla kısık sesle konuştu.

"Seni istiyorum Jungkook. Bu yüzden beni kabul et." Gözlerindeki o yoğun arzuyu hissetmek zor değildi. Aynı benim gibi....

Boynumdan tutarak beni kendine çekti. Kalın, dolgun dudakları benim ince ve küçük dudaklarımı sardı. Sıcaklık bütün bedenimi ele almış gibiydi. O beni öperken tüm cesaretimle elimi boynuna sardım.

Anında beni kolay bir şeymiş gibi kucağına aldı. Kucağında kaybolurken, başımı yana doğru eğerek öpüşmeyi derinleştirdim. Biraz sonra işin içine dillerimizin girmesiyle kendimi ona bastırdım. Arada sırada ağzımdan küçük inlemeler çıkıyordu. Nefessiz kaldığım için geri çekildim.

O dayanmayıp boynuma, sonra da yanağıma öpücük konduruyordu. Geri çekilirken gözlerimin içine bakarak söyledi.

"Çok güzelsin. Ağlatacak kadar güzelsin." Sözleri karşısında kendimi kaybedecek gibiydim. Dakikalar boyunca onun güçlü kolları beni sardı, bir birimizi sevmeye devam ettik.

İki ay sonra:

Saçımın okşanmaya başlamasıyla kafamı masadan kaldırdım. Dudaklarım büzülmüş, yanaklarım şişmişti. "Günaydın miniğim."
Yine siyah takım elbisleriyle, bütün yakışıklılığıyla önümde durarak böyle güzelce konuşuyordu.Bu da kalbime hiç iyi gelmiyordu.

Ben ona odaklanmışken yüzündeki gülümsemeyle söyledi. "Odama gel. Sana sürprizim var." Bu beni daha da heyecanlandırırken aynı şekilde gülümsedim. "Tamamdır."

Zil çalınca heyecanla odasının kapısını tıklatarak içeri girecektim ki, kapı açıldı ve bir anda belimden tutularak içeri çekildim. Sırtım kapıyla buluşurken o boynuma öpücükler kondurmaya başladı. Ben gülerken o, kafasını boynuma bastırarak kokumu soludu. Ellerimi saçlarına çıkarttım. Saçlarıyla oynarken sordum.

"Neymiş bakalım sürprizin?" Yüzümdeki ifadeye gülüp yanağımı içtenlikle öptü. "Heyecanlı bebeğim." Sonra ufak çığlık atmama sebep oldu. Bacaklarımdan tutarak benimle birlikte koltuğuna oturdu. Bir eli bütün belimi sararken diğer eliyle yan çekmeceden bir kutu çıkarttı.

Bana uzattı. Kutu beyazdı. Kırmızı kurdelesi ve çiçek tasarımıyla güzeldi. Açtığımda içindeki güzel kokulu çikolataları gördüm. Dün birlikteyken duymadığını sandığım sesimle çikolata istediğimi belirtmiştim.  Hemen sevinçle boynuna sarıldım. "Seni seviyorum." O mükemmel gülüşünü duydum. "Bende seni seviyorum."

Teacher's pet // TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin